Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Kâinatın Kıs(s)a Meali

Kâinatın hülâsası insandır. Kâinat, Hâlık-ı Kâinatın en câmi' âyinesidir ve faaliyet-i Rabbâniyenin en mükemmel enmuzeci ve fihristesidir. Ve risalet-i Muhammediye (a.s.m.), şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur. Ve vahy-i Kur'ân dahi, hayattar hakaikinin şehadetiyle, hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u kâinatın aklıdır. Kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir. Belki esmâ ve ef'âl-i umumiye-i İlâhiyenin adedince vahdetleri giymiş bir tek insan-ı ekberdir.

Sâni-i Kâinat, elbette kâinat cinsinden değildir. Mahiyeti, hiçbir mahiyete benzemez. Resim ressamından, kitap yazarından ayrıdır. Sanatçının kabiliyetini sergilediği resimden farklı olması gibi yaratan da yarattığı ve tezahürü olan kâinattan farklıdır. Belki bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin Esmâ-i Hüsnâsından olan Hak isminin şualarıdır. Hayatın ve varlıkların bize birbirinden farklı görünmelerine rağmen hakikati birdir. Bilen de bilinen de birdir. Hayat da ölüm de birdir. Kâinatın idaresi bir ve tedbiri bir ve saltanatı bir ve sikkesi bir, bir, bir, bir, tâ bin bir bir birler kadar... Çünkü kâinat, müteşâbik birbirine girmiş. Herşey, herşey ile murtâbıttır, kâinattaki teşabüh-ü âsâr ve etrafı birbiriyle muânaka ve elele tutmuştur.

Gül olmasa bülbül
Serap olmasa su ölürmüş
Işık olmasa göz
Sevda olmasa yürek ölürmüş
Ölüm olmasa hayat ölürmüş

Hakikatte, ölü olan bir şey yoktur ve Hâlık-ı Kâinat dışında canlı olan hiçbir şey de yoktur. Bizler, Hâlık-ı Kâinata yakın olduğumuz nispette yaşarız. Hâlık-ı Kâinata yakın olmak, insanın en yüksek ve en değerli tecrübesidir. Bu tecrübe, bir aşka vesile olur ve Hâlık-ı Kâinat ile insan arasındaki perdeleri aralar, insan; hakikati ve ölümsüzlüğü hisseder, bedenindeki acziyeti, yüreğindeki korkuyu alır, hastalık da sıkıntı da muhabbete ve hikmete dönüşür. İnsanın hayata ve kâinata bakışını değiştirir. Güzel düşünür, güzel görür ve hayatından lezzet alır.

Ben bildiğim ben
Kaçtı benden sana doğru
Koşa koşa

Yağmur; susayan gönüllerin imdatlarına koşan rahmet olur, Güneş; üşüyen yüreklere soba olur, kamer; karanlık odalara lâmba olur ve insan; bedeninden firar eder, özgürleşir.

İnsan, bir serap kadar yalan ve kısa
Aldanır, nefes alır, yürür ve ölür
Zaman ve mekân hükmeder insana
Oysa aşk özgürlüktür, ölümsüzlüktür
Aşkı bulunca özgür olur ölümsüz olur insan

Hâlık-ı Kâinat; kullarını sevdiğinden, bütün insanların kurtuluşunu arzu eder. Hâlık-ı Kâinatın kudreti ile beraber rahmeti, bütün insanların Hâlık-ı Kâinata yakın olmasını mümkün kılar. Hayat çok değerli bir hediyedir. Hâlık-ı Kâinat, bizim yapıp ettiklerimize dikkat ediyor, çünkü O; âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar olan insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış, bu da insanın kâinatta en eşref, en ekrem mahlûku beşer olduğunu ispat ediyor. O nedenle bunu görmemek, bu kâinatın gerçek mahiyetini bilmemek asli bir kusurdur.

Bahçıvan güle öyle bir güzellik verdi ki
Hayran bıraktı bahçedeki tüm çiçekleri
Sevgiyi de sevgiliyi de bahçıvandan öğrendi gül

Bu hayatta verdiğimiz her kararın ebedi bir önemi olduğunu anlamaya ihtiyacımız var. Bizler bu hediyeyi; sorumlu bir biçimde kullanmaya, ağlamayı keşfetmeye, gözyaşları ile yıkanmaya ihtiyacımız var.

Şeytan su hırsızlığı yaptı çaldı suları
Güneş’i arkasına aldı kavurdu her şeyi
Ateş oldu yaktı vahaları belki ama
Unuttuğu bir şey vardı “gözyaşları”
Gözyaşları ile yeşerdi çöller
Gözyaşları ile sevda buldu gönüller
Sevgili göz oldu ben gözyaşı
Ağladım ve anladım her şeyi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum