Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Kainat-insan ve ona yazılmış mektuplar

Günümüzde unutulan bir haberleşme aracı vardı bir zamanlar, adı mektup. Birbirinden ayrı yerlerde bulunan kişi veya kurumlar arasında özel veya resmî haberleşmeyi sağlardı Özel, resmi ve iş mektupları olarak bilinirdi. Edebi mektuplar bir zamanlar çok önemli idi.

Batıda Hubard’ın 1899’da yazdığı “Garcia’ya Mektup”, bizde Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Ziya’ya Mektuplar“ ve Nazım Hikmet’in Kemal Tahir’e “Hapishaneden Mektuplar”, ünlü mektuplardır. İmam-ı Rabbani’nin ve Bediüzzaman’ın yazdığı aynı isimdeki “Mektubat” isimli eserleri de bilgilerin verildiği dini eserlerdir.

Şimdi cep telefonları ve internetin yaygınlaşması uzakları yakın etti, haberleşme önce SMS ile başladı sonra da sözlü olarak sunulan imkanlarla devam etti, en son da görüntülü oldu. Bakalım daha neler duyup göreceğiz.

Bir özel mektup türü var ki o da kainatın sahibinin yazdığı ve bizim okumamızı istediği mektuplar, yani “herbiri birer mektub-u Samedânî ve birer âyine-i esmâ-i Rabbâniye olan mevcudat” olarak bilinir. Çünkü kainatı gözlemek, incelemek ve üzerinde tefekkür etmek kişiyi alemlerin rabbine ulaştırabilir. Bu nedenle “İnsan küçük bir kainat, kainat büyük bir insandır” denilmiştir. İster kainata bakın isterse insana, onlar içinde yazılmış sayısız mektupları açıp okursanız oradaki sayfalar, cümleler, kelimeler hatta harfler sizi O’na ulaştıran kapıları açar.Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisân-ı mahsusuyla, mütemâdiyen Allah'tan bahsedip, Hàlıkı tanıttırıyorlar” sözü işte tam da bunu ifade ediyor.

İslam bilime asla karşı olmamış bilakis teşvik etmiştir çünkü bilimin uğraştığı maddi varlık alemi ile bitki, hayvan ve insanlar alemi yaratıcısının “Esmaül Hüsna” adı verilen bütün güzel isimlerinin yansımalarını gösteren birer aynadır, birer sahnedir.

İslam insanı kainatı halifesi ve efendisi olarak görür. İnsan nev'ini, binler nevileri sümbül verecek ve hayvânâtın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvânat gibi kuvâlarına, lâtifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta gezecek istidat verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, arzın halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir."(Lemalar,22.Lema)

İşte bu özellikte yaratılan insan kainatın sırlarını aça aça bu günlere geldi. Daha nerelere gidecek kim bilir? İlk kalıtım araştırması, 1857-1865 yılları arasında Mendel tarafından manastır bahçesinde yetiştirdiği bezelyeler ile başlamış, daha sonraki yıllarda başka araştırmacılar tarafından meyve sineği ve E.coli bakterileriyle devam etmiştir. Kromozomlar, genler keşfedilmiş, DNA’nın yapısı çözülmeye başlamıştır. 2011 yılında sonuçlanan insan genom projesiyle de zirveye çıkmıştır. En son bulunan bilimsel veriler daha önceki görüşleri çok değiştirmiştir.

1900lü yıllar bilimsel keşiflerin başlangıç yılları olmuştur. ABO kan grupları, Rh ve Kell gibi genetik özelliklerin keşfi, insan lokosit antijenleri(HLA) nin bulunması insan bedeninde yazılmış mektupların dilinin çözülmesi idi. 1980li yılların ortalarında DNA molekülündeki bazı bölümlerin kişiye özel olduğunun ortaya çıkarılması, bilim insanlarının eliyle  kimliklendirme ve soybağının tespitinde DNA testlerini kullanarak yeni bir dönemi başlatmıştı. Her okunan mektubun ışığı altında, yeryüzünün halifesi olarak yaratılmış olan insan kendi zekasını kullanarak birçok yeni şey üretebilmektedir.

Soy bağı testlerinin bilimsel temeli, tek yumurta ikizleri dışında her bireyin DNA’sının kişiye özel olması ve Mendel’in kalıtım yasasına uygun olarak kişinin genetik materyalinin yarısının anneden, yarısının da babadan aktarılmasına dayanmaktadır. DNA üzerinde herhangi bir protein kodlamasının yapılmadığı intron bölümlerinde bulunan yüksek ayırım gücüne sahip gen bölgelerindeki alleller belirlenmekte, ebeveyn ile çocuk arasında tam bir uyum olup olmadığına bakılmaktadır. 16 gen bölgesi PCR tekniği ile çoğaltılarak profil tiplendirmesi yapılmaktadır.

Bütün dünya bu üretilen testleri kullanmaya devam ederken 2002 yılında ABD’de yaşayan bayan Lydia Fairchild olayı ezberleri bozdu. Bayan Fairchild iki çocuk doğurmuş, üçüncüsüne hamileydi. 2002 yılında boşanmaya kalktı. Mahkeme, her boşanma davasındaki gibi, çocukların biyolojik babasının DNA analizi ile kanıtlanmasını istedi. Anne, baba ve iki çocuk bir klinikte kan verdiler. İki hafta sonra mahkemeden aldıkları bir mektup, bayan Fairchild’ı şaşkına çevirdi. Eşi, çocukların babasıydı, ancak kendisi ne birinin, ne de ötekinin annesiydi. Sonuca itiraz etti elbette. Testler bir başka laboratuvarda yinelendi. Sonuç aynıydı. Ama anne ısrar etti, çocukların annesi benim dedi. Bu sefer cilt, saç, kan ve yanak içi ve rahimden hücreler alındı. Cilt, saç, kan ve yanak içi hücrelerinin DNA’sı çocukların annesi olamayacağını gösteriyordu ama, rahim içinden alınan hücreler bir anda her şeyi değiştirdi. Buna göre, Lydia, her üç çocuğun da annesiydi. Çünkü o “kimerik bir insan”dı yani ” tek vücutta iki farklı DNA yapısı taşıyor”du. Birden fazla nedeni olmakla beraber nedenlerden biri, döllenmiş iki yumurtanın birleşmesi ve ikiz doğacağı yerde, tek bebeğin doğmasıdır. Sonuçta doğan çocuk, doğamayan ikizin DNA’sını da taşıyabiliyor ve örneğin saçının DNA profili, kanındakini tutmayabiliyor. Bir anda anne “Çocuklarının annesi olamayan kadın” gibi sonuç veriyordu. Dünyada bugüne kadar 50 kadar kimerik insan biliniyor.

Evet yaratan istediği gibi yaratır, kurallar koyar bazen de kuralları kaldırır tam zıddını yapar, olağandışı işler yapar. İradesini, gücünü ve ilmini dilediği gibi kullanır. Dilediğini dilediği gibi yaratır.

Evet bunda şaşılacak bir şey yok, insanoğlu tabiatın sırlarını keşfetmeye daha yeni başladı. Bedenin içinde nice mektuplar saklı, onları açıp okundukça, her satırında, cümlesinde, kelimesinde ve harfinde saklı nice sırları bulunacak ve bu sırları kimin sakladığı ve niçin sakladığı düşünülecektir.

Evet mademki o yeryüzünün halifesidir bedenindeki ve evrendeki saklı mektupları bulup okumak, O mektupların yazarının, kainatın ve insanın sanatkarının önünde saygıyla eğilmek zorundadır.

Bunların en güzel ifadesi de şu kelimelerle olur!

Allah-ü Ekber: Allah en büyüktür.

SübhanAllah: Allah noksan sıfatlardan uzaktır.

Sübhane Rabbiyel Azim: Ey büyük Rabb'im! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.