İskilipli Atıf hoca ve TC hukuku

Bu araştırmanın gayesi, sadece ünlü bir din âliminin biyografisini izhâr değildir.
Herkese parmak ısırtacak gerçekleri hatırlatarak, yanlışlara ve masum gösterilmeye çalışılan bir zihniyete, bilinçsizce taraftar olmamak için, objektif bir değerlendirmedir.
Çünkü ‘bid’alara taraftar olmak’ bile, Günah-ı Kebâirdendir. (En büyük günahlardandır.)

İskilipli Mehmet Atıf hoca hakkında ansiklopedik bilgiler:
İskilip’li Atif Hoca, 1876 yılında Çorum’un İskilip kazası, Tophane köyünde doğdu. İlk tahsilini köyde yaptı. 1893'te İstanbul’a gelip medrese tahsili yaptı. İcazet alarak Darü'l-fünûnun, İlahiyat Fakültesine girdi. 1903’te fakülteyi bitirip, 27 yaşındayken Fatih Camiinde Ders-i Âmm (Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim) olarak kürsü aldı.
1910’da medreselerin genel müfettişliğine getirildi. Fazileti ve ilmi İstanbul’un her tarafına yayıldı, hattâ yurt dışına kadar taştı. Kosova, Plevne, Üsküp gibi yerlerden gelen heyetlerin, kendi memleketlerinde yerleşmesi için yaptıkları ricaları ve Kırım evkaf nazırlığı (vakıflar bakanlığı) tekliflerini nazikçe geri çevirdi.
Rivayete göre Japon büyükelçisi Uçida kendisini ziyaret ettiğinde, Atıf Hoca hakkında şöyle söylemiştir: “Atıf hoca gibi birkaç hoca daha olsaydı, İslamiyet bütün Doğu'yu, bu arada Japonya’yı da fethederdi…”
•1919 yılında Dar-ül Hilafet-i Âliye medresesi, İbtida-i Dâhil umum müdürlüğü ve Medreset-ül Kudat’ta (Hukuk Fakültesi’nde) Hikmet-i Teşriiyye (kanun yapma hikmetleri) dersi müderrisliğine (bugünkü ifadeyle, öğretim üyeliğine) getirildi.
Bu yıllardan itibaren Atıf Hocanın şöhreti iyice arttı. O, “Güzel bir fikir kimden gelirse gelsin alınıp ve sahip çıkılmalıdır” diye ısrar eden ünlü bir Türk din âlimidir…
•Atıf Hoca şapka kanunu çıkmadan 2 yıl kadar önce, yani 1924 yılında "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı bir kitap neşretmişti. Diğer kitaplarında olduğu gibi, neşretmeden önce bu kitabını da Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığına) gönderdi, gerekli izini aldı. Hatta takdir belgesi bile almıştı.
1 Kasım 1925’te kabul edilen şapka kanunu, Anadolu’da yer-yer protestolara sebep olunca, o günkü hükümet (dersim olayında olduğu gibi) demir yumruğunu kullanmaya karar verdi. Konya, Maraş, Giresun, Rize, Erzurum, Kayseri gibi şehirlerde halkın şapkaya direnmesi, buralarda gezici İstiklal Mahkemeleri'nin dolaşmasına sebep oldu.
•Bu mahkemeler sadece Erzurum’da 30 kadar idam hükmü verdi.
Bu kanun vatandaşlara, ülkeden kovdukları İtalyan’lardan üç gemi dolusu satın aldıkları şapkaları giyme mecburiyeti getiriyordu. Bu duruma halk ve ulemadan büyük tepki vardı. İnsanlar başına şapka takmadığı için katlediliyordu. (Bu kanun, bugün hâlâ yürürlüktedir.)
Atıf Efendi ise, 32 sayfalık bu eserinde Resul-i Ekrem’in sav. “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır.” Hadis-i Şerifi ışığında izah etmeye çalışmıştı.
Hâlbuki o bu eseri, Şapka Kanunundan 2 yıl kadar önce devletten izin alarak neşretmişti.
•Kanunların ise geçmişe yönelik işletilmemesi, bütün hukuk sistemlerinde en temel bir esastı ve bu hukuk esası bir güzel çiğnenecekti...
Asıl mesele Atıf Hoca'nın suçlu olup olmaması da meselesi değildi. Suç olmasa bile (her zamanki gibi) suç icat edilecekti. Necip Fazıl Kısakürek’in de dediği gibi; artık onu mahkûm edebilmek için “Halis dindar olma kabahati” o günkü idare için yeterli bir sebepti…
İstiklal Mahkemeleri yargılamaları, “Karakuşî mahkeme fıkrası”nı hatırlatır:
Bir hırsız, Kadı Karakuş’a gelerek, hırsızlık için girdiği evin sahibini şikâyet eder:
-“Kadı Efendi, evin penceresi çürükmüş; çıkarken düştüm ve kolum kırıldı” der.
Ev sahibi, “pencereyi ben yapmadım ki, marangoz yaptı” diyerek, işin içinden sıyrılır.
Marangoz, “pencereyi takarken, gözüme falanca kadının elbisesi ilişmişti” der.
Kadın, o elbiseyi boyayanı suçlar. Boyacı ise herhangi bir mazeret bulamayınca, kadı Karakuş, boyacının idamına karar verir. Ne var ki, o boyacının boyu idam sehpasından uzun olduğu için, o boyacının yerine daha kısa boylu başka bir boyacı bulunur ve hüküm infaz edilir.” (Bu fıkra o günlerde şâyi olmuş bir fıkradır.)
•NETİCE:
Şapka kanunundan iki yıl kadar önce yayınlanan bu kitap nedeniyle Atıf hoca da, ‘Şapka Kanununa muhalefetten’ yargılanarak 4 Şubat 1926 tarihinde idam edildi. Halbuki o günkü savcı bile, Âtıf hocanın beraatını istemişti…
Cumhuriyet’in ilk yıllarının ünlü yazarlarından Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam kitabında Atıf hocadan bahseder ve tamamen haksız yere idam edildiğini savunur.
Necip Fazıl’ın naklettiği bir olayda; Atıf efendi’nin mahkemeden bir gün evvel müdafaasını yazarken, birden uykuya dalıp rüyasında Hz. Muhammed’i sav. görmesi, Atıf hocaya hitaben: “Yanıma gelmek dururken, ne diye müdafaa karalamakla meşgûl oluyorsun?” buyurması üzerine, yazdığı müdafaasını yırttığı yazılmıştır…
4 Şubat 1926 Perşembe, sabahın ilk saatlerinde, eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan Çarşısında, dilinde dualarla idam sehpasına gelen Atıf efendi, kelime-i şahadetlerle, bu dünya defterinin kapısını kapattı. Kur’an’da “Yevme tüble’s serair” (yani, ‘bütün sırların açığa çıkacağı gün’) olarak bildirilen ahiret hayatının, özel bir bekleme salonu olan “şahadet kapısını” çalıyordu. Allah Rahmet eylesin. (Amin)...
•Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Mustafa Sungur da, 1 Haziran 2003’te kendisini ziyaretimizde şu hatırayı anlatmıştı: “Büyük Doğu’da neşredilen, İskilipli Atıf hoca’nın başına gelenleri anlatan bir yazıyı Üstad’a okuyordum. Bir ara baktım ki, Üstad ağlıyor ve gözlerini siliyordu...”
KAYNAKLAR: İslam Ansiklopedisi- Cilt.22- İfav yayınları. İnkılâp Kurbanları. Timaş yayınları- İst-1991- Son Devrin Din Mazlumları- Necip Fazıl Kısakürek. Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları(1926)- Yakın Tarih ansiklopedisi-5. cilt... (vd.)
********
Evet, sevgili dostlar. O trajikomik ve yürek dağlayan olayın aslı ve yankıları maalesef böyle. Şimdi sıkı durun. Size, vicdanınızda cevap vereceğiniz iki soru soracağım ve kafanızı allak-bullak edecek bir başka olay daha arz edeceğim.
1. Soru şu: Bu tamamen mâsum bir şekilde asılan meşhûr İslâm âlimi, şehit midir?...
Cevap: (….?! ……..) Cevabı maalesef ben yazamıyorum, çünkü:
İskilipli Âtıf hocanın ilçesinde; vefatı yıldönümü nedeniyle, 1995’te yapılan bir anma merasiminde, program sunucusu Sn. H.Ş. bir ara Âtıf hoca ile ilgili bir şiir okudu diye, mahkemelerde iki celse süründürüldü. (Mahkeme dosyaları, dostumuz H.Ş.’de hâlen mahfuzdur.)
Gerekçe ise okuduğu şiirde, Âtıf hoca için geçen, sadece “ŞEHİD” kelimesidir...

Aslında, sadece şiirleri yüzünden, hapislerde yatanların sayısı az değildir.  (?!)
•Şimdi 2. soruyu soralım: Cam macunu gibi istenildiği gibi şekillendirilerek, her hâkimin zihniyeti doğrultusuna uyarlanarak, birçok SİYASÎ kararlara sebep olan bu ANAYASA, hâlâ değiştirilmesin mi?...
Fazla söze ne hâcet? Takdir ve yorumu sizin vicdanlarınıza havale ediyorum…

Moral Haber

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.