Kadir AYTAR
İrtibatı kesmeyelim
Kutlu Doğum Haftasını geride bıraktık. Hasbelkader herkes elinden geldiğince ihya etmeye çalıştı. Konferanslar verildi, seminerler yapıldı, bazı web sitelerinde Salavat-ı Şerifeler okunması için kampanyalar düzenlendi. Hepsi de çok güzel faaliyetler. Bu faaliyetlerin oluşturduğu manevî atmosfer, oldukça lezzet verici, ruhları ve duyguları besleyici idi. Lezzetin devamsızlığından nasıl mutsuz ve meyus oluyorsak, elbette bu manevî atmosferin son bulmasından da mutsuz oluruz.
Peygamberimiz kâinatın yaratılış sebebidir. Onu sevmeyen, onun sünnetine uymayan yaratılışa ters hareket etmiş, bütün kâinatla ruhî ve duygusal anlamda irtibatını kesmiş olur, onu bilmeyen ve tanımayan Yaratıcısını da tanıyamaz, kendisini karanlığa mahkum eder.
Peygamber Efendimizin getirdiği nur ile her şeyin kemâli görülmüş, her bir varlığın kıymeti ve vazifeleri anlaşılmış, her bir sanattaki İlâhî maksatlar tecellî etmiştir. Karanlık câhiliye dönemindeki insanların o acınacak ve sefil hallerine bakılacak olursa, bu nurun kıymeti daha çok anlaşılacaktır.
İnsan sadece yaşadığı anla ilgili değildir. Geçmiş ve gelecekle, hatta Âdem aleyhisselamdan kıyamete kadar olmuş ve olacak bütün hâdiselerle ve zamanlarla alakadardır. Bu alakadarlıkla ruhen ve hayalen âlemin bütün aktarında seyahat yapabilen insanın, bunca geniş bir dairede yitip gitmemesi, sağlam ve güvenilir bir takım bağlara ve dayanaklara bağlıdır. Bu bağlar, elbette saymakla bitmeyen manevî ve nûrânî bağlar olacaktır.
Bu bağlardan birisi; “Salavat-ı Şerife”dir. “Rahmeten Lilâlemîn” olan Peygamberimize salavat okuyarak ona selam göndermek ve bu salavatları İlâhî rahmete vesile kılmak, ona (a.s.m.) gelen ve bütün ümmetin ebedî ihtiyaçlarını ilgilendiren bu rahmete nail olmak için sayısız salavat okumak suretiyle bağlılığımızı yenilemek yerinde olacaktır.
Salavat Peygamberimizle aramızda olan bağlılığı temin eden manevî bir hattır. Bu hattı sürekli açık tutmak, Ona bağlılığımızı aralıksız bildirmek kendi açımızdan önemlidir. Bu salavatları Peygamberimiz kulluğu cihetiyle kendisi, Allah’ın elçisi olması cihetiyle de bizim için rahmete vesile olarak istemektedir.
Kıyamet gününde, güneşin bir mızrak boyu mesafede görevini icra etmeye başladığı ve en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda, O yüce Peygamberin şefaat edeceği kendi ümmetini tanıyabilmesi ve Liva-i Hamd sancağı altında gölgelendirebilmesi için salavat bağını kuvvetli tutmak gerekir.
Fırsat bulunulan her vakitte Peygamberimize (a.s.m.) salat u selam göndermek, o manevî hattı sürekli işler halde ve sıcak tutmak, her şeyden önce kendimiz için çok önemlidir. Bunun esas kıymetini darda ve zorda kalınca değil, şimdiden anlamak daha kârlı olacaktır. İş işten geçtikten sonra anlamanın hiç bir kıymeti kalmayacaktır.
Bediüzzaman Hazretlerinin; “Risale-i Nurları okuyan benimle görüşmüş gibi olur.” demesi ve talebelerine müfritane irtibatı tavsiye etmesi de bu sırdan olsa gerektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.