Ahmet AKCAN
Meratib-i İlmiye
İlmi mertebeler; tahayyül âleminden gelen, tasavvurun rahminde şekillenen, taakkul ile şahsiyet kesbeden ve isim verilen, tasdik ile kabul edilen, iz’an ile kökleşen, iltizam ile benimsenen, itikad ile salabet peyda eden, kemale eren uzun bir silsileyi bildirmektedir...
Nurlu külliyatta bu mana; “Dimağda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikad gelir.” cümlesi ile ifade edilmektedir.
Mutlak bir ilmin dairesinden haber veren tahayyül seviyesi; cisimsiz ve isimsiz hayale gelen manaların tasavvur ile resmedilmesi, taakkul ile isim verilmesi öncesini ifade etmektedir. Tahayyül seviyesi, safsatadan ne kadar uzak, aklın kabul dairesine ne kadar yakın ise kavramlar ve manalar o nispette hakikate münasip vücuda gelmektedir...
İtikadı ve salabeti tevlide medar ilmi silsilenin bir nev’i rahm-ı maderi olarak sayabileceğimiz tasavvur safhası; mevcudata dair ilk müşahhas bilgi derecesi olup tahayyül âleminden gelen suretlerin dimağda yerleşmesi, bir manada resmedilmesidir. Taakkul öncesi berzahi bir safhayı bildiren tasavvur, yeni kavramların imal ve istihsaline medar bir mertebeyi bildirmektedir...
Tasavvur; göreceği vazifeleri itibarıyla ilmin hem kabilesini (mensubiyetini), hem de kıblesini (niyetini) belli etmektedir. İlm-i marifetin temeli hükmünde olan tasavvur, mana deryasına ait kavramların istihsaline medar bir fabrika gibi vazife görmektedir...
Neticede salabeti intaç eden silsile-i ilmiyenin validesi olarak ifade edilen tasavvur; aynı zamanda gayb ile şehadet cenahlarının iltisak noktasını da bildirmektedir. Tasavvur safhasında gayba dair kısmın kalp ile tasdiki, şehadete ait tarafın ilim ile tahkiki gerekmektedir...
Kalp gaybı tasdik etse, akıl şehadete ait kısmı tahkik etmezse iz’an safhası nakıs gerçekleşmektedir. Yalnız tahkik olsa tasdik olmazsa, gayba dair kısım karanlıkta kalmakta, imtisal manası vücuda gelmemektedir. Risale-i Nur yoluyla hakikate muhatap olma çabasında akıl ile kalbin ittihad ve imtizacı, yani nazar-ı aklî ile şuhud-u kalbînin cem edilmesi kemal mertebesini bildirmektedir.
Taakkul mertebesi; tasavvur fabrikasında üretilen suretlere isimlerin takılması, mana yüklemelerinin yapılması, yüklenen manalara göre varlıkların değerinin anlaşılması, anlaşılan manaların bir karara bağlanmasını, tahkik ile sağlamasının yapılmasını, aklın iltizam derecesine varmasını ifade etmektedir...
Aklın evveline göre metre, ahirine göre kıble, batınına göre niyet, zahirine göre cetvel olan taakkul mertebesi; tasavvur safhasında şekillenen kavramlarla dimağın alakalanmasını, mantık ile sorgulanmasını, tasdik ile noktalanmasını netice vermektedir...
İz’an mertebesinde; aklın tasdik ettiği manalara kalbin alaka duyması, bir yönüyle kalbin kavramlara bağlanmasını ifade etmektedir. İltizam seviyesi ise, manalara (bilgiye) taraf olunmasını bildirmektedir...
İz’an ve iltizam mertebeleri, ilmi silsile ile hâsıl olması beklenen mesuliyeti ve mükellefiyeti idrak etmeyi de ifade etmektedir. Basiret de diyebileceğimiz iz’an ile imtisal, iltizam ile hakka ittiba ve itaat manası vücuda gelmektedir...
Hakikate imtisal, hakka ittiba, ve itaatten sonra imanın aşılanması, bir kısım berzahların aşılması, imanın katılaşması yani sağlamlaşması ile itikad mertebesine vusul gerçekleşmektedir. İtikad mertebesi; ilmin meleke haline ulaşmasını, fıtratı rengiyle boyamasını, insanın ahlak ve muamelatına yansımasını, insani kemalatı doğurmasını bildirmektedir...
Elhasıl; ilim denilen nurani silsilenin mebdesi tahayyül, müntehası imandaki yakin ve itikattaki salabettir. İtikada ulaşan meratib-i ilmiye insanın hem kıblesini (niyet) hem de bakış tarzını (nazarını) tahvili ve tebdili intaç etmektedir. İman ilim, ilim tahkik ile yakin ister. İlimsiz bir insan itibarsız, yakinden nasipsiz bir iman istikrarsızdır.
Kendisine malik olanı dünyaya halife ve melik kılan ilmin pek çok nev’i olduğu bilinmektedir. İhtiva ettiği esaslar itibarıyla ilim dört cihetten tahlil edilmektedir. Bunlar; ilm-i şeriat olup esasattır. İlm-i marifet olup hasılattır. İlm-i hikmet olup kemalattır. İlm-i hakikat (ilm-i esma) olup en yüksek derecattır...
Kevn ile hilkatin hüsnünü temaşaya medar, manevi kemalata ve uhrevi fazilete menba, akıl zarfının mazrufu hükmünde olan ilim; imanın netliğine delil ve hüccet, dua ve ubudiyetin niteliğine kuvvet ve kıymet vesilesidir. Eneyi besleyen, heva-i nefsi büyüten, kendini önemli zannettiren hissiyat ilmin neticelerinden değildir...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.