Neyi Kaybettiğini Hatırla Ahmet Altuğ

Çağın sahabelerinden sesler ve suretler taşıyan Nur talebeleri günümüzde Asr-ı Saadeti temsil etmektedir. Dünya sahabelerin yüzüne gülmemiştir. Nur talebeleri de onların yollarından gittiklerinden dünya onlara da gülmemiştir. Dünya gözüyle bakıldığında çileli hayatlar yaşamışlar ama bu günleri hayatlarının en güzel anları olarak hatırlamışlardır. Sürgünler, hapisler, tecritlerle kuşatılmışlar, sevdikleri şeylerle ve insanlarla imtihan olmuşlar ama hak bildikleri bu yoldan dönmemişlerdir. Görünüşte kaybeden ama hakikatte kazanan bu kişilerden birisi de Ahmed Altuğ’dur.

Sav’da Bir Münzevi: Ahmed Altuğ

Ahmed Altuğ 1904 yılında Isparta’nın Sav Kasabası’nda dünyaya gelir. Hacı Hafız vesilesiyle Risale-i Nur’u tanır. Fakat hizmetin asıl tadını Bediüzzaman için hayatını feda eden Hafız Ali Ergün’den alır. Bu aşkla annesi, babası, kardeşleri, eşi ve kızıyla birlikte hizmet eder. Genç yaşında eşini kaybettikten sonra hiç evlenmeyerek münzevi şekilde Risale-i Nur hizmetine kendini vakfeder. O günlerde Sav’da Ahmet Altuğ gibi hayatını sadece Risale-i Nur’u okuyup yazmaya vakfetmiş, münzevi şekilde yaşayan yirmi kişi vardır.

Ahmed, Hafız Ali ile sürekli irtibat hâlindedir. Hafız Ali’nin hayatından etkilenerek onun gibi yağsız, tuzsuz un çorbasıyla yaşamını idame ettirir. 6 bin sayfalık Risale-i Nur külliyatını 20 kez yazar. Güne en az 40-50 sayfa Risale-i Nur yazarak başlar.

Hafız Ali Ergün ile Ahmed Altuğ arasındaki bağ o kadar sağlamdır ki dualardan rüyalara taşar. Bir gün Hafız Ali rüyasında Ahmed’i görür. Hafız’la Ahmed’i bir zincire bağlamışlardır. Hafız Ali tabirini kendisi yapar. “Sen benden ayrılmayacaksın.”

Dünya meydanında eşinden ayrılan Ahmet Altuğ için bundan daha büyük müjde mi olur... Ah canım feda olsun sana Hafız Ali…

Hafız Ali 1944 yılında vefat edince Ahmet’in ateşine bir odun daha atılır. Ebedi eşinden sonra ebedi dostu Hafız Ali de ahirete göç etmiştir.

Ahmet gittikçe yalnızlaşır, bir deniz gibi içine çekildikçe çekilir.

Vefa varsa vefat yoktur. Ahmet vefat eden eşine vefa gösterip hiç evlenmemiş, “Risale-i Nur sevgilim oldu” dercesine kendisini hizmete vermiştir. Risale-i Nur’un çizgisinden, Bediüzzaman’ın ruhunun izinden, Hafız Ali’nin rüyaların sesinden, cennete hicret eden sevgili eşinin hayalinden zerrece sapmadan son nefesine kadar münzevi şekilde Risale-i Nur yazar, okur. Bu hâl içre 1949 yılında vefat ederek ebedi eşine ve ebedi dostu Hafız Ali’ye kavuşur. Mübarek nurlu bedeni, ruhunun her satırına işlenmiş Risale-i Nur ile Sav’daki Merkez Caminin arkasındaki kabristanda kendisini bekleyen mübarek hanımına emanet edilir.

Ahmet Altuğ eşini kaybettikten sonra dünyayı elinin tersiyle itmiş, evine kapanıp kendini nur hizmetine vermiş, ahiretini kurtarmıştı. Şimdilerde biz bunca kayıptan sonra ahiretimizi kurtarmak adına Risale-i Nur hizmetine sarılmak için daha neyi kaybetmeyi bekliyoruz… Ahmet Altuğ gibi bahtiyarlar sevdiklerini, eşini, aşını, aşkını, malını, makamını, şanını, namını kaybedince dünyaya sırtını dönüp ahirete sahip olmak için iman hizmetini kucakladı. Hiçbir şey için geç değil. Acele edelim. Son varlılığımız olan canımızı kaybetmeden Nurlu hizmetimize sahip çıkalım, nefes nefese Rabbimizi anlatalım. Şu bir ilahi vaattir ki, biz Rabbimizin hizmetine sahip çıkarsak Rabbimiz ve hizmeti de bize sahip çıkacaktır.

Öyle değil mi Said Nursi?

Öyle değil mi Hafız Ali Ergün?

Öyle değil mi Ahmet Altuğ?

Ruhlarına el Fatiha…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.