İsbat-ı müsbet

3 SAHNE

Kişiler:
Üstad/ Said Nursi
Vali
Talebe
Birinci Polis
İkinci Polis
Yazıcı İki Talebe

SAHNE 1

Talebe düşünceli çıkar sahneye. Gayet mütevazı bir takım elbise vardır üstünde.

Talebe:

- Ya Rabbim, Üstadım ne zaman rahat yüzü görecek. Onun düşüncesi milletin imanı, milletin başındakilerin de derdi Üstad gibi dava adamları. Demelerine göre din gericilikmiş, yobazlıkmış. Ahireti, yarını düşünmek mi; dünyadaki, ruhlardaki emniyeti, huzuru düşünmek mi gericilik!? Kendilerine hürriyetçi deyip kendi keyifleri ve düşünceleri için milletin hürriyetini ayaklar altına alıyorlar. Üstad gibi nadir bir âlimin kıymetini bilmektense ona yapmadıkları kalmadı. Onu insanlardan soyutlamaya çalıştılar hatta su-i kastlarla dünyadan da soyutlamaya çalıştılar. Çünkü Üstadın imanî hakikatleri somut halde millete verip onların imanlarını kurtarmasından korkuyorlar. Onun için bu bütün sürgünler, zehirlemeler, hakaretler ve hapishaneler… Şimdi yine çağırıyorlar, Kastamonu’da tecrit ve zulümlerden sonra zehirlediler ve Ankara’ya gönderdiler. Bu halinde de rahat bırakmayıp yine çağırıyorlar. Polislerin geldiğini Üstada bildirmem lazım.

Talebe sahneden koşar adım çıkar.

Perde iner.

SAHNE 2

İki düz rahlede iki talebe, Said Nursi ayakta sarığı ve cüppesi içinde celalli ve heyecanlı bir şekilde risale yazdırmaktadır:

-Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfi hareket değildir. Rıza-yı İlahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır. Vazife-i ilahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Çünkü asıl mesele, bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dâhili asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

Odaya talebe girer ve duruşuyla izin ister.

Üstad:

-Buyur kardaşım.

Talebe:

-Üstadım iki polis sizinle görüşmek istiyor, gelsinler mi?

Üstad baş sallayarak kabul ettiğini ima eder.

İki polis odaya girer.

Birinci polis:

-Merhaba Said Efendi, Ankara Valimiz Nevzat Bey sizi makamına çağırıyor. Sizi ona götürmeye geldik.

Üstad konuyu kapatmak ister gibi:

-Merhaba kardaşım hoş geldiniz ama gelmiyorum.

Birinci Polis (heyecanlı) :

-Ama olur mu efendim, Ankara Valimiz devletin en büyüklerinden biridir ve bunu hoş karşılamaz.

Üstad (kendinden emin) :

-Ona dargınım ve gelmeyeceğimi söyleyin.

İkinci polis ileri atılarak:

-Aman Hoca Efendi bizi düşünseniz, bu vazifeyi yerine getirmezsek Vali Bey bizi sıkıntıya sokacaktır.

Üstadın celalli hali gider ve şefkatle der:

-Peki kardaşım, gidelim.

Perde iner.

SAHNE 3

Valinin makam odası, bir masa iki koltuk… Valinin saçları iyi taranmış, üstünde pahalı bir takım elbise, başında fötr şapkası ve elinde de bir fötr şapka ile gergin ve hırslı bir şekilde odada dolanır:

-Çok büyük bir fırsat. Said Nursi’nin başına şapkayı geçirebilirsem inkılâpların ve devletin kahramanı olurum ve kimsenin yapamadığını başarırım ve böylece daha da yükselmem an meselesi olur.

Kapı vurma sesi duyulur, vali irkilir ve şapkayı masaya koyar ve bekler. Said Nursi ile iki polis içeri girer. Polisler saygılarını göstererek dışarı çıkarlar.

Vali:

-Buyurun, Said Bey, hoş geldiniz, şöyle oturun.

Said Nursi:

İki koltuğa yan yana otururlar.

Vali göğsünü gererek:

-Biliyorsunuz memlekette büyük işler olmaya devam etmekte ve idarem altındaki Ankara da günden güne muasırlaşmakta. İnkılâplarımızı bütün millet benimsemekte. Yine biliyorsunuz ki şapka kanunumuz var.( Göz ucuyla Said Nursi’yi aşağılar gibi süzer ve Said Nursi konuşmadan rahatsız olur.) Her medeni millet gibi şapka giymemiz gerekir ve milletimiz bu inkılâba sahip çıkıyor.

Said Nursi:

-Ama bu kanun cebir ile yapılıyor.

Vali:

-Giyiyorlar ya. Hem siz ne kadar daha giymeyeceksiniz. (kendinden emin) Bence giyme zamanınız geldi.

Said Nursi:

-Ben münzeviyim. Münzevilere kanun olmaz. Ben sizin dünyanıza karışmadığım gibi siz de benim ahretime karışmayınız.

Vali:

-Giymeniz icab eder.

Said Nursi:

-Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Ecdadınıza hürmeten kılık kıyafetimi kabul etmeniz gerekir.

Vali:

-Ecdadı istemiyoruz, biz muasır medeni bir gençlik istiyoruz.

Vali masasındaki şapkaya doğru kalkar. Said Nursi onun niyetini anlar ve ayağa kalkar. Vali şapka elinde Said Nursi’ye doğru yürür.

Vali:

-Bunun şimdiye kadar olmaması şimdi olmayacak anlamına gelmez. Sarığınızı çıkaralım ve başınıza takalım fötr şapkasını.

Said Nursi sarığına uzanan elden oldukça hiddetlenir:

-Başından bulasın Nevzat!

Ve koluyla kılıç çeker gibi valinin önünden hızlı bir kavis çizip elini kendi boynuna getirir:

-Bu sarık bu başla çıkar.

Vali yaşlı olan Said Nursi’den bu hareketi beklemediği için donup kalır. Said Nursi hızla arkasına dönüp odadan çıkar. Bütün hayalleri yıkılan vali elinde sıkıca tuttuğu fötr şapkası ile koltuğa yığılır. Said Nursi’nin ani çıkışını anlamayan polisler odaya girerler ve valinin bitkin ve koltuğa yığılmış halini görünce başlarını eğerler.

Perde iner.

(AD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.