Metin KARABAŞOĞLU
Kalemlerimiz neyin hizmetinde?
Her karesi çok hikmetler ve nice incelikler yüklü Saadet Asrına dair büyük söylenceler içinde kıyıda köşede kalan iki hatıranın, benim için özel bir anlamı vardır.
Bunlardan ilki, Medineli sahabi Ka’b b. Mâlik’le de ilgilidir ve Ka’b için çok çok özel bir anlam taşıyor olduğu içindir ki, onun tarafından başka kulaklara, o kulakların sahibi insanların diliyle de başkalarına aktarıla aktarıla bugünlere, bizim kulağımıza kadar gelmiştir.
Koluyla, pazusuyla cihad gibi bir yetenekten mahrum Medineli şair Hassân b. Sâbit’in diliyle ettiği cihada karşılık Peygamber aleyhissalâtu vesselamın söylediği takdir dolu söz bilinir de, Ka’b’a ait bu hatıra genellikle gizli kalmıştır nazarlardan.
Ka’b, şiire de kabiliyeti olan bir Medinelidir. Lebid kadar, Ümeyye b. Ebi’s-Salt kadar, yahut “Bânet Suad” şairi kadar büyük bir şair değildir belki. Medineli en büyük şair de değildir, bu ünvanın sahibi Hassân b. Sâbit’tir. Ama, onlar kadar şöhret bulmamış da olsa, şairdir Ka’b ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselam ile kudsî nebî henüz Mekke’de iken hac döneminde yaşadığı ilk tanışma anında bir şair olarak duyabileceği bütün övgülerin üstünde bir iltifatla karşılaşmıştır. Kudsî nebî, hac için Mekke’ye gelen bütün insanlara emrolunduğu üzere hakkı tebliğ için çabalarken tanışmıştır Ka’b’la. Ka’b, Medineli olduğunu, adının da Ka’b b. Malik olduğunu söylediğinde, Fahr-ı Kâinat aleyhissalâtu vesselam tarafından fark edilmiş olmanın iftiharını onda ömür boyu hissettirecek bir söz duymuştur kudsî nebîden: “Şu şair olan Ka’b mı?”
Farkedilmek, hele ki şiiriyle fark edilmek, hele ki şiiriyle rahmeten li’l-âlemîn tarafından fark edilmek...
Şiir adlı engin ülkenin vatandaşı olamasam da, nesir adlı komşu ülkenin sınırlarında yaşayan biri olarak, Ka’b’ın kudsî nebîden bu sözü duyduğu andaki sevincin derecesini bir derece tahmin edebiliyorum. Ka’b b. Mâlik, kudsî nebîden duyduğu bu sözü, o dakikadan sonra kaç bin kere hâfızasında tekrar edip o ilk tanışma ânını hatırlayıp durdu kim bilir...
Peygamber aleyhissalâtu vesselamın Ka’b’ın unutamadığı bu muhatabiyetinde, şiirle, yazıyla, kısacası söz ile meşgul herkesin alacağı bir hisse olduğunu düşünürüm. Aramızda olsaydı, zamanında yaşıyor olsaydık, kudsî nebînin fark edeceği türden bir söz edebilmek, onun takdirini kazanacak söz eserleri ortaya koyabilmek... Ka’b’ın hatırası, böyle bir hedef çizgisi yerleştirmelidir hayal ufkumuza. Bu hatıra, sözünü özün hizmetine, kalemini hakikatin hizmetine sanatlı bir surette sunabilme yolunda bir teşvik olarak okunmalıdır kalem erbabı tarafından.
Ve yine Saadet Asrından, yine kudsî nebînin merkezinde olduğu bir diğer hatıra, sözün gücünü nefsin eline vermeme konusunda bir uyarı taşır bugünün söz ve kalem erbabı mü’minlerine.
Bu hatıra ise, Akra’ b. Hâbis’le ilgilidir. Sözlerin En Güzelinin bütün kılıçları teslime mecbur ettiği demde, yani İslâm mührünün artık Arabistan’a mührünü vurduğu Mekke’nin fethi hengâmında İslâm’ı seçmiş bir bedevî kabile reisidir Akra’. O da şairdir ve hatiptir. Çokça duyduğumuz bir Asr-ı Saadet hatırasının baş kişisi odur; hani, Peygamberi kucağında torunu olduğu halde otururken gördüğünde garipseyen, buna karşılık kudsî nebîden “Allah kalbinden merhameti aldıysa, ben ne yapayım?” keskin cevabını alan kişi...
Akra’ ki, günlerden bir gün, Medine’de insanları ‘söz yarışı’na davet etmektedir; “Benim övmem yüceltme, yermem alçaltmadır” diyerek. Onun bu sözü Peygamber aleyhissalâtu vesselamın da kulağına kadar gidecek ve kudsî nebî bu sözdeki haddi aşmışlığa Rabbi adına müdahale edecektir: “Böyle yapmak, Allah’a mahsustur.”
Akra’ b. Hâbis’e dair bu hatıra ise, ‘sözün gücü’nü yanlış yolda istimalin, sözü hakkın değil de nefsin hizmetine vermenin ve sözünün gücüne yaslanıp nefsini putlaştırmanın reddi olarak okunmalıdır diye düşünürüm her hatırlayışımda.
Peygamber aleyhissalâtu vesselamın Hassân’a veya Ka’b’a söylediği o kısacık ama güzel mi güzel takdir ifadeleri biz kalem erbabı için ne derece bir teşvik ise, Akra’ya söyledikleri de bir o kadar uyarıdır bizim için...
Sözü Ka’b gibi, Hassân gibi söylemeli...
Ve insan, Akra’nın o kibirli sözü söylerken taşıdığı halet-i ruhiyenin bir benzerini içinde taşır halde olduğunu hissettiği anlarda, sözünü sakınmalı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.