Dr. Cemil ŞAHİNÖZ

Dr. Cemil ŞAHİNÖZ

İslam Avrupa'nın bir parçası

İslam deyince akla Orta Asya gelir. Protestanlık Almanya, Fransa ve Batı Almanyayı çağrıştırır. Katolikleri Brezilya, Meksiko ve Polanyaya ayırırız. Yahudiler İsraildedirler. Budistler Uzak Doğu ülkelerindedirler.

Bu çağrışımlar ve bölgelere ayırımlar zihinlerimizde oluşur... Gerek eski dünya anlayışı nedeniyle, gerekse sinema filimlerinin bizlere lanse ettiği düsünce tarzı gereği...

Oysa hiç bir din herhangi bir ülke, bölge ve etniğe bağlı birşey değildir. Dünyanın her yerinde, her milletinden insan, her hangi bir dine mensup olabilir. Örneğin türk yahudileri olduğu gibi, alman budistler veya papua yeni gineli müslümanlarda var. 

Özellikle sanayi devrimin gerçekleşmesiyle ve teknoloji asrının getirdiği imkanlar sayesinde, artık bir dini belli bir bölgeye hapsetmek mümkün değildir. Elbette her ülkede çoğunluk-azınlık kavramları vardır. Fakat bir ülkenin veya bölgenin dini aidiyetini sırf bu salt sayısal çoğunluk üzerine kurmak, globalleşmiş bir dünyada mümkün değildir. Aynı şekilde, bir ülkenin yasalarına veya iktidarına bakıp “bu ülke x dinine mensuptur” denmesi sosyolojik olarak hatalı sonuçlar getirecektir.

Avrupa\'da bir zaman böyle bir hata yapılmış. Bu hataya tarih kitaplarında veya eski mahkeme tutanaklarında rastlamak mümkündür: Müslümanlara “türk” denilmiş. Hangi milletten olursa olsun, eğer kişi müslüman ise, ona “türk” denilmiş. Türklüğün müslümanlıkla özdeştirilmesi bizim için onur verici birşey olabilir. Fakat realite açısından ve bunun siyasi olarak getirdiği sorunlar açısından, her müslümana “türk” demek sakıncalıdır.

Nitekim bunun yanlış olduğunu anlayan Avrupalılar, “türk” yerine “Muhammedciler” kavramını kullanmaya başlamışlar. Daha 20-30 sene önce kullanılan bu söz, sanki müslümanların Hz. Muhammede (sav) taptıklarını ima ediyor. Elbette bu kelimeyi icat edenlerde art niyet aramamak gerekir. Çünkü kendi inanç ve düşünce tarzlarına göre Hz. İsa\'ya (as) tapmak dinlerinin bir gereği. Fazla tanıyamadıkları müslümanlarıda aynen öyle farz etmişler. 

“Muhammedciler” kavramından sonra “müslümanlar” kavramı kullanılmış, fakat bu seferde “göçmenlerin” ve “yabancıların” dini olarak algılanmış…. Siyaset, bu algılayışa göre yönünü belirlemiş ve yol haritasını çizmiş.

İslam dini elbette türk işçileriyle beraber Almanyaya gelmedi. Daha önceleride Avrupa, ve bilhassa Almanya, İslamla tanışma imkanı bulmuştu. Bu konu onlarca araştırmanın konusu olduğu için, burada kısa kesiyorum. Önemli olan, türklerle gelen İslamın, Avrupa ve özellikle Almanyada farklı boyutlar kazanması.

Türkler, diğer müslümanlar gibi eğitim için Avrupa gelmemişlerdi. Para kazanıp, dönmek için gelmişlerdi. Yani gelişlerinin bir gidişi olacaktı… Bu gidiş gerçeklesmeyince, türkler kalıcı olduklarını fark ettiklerinde, kaldığı bölgelerde küçük mescitler oluşturmuslar. Bu mescitler gittikçe büyümüş. Camiler oluşmuş. Aileler genişlemiş. Çocuklar büyümüş. Ve Almanyanın her köşesinde onlarca cami inşa edilmiş… bu şekliyle İslam gerçekten “yabancıların“ dini olmaktan ileri gidememiş.

Fakat…

3. ve 4. neslin gelişmesiyle, egitim seviyesinin yükselmesiyle, gençlerin entegre olmasıyla, almanca konuşan müslüman yazarların çoğalmasıyla, Almanya yeni bir gelişmeyle karşı karşıya kalmak zorunda kalmış: Alman Müslümanlar.   

Sayıları belli olmayan yüzbinlerce alman müslümanlar, gelenek haline gelmiş düsünce tarzını altüst ediyorlar. Kurdukları camilerle, derneklerle, yazdıkları kitaplarıyla hiçte “türk“, “yabancı“ ve “göçmen“ olmadıklarını ortaya koyuyorlar. Onlar tipik almanlar. Almanca konuşuyorlar, alman kültürüne aitler.. fakat namaz kılıyorlar, Kuran okuyorlar, oruç tutuyorlar.

Bu algılayış mecburen bir paradigma değişimini getirmek zorunda. Şuan bu değişimin sancılarını yaşıyoruz. Bir çok alman bakanın Ramazan öncesi mesaj vermeleri ve neredeyse hepsinin aynı dille: “Ramazan Almanya\'ya geldi” veya “Ramazan Almanya\'da da yaşanıyor” demeleri, bu sancının işaretleri. Bir değişim var... 

Artik İslam dininin Asya\'ya mahsus bir din olmadığı dahada anlaşılır hale geliyor. Avrupa gelecek senelerde bu değişime hazır olmalı. Çünkü Avrupa “İslam”dan bahsettiği zaman, “öteki”nden bahsetmeyecek, tam tersine ta kendi icindekini muhatap alacak.Kendisinden birini muhatap alacak. 

Belki bu anlamda, yani globalleşen ve sınırların kalktığı bir dünyada, Darül-İslam, Darül-Selam ve Darül-Harp kavramlarını yeniden gözden geçirmek gerekebilir…

Moral Haber

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum