Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Kardeşliğin resmi

Mutluğunun resmini çizebilmek belki o kadar kolay değildir. Mutluluk duygulara yansısa bile, bütün manaları ile bunu resme aktarmak veya fotoğrafını çekmek herhalde çok kolay olmasa gerekir.

Fakat kardeşliği gerçekleştirmek çok zor olmakla birlikte, bunu resme dökmek ve bu manayı kâğıda çizmek, fotoğrafını yakalamak biraz daha kolaydır. Kardeşliği gerçekleştirmek, beraberinde mutluluğu da getirir.

Kardeşlik duygularının kâmil manada yaşanmadığı bir ülkede, insanların mutlu olduğunu söylemek mümkün değildir. Bir aile ortamında bile, fedakârlık ve birbirine güvene dayanan bir beraberlik sağlanmadığı ve devam etmediği sürece, o aile için de mutluluktan bahsetmenin imkânı olmaz.

Kardeşlik, ‘’kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemek’’ ile gerçekleşir. Hatta bunun bir adım ötesi, kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmektir. Tabi ki bu çok daha ileri ve ‘’ihlâs’’ sırrını yakalamak anlamına gelir ki, iman davasına hizmet dava edenlerin birbirleri ile olması gereken yaklaşımının da bir tezahürü olarak ortaya çıkar.

Fakat toplum hayatında birlik, beraberlik ve mutluluğun tesis edilmesinin asgari şartı, kendi için istediğini, kardeşi için de istemekten geçer. Bu elbette sadece yemek, içmek, giyinmek veya kısacası maddi zenginlik ile sınırlı değildir. Bu işin sosyal boyutu, çoğu zaman bu hususların dahi önüne geçebilir.

Kardeşlik hukuku, eşitlik ve fedakârlığa dayanır. Fedakârlık ise istenmez, belki verilir. Kardeşinin her türlü hak ve hukukunu gasp ettikten sonra, kardeşlik, sevgi, birlik ve beraberlikten bahsetmenin hiçbir anlamı olmaz.

Türkiye’de yıllarca Kürtler yok farz edildi. Belki buna bazı itirazlar hemen olacak. Fakat bu hakikati inkâr etmenin imkanı yoktur. Evet, Türkiye seksen yıl boyunca Kürtler, ‘’Kürt’’ olarak yok farz edildi, görmezden gelindi. Sizler de ‘’Türksünüz’’ denildi.

Bunu kabul etmeyenler, Süfyan’ın cehennemine atıldı, ateşlerinde yakıldı. Bazı arkadaşlar böyle ifadeler karşısında kendini savunma durumuna mecbur hissedip, ‘’bütün Müslümanlara aynı şeyler yapıldı’’ diyorlar. Zaten bunu inkâr eden yok. Fakat Kürtler hem Müslüman ve hem de Kürt oldukları için zulmün katmerlisine muhatap oldular.

Bir Menemen hadisesi cereyan etti, İskilipli Atıf Hoca haksız yere idam edildi ve çok sayıda Müslümana haksız ve hukuksuz bir şekilde çeşitli zulümler reva görüldü. Fakat Şeyh Said Hadisesi, Zilan Deresi Katliamı ve Dersim Fecaati, bu topraklarda işlenen en büyük, dehşetli ve zalimce kıyımlar ve soykırımlar olarak tarihin utanç sayfaları arasına girdi.

Bu konu ile ilgili misaller, zaten bir kitap boyutundadır ve bu konuda birçok çalışma yapılmıştır. Fakat bugün, bu meseleleri bütün ayrıntıları ile anlatmanın günü değil. Türkiye, artık çok değişti ve her geçen gün değişmeye devam ediyor. Ben şahsım olarak, bu değişmeyi büyük bir heyecan, takdir, tebrik ve dualarla takip ediyorum.

Bazı arkadaşlarımız, duygularımızı bu şekilde ifade etmeyi bir abartı olarak görebilirler.  Fakat bizim şahit olduklarımızı, duyduklarımızı, yaşadıklarımızı ve çevremizde yaşanıp da bize aktarılanları bilselerdi, böyle bir duyguya kapılmayacaklarına adım gibi eminim.

Merhum Özal zamanından beri bazı adımlar atılmaya başlanmıştı. Ben bu adımları elbette küçük görmüyorum ve Turgut Özal’ı rahmetle anıyorum. Fakat her şey, TRT Şeş’in, Ankara’da, devletin merkezinde, TRT binasının oda ve stüdyolarından yayına girmesi ile başladı. O günlerde birçok programa katılan birisi olarak, karşılaşılan dirençleri ve bu duruma gösterilen tepkileri, bunları yaşayan birinci ağızlardan dinleme şansım oldu.

Fakat bütün bunlar sabır ile aşıldı. Daha sonra 12 Eylül 2010 Referandumu, Türkiye için tam bir dönüm noktası oldu. Burada kabul edilen yirmi altı maddenin ne kadar önemli olduğunu, her geçen gün biraz daha anlamaya devam ediyoruz. Çok basit bir örnek verecek olursak, eğer bu referandumda, Anayasa Mahkemesi ile ilgili olarak yapılan düzenleme bulunmasaydı, başörtülü milletvekillerinin hugün TBMM çalışmalarına bu kadar rahat ve en alt düzeyde tepki ile karşılaşılarak katılabilmelerinin imkânı bulunabilir miydi?

Konu ile ilgili olarak elbette çok sayıda örnek verilebilir. O günlerde bu konuda onun üzerine makale yazdım ve bunlar Risale Haber arşivlerinde mevcuttur. Fakat Türkiye Demokratikleşme yolunda her geçen gün önemli adımlar atmaya devam ediyor. Atılan bu önemli adımlardan da bahsedince, muhalefeti ruhlarının derinliğine içirenler, hemen tenkitlerini sıralamaya başlıyor.

Biliniyor ki, atılan her adım, atılacak yeni adımların da yolunu açıyor. Sosyal olaylar, kararlar ve değişimler tedrici olarak meydana gelir ve bunlar şart ve zaman ile sınırlıdırlar. Elbette çok sayıda eksik vardır ve bunların da düzeltilmesi gerekir. Fakat bizim yapılan güzel şeyler, atılan müspet ve demokratik adımlar için sevinmeye ve bunları yapanları tebrik ederek yeni adımlar için cesaretlendirmeye ve teşvik etmeye hakkımız yok mudur?

Şimdi bence Türkiye çok tarihi ve önemli bir adım attı. Çok muhteşem ve bu ülkedeki kardeşlik ve gelecek adına umutlarımızı büyük ölçüde arttıran bir resme bir kardeşlik tablosuna şahit oldu.

TRT Şeş açılırken, Şıvan Perver’in sesinden ‘’Mıhemedo’’ stranını büyük bir haz ve sevinçle dinlemiştik. Milyonlarca Kürt kardeşimiz de aynı duygularla ve aynı özlemlerle bu stranı içer gibi dinlemişlerdi.

Şıvan Perver, 37 yıl önce anlamsız bir öfke ve düşmanlığa maruz kaldığı için bu ülkeyi, ailesini, vatanını, sevenlerini terk etmek, gurbet ellere savrulmak zorunda kalmıştı. Aradan geçen bunca yıl, bu değerli sanatçıyı da çok değiştirdi. Olgunlaştırdı. Aşırılıklarından arındırdı. Kürtlerin inancını, değerlerini, dinini ve kültürünü terennüm etmeye başladı. İdeolojik saplantıları ve fanatik düşünceleri, kendini geliştirerek aşma becerisini, geride bırakma olgunluğunu gösterdi.

O zaman bu ülkeyi terk etmek zorunda kalmasının bir sebebi de seslendirdiği ‘’Mıhemedo’’ stranı idi. Ve hiç şüphesiz Şıvan, geçen bunca yılın ardından yeni hali ve yeni vizyonu ile yeryüzünde yaşayan bütün Kürtlerin sempatisini kazanmayı bildi. Hepsinin ortak sesi olma başarısını gösterdi.

Molla Mustafa Barzani ve oğlu Mesud Barzani de, aynı şekilde, Kürtlerin inanç ve ortak değerlerine sahip çıkmaları, bunları terennüm etme beceri ve inançları ile, belki çok az bir kesim hariç bütün Kürtlerin sempatisini ve saygısını kazanabilme iradesi ve başarısını gösterdiler. Bazı insanların küçümser bakışları ve ‘’aşiret reisi’’ söylemleri, elbette tamamen ırkçı bir bakıştan ve gayr-ı insani bir yaklaşımdan kaynaklanıyordu. Belki bugün de aynı düşüncede olan insanlar vardır. Fakat artık, on milyonlarca insanın lider ve saygıdeğer olarak kabul ettikleri bu insanlar hakkında söylenen bu tür sözlere kulak veren de kalmadı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir irade ortaya koyarak bu insanlarla Diyarbakır’da vermiş olduğu kardeşlik tablosu, tarihin bu topraklarda şahit olduğu en önemli kardeşlik adımlarının başında gelmektedir. Şeyh Said hadisesinde yaşanan acıların ve ardından yaşanan büyük felaket ve dehşet tablolarının sahnelendiği Diyarbakır’da böyle bir kardeşlik tablosunun yaşanması, gelecek için bizim ümidimizin büyük oranda artmasına vesile olmuştur.

Diyarbakır’da yaşanan bu muhteşem tabloya hiç de kolay gelinmedi. Çok büyük ve yürek yakan olay ve cinayetlerin, felaketlerin, tahammül edilmez acıların, kaybedilen on binlerce canın ardından gelen bu kardeşlik tablosunun paha biçilmez değerini herkes bilmeli ve gözü gibi korumalıdır. Diyarbakır Zindanında yaşanan ve insanları insanlığından utandıran işkence ve vahşet tablolarının artık çok çok gerilerde kalmasının sevincini ifade edecek kelime de bulmakta, itiraf ediyorum ki, zorluk çekiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde asla yaşanmamış bir kardeşlik tablosu yaşandı. Türkler ve Kürtler, birbirlerine gönüllerini ve kalplerini açtılar. Osmanlı Döneminde bile, muhabbetin ve kardeşlik vurgularının bu kadar şiddetle ve ısrarla yapıldığı bir tabloya şahit olunmamıştı.
Bir bayram yaşıyoruz desek, dostlarımız bu sevincimizi lütfen anlayışla karşılasınlar. Biz bu günlerin ve bu tablonun hasreti ile ömrümüzü tükettik. Böyle bir şansı, ömrümüzün bu aşamasında yakalamanın bahtiyarlığı ve saadetini yaşıyoruz.

Abidin Dino, Paris’te ‘’Mutluluğunu Resmini’’ belki çizemedi, fakat Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak Kürdistan’ı Başkanı Mesud Barzani, Şıvan Perwer ve İbrahim Tatlıses, Diyarbakır meydanında, Diyarbakır halkı ile birlikte, milletin geniş bir ekseriyetinin destek ve duaları ile ‘’Kardeşliğin Resmini’’ çizdiler. Bu muhteşem ve özlenen resme, artık bundan sonra asla kan dökülmemesi temenni ve dualarımızı eksik etmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum