Hayrettin KARAMAN
İsraf ve tutumluluk
1940 lı yıllarda ilkokula devam ediyordum. O yıllarda, okullarda “tutumluluk ve yerli malı kullanma” kampanyaları, haftaları düzenlenir, hiçbir şeyi boşa harcamamak, eldekini ölçülü kullanmak, yerlisi var iken ve işe yarar iken yabancı malı kullanmamak gibi iyi davranışlar telkin edilirdi.
Öte yandan dinimizin emri, Peygamberimizin sünneti sayesinde geleneğimize yerleşmiş bir “israf ve tutumluluk şuuru” vardı. Peygamberimiz (s.a.) ırmağın kıyısında abdest alıyor olsanız bile suyu israf etmeyin” buyurmuştu.
O tarihlerde bizlerin evlerinde çeşmeler yoktu, abdest ibrikten, tastan dökülerek alınır, suyun bir damlası boşa gitmesin, boşa akmasın diye itina edilirdi.
Elimize özlü bir çamur geçse ondan heykelcikler yapar, kurutur oynardık, bir ahşap makara (ipliği kullanılıp atılmış dikiş makarası) bulsak ortasından keser, iki tekerlek elde eder, tel kullanarak ondan bir oyuncak yapar peşinde koşup dururduk. Düdüklerimizi, ağaç dallarının kabuklarını halka halinde çıkarıp işleyerek yapar, keyifle öttürürdük, aşık adı verilen hayvan kemiklerini işler, onlarla heyecanlı oyunlar kurardık…
Peki bunların faydası neydi?
Saymakla bitmez. Önemli ikisini söyleyeyim: El becerimiz gelişirdi, oyuncağımızın kıymetini bilir onu gözümüz gibi korurduk.
Şimdi bakıyorum da ahlakı, insafı ve ölçüsü bozuk kapitalizmin, nispeten artan genel refahın, zayıflayan ahlak ve âdâbın… etkisiyle insanlar, bu anlattıklarımı masal dinler gibi dinliyor, “israf, tutumluluk, kanâat, fazlayı muhtaç olanlara aktarmak” gibi kavramları unutmuş, uygulamalarını terk etmiş görünüyorlar.
Dünyada yapılan ekmek ve yiyecek israfı birkaç fakir ülkeyi doyuracak boyutlarda. Dolaplar giyeceklerle dolu, öte yanda çıplaklar var. Eşya kullanılabilir halde iken atılıyor -ihtiyaç sahibine verilmiyor, atılıyor- yenisi, modaya uygun olanı alınıyor, zengin yoksul herkesin evi, kendi durumuna göre önemli bir kısmı ithal malı olan hazır oyuncaklarla dolu, çocuklar yeni alınmış pahalı bir oyuncağı kısa zamanda parçalayıp atıyor ve yenisini istiyor, çeşmelerden sular boşuna akıtılıyor; ısınma, aydınlatma, hareket vb. sağlayan enerji çeşitleri ölçüsüz kullanılıyor ve milyarlar boşa harcanıyor. Hele vakit, hele vakit nasıl da öldürülüyor, faydasız ve manasız olarak ömürler çürütülüyor. Kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor, kazanılmamış, kazanılması da kesin olmayan paralar harcanıyor, ölçüsüz ve ahlaksız reklam furyası insanları tüketim hastası haline getiriyor. Daha çok üretmek için daha çok tüketmemizi istiyorlar, bu süreç denizi, karası ve havası ile dünyamızı kirletiyor, gelecek nesillerin nasiplerini gasp ediyoruz…
Bu gidişin sonu felakettir.
Titreyerek veya titremeden kendimize gelmemiz, “Biz ne yapıyoruz, niçin yapıyoruz, sonuç ne oluyor” soruları üzerinde daima düşünmemiz kaçınılmaz hale gelmiştir.
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.