Japonya mesaj veriyor

"11 Mart 2011'de Japonya'daki depremin büyüklüğü 8,9 olarak açıklandı. Depremin ardından boyu 10 metreye ulaşan tsunami meydana geldi. Ölü sayısı henüz bilinmiyor." Türkiye televizyonlarında verilen bu haberle duyduk Japonya'nın başına gelenleri.

Büyük bir deprem, yani yerkürenin derinliklerinde bir noktada oluşan gerilim, gerilimin ardından korkunç bir kırılım ve kırılımla birlikte yaşananlar: Japonya'yı sallayan sarsıntılar, yıkımlar; yıkımları takip eden denizden gelen dev dalgalar. Dev dalgaların insan iradesinin ürünü ilmin ve teknolojinin kibriyle, gururuyla dalga geçmesi. Gururlanma Padişahım senden büyük irade var, dedirten uyarı dalgalarının önüne geleni kırıp döküp süpürüp geçmesi.

Japonya başbakanının ifadesiyle ikinci dünya savaşından sonra yaşanan en büyük felaket, Japonya'nın başına gelenler. Evler, mahalleler değil, şehirler kayıp. Binlerce insan kayıp, imkân kayıp. Ellerindeki yaşama imkânlarını kaybeden insanlar, açlık, susuzluk, karanlık ve soğukla, nükleer tehditlerle karşı karşıyalar.

Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi, teknoloji ve sanayide örnek alınan ülkesi Japonya çaresizlik içindedir. Yerden gelecek tehlikelere karşı aşılı Japon milleti, hiç beklemediği, bu kadar olacağını hiç ummadığı felaketle yüz yüze geldi.

Gururlanma Şehinşahım senden büyük irade var, dedirten yer ve gök mesajları sardı Japonya'yı.

Yıllar önce muhtemel tabiat tehditlerinin senaryosunu yazıp filmini çeken Japonya, bu son felaketi hayal etmiş miydi bilemem. O filmde denizlerin ve göklerin derinliklerinden gelen felakete millet olarak ortak bir irade ve ortak bir disiplin içinde karşı koyuşun hikâyesi anlatılıyor. Başkası uğruna kendini feda eden, kurtarıcı bir baba ve korkunç yıkıntıların, çöküşlerin içinden babasıyla birlikte kurtulan, felaketin şokuyla dili çözülüp konuşmaya başlayan konuşma özürlü kız çocuğu, filmin ana karakterleri.

Ustaca kurgulanmış bir senaryo: Tokyo'yu vuran tayfun felaketi bütün bir Tokyo halkını temsil eden bir aile etrafında ele alınıp yorumlanıyor. Anne-Baba, dilsiz küçük kız ve kurtarma ekibinde çalışan büyük ağabey. Bir tıp talebesi, bir kadın ve bir dokuz çocuklu, aynı zamanda üçüz çocuk bekleyen baba. Göçük altında güzel bir dayanışma ve fedakârlık örneği; yerin üstünde de yine disiplin, dayanışma ve fedakârlık örneği bir kurtarma operasyonu.

Japonya, eğitim ve kültür seviyesi çok yüksek, ilim ve teknolojide ileri, ekonomisi güçlü bir ülkedir. Acaba bütün bunlar, Japonlara bir gurur, bir kibir mi verdi de başlarına böyle bir felaket geldi, diye sormadan edemiyor insan. Japonya çok önemli bir jeopolitik konumda. Doğusunda Amerika, batısında Çin, Hindistan ve Rusya var. Bunlar da ilim-teknloji ve ekonomide dünya ile yarış halindeler. Gidişleri de (ABD hariç) fena değil. Japonya'nın başına gelen bütün dünyaya bir uyarıdır. Japonya'yı vuran dalgalar, Amerika'ya ve daha bilmem nerelere kadar ulaştı, ama ilahi mesaj ulaşmadı.

Azerbaycan'da bir yanardağ faaliyete geçti. Türkiye'de de 9 büyüklüğündeki depremin etkileri konuşulup tartışılıyor.

Bütün bunların yanında asıl konuşulması gerekenler hiç konuşulmuyor.

Dünya ebedi ve güvenli değildir. İmkânları sınırsız ve kalıcı değildir. Hepsi gelip geçicidir. Şimdiye kadar hiçbir hükümdara ve hiçbir millete yar olmamış ki bundan sonra da olsun. Yeryüzü yapılıp yıkılmış binlerce şehir; kurulup kaybolmuş binlerce devlet izleriyle dolu. Bugünkilerin akibeti de aynı olacak. Kıyamet kopacak, Dünyanın kendisi de ölecek, içindekilerle beraber yıkılıp yeniden yapılacak. Büyük hesap için yeniden kurulacak.

İşte Japonya, bütün dünyanın gözleri önünde küçük, küçücük bir kıyamet provasıdır. Dünyaya el sallıyor ve diyor ki: Bana iyi bakın. Beni iyi düşünün. Benden ibret alın.

Ey Türkiye,

Ey incir çekirdeğini doldurmayan meselelerle uğraşan, bir def-i hacete değmeyecek dünya saltanatı için birbirlerinin canına, malına, namusuna kasteden kısır akıllılar! Dar görüşlü, dar düşünceli dünya delileri! Neyi paylaşamıyorsunuz? Üç günlük dünyada bölüşemediğiniz nedir? Toprak mı? Devlet mi? Saltanat mı? Servet mi? Nedir Allah aşkına söyleyin, ne? Bunca öfkeye, kine; kaybolan cana, dökülen kan ve gözyaşına değer mi?

Söyleyin! Japonyayı vuran felaket Anadoluyu vursaydı, Dicle Fırat ve diğer nehirler üzerinde kurulan barajlar patlayıp (Allah korusun) şehirleri, köy ve kasabaları silip süpürseydi, seyirci mi kalacaktınız? Oh oldu, ne güzel oldu mu diyecektiniz? Yoksa bütün manasız, basit anlaşmazlıkları bir tarafa atıp birbirinizin yardımına mı koşacaktınız? Söyleyin Allah aşkına ne yapacaktınız?

Yetmez mi ırkların, kültürlerin, zümrelerin, mezheplerin fay kırıkları gibi kullanılıp yapay sosyal depremler oluşturulması? Yetmez mi politik, partilik, pırtılık parçalanmalar icad edilmesi? Bir kaşık sularda trajikomik fırtınalar, tsunamiler ihdas edilmesi, yetmez mi?

Yetmez mi Dünya karşısında bu kadar gülünç durumlara düşülmesi, yetmez mi?

Koca Osmanlı'yı alan tarihi büyük depremin ve tsunaminin ardından yaşadığımız artçı depremler ve tsunamiler ibret için yetmez mi? Yabancı fayların, kırık fayların derinden tetiklediği sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel depremler ne zaman bitecek? Bütün bu depremlerin erken uyarı sistemleri Yunuslar, Mevlanalar, Hacıbektaşlar ne zaman dikkate alınacak? Asrın dertlisi, büyük depremimizin habercisi, Ağrı Dağı aynasında çok önceden gören, haber veren, tedbirlerini alan Bediüzzaman'a ne zaman kulak verilecek, söyleyin, ne zaman?

"Bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiyle, küllî ve geniş bir tecelli ile kâinatın heyet-i mecmuasında ve rubûbiyetin daire-i külliyesinde nev'-i insanı uyandırmak ve dehşetli tuğyanından vazgeçirmek ve tanımak istemedikleri kâinat sultanını tanıttırmak için emsalsiz, kesilmeyen bir su, hava ve elektrikten; zelzeleyi, fırtınayı ve harb-i umumî gibi umumî ve dehşetli âfâtı nev'-i insanın yüzüne çarparak onunla hikmetini, kudretini, adâletini, kayyumiyetini, irâdesini ve hâkimiyetini" gösteren Allah'ın, Japonya kanalıyla bir daha verdiği mesaja insanımız, daha ne zamana kadar kayıtsız kalacak, sağır, dilsiz ve kör olmaya devam edecek?

Yüce Kur'an'ın sesine kimler kulak verir; O yüce mesajı kimler dinler, kimler görür?

"Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Gerçekten kıyamet saatinin depremi müthiş bir olaydır. Onu göreceğiniz gün... Çocuğunu emziren anne, dehşetten çocuğunu unutup terkeder. Hâmile olan her kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş olmuş görürsün, hâlbuki gerçekte onlar sarhoş değildirler. Fakat Allah'ın azabı pek çetindir." (Hacc: 1-2)

Japonya kanalıyla Yüce Allah, capcanlı dehşet ve ibret dolu bir mesaj veriyor!

Ama bizim çocuklar nelerle oynuyor?!..

Hz. İsa, Meryem kutbu; Hz. Musa, Hızır kutbu; Hz. Muhammed, İbrahim kutbu; Hz. Hasan-Hüseyin kutbu; Rabbani, Geylani, Gazali, Mevlana, Yunus kutbu, Aşk, Merhamet, Şefkat kutbu; basiret-feraset kutbu, bütün aksi kutupları çağırıyor:

Gelin tanış olalım işi kolay kılalım / Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.