Kaygılı ve Öfkeli Kadın

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebut 2)

Kapımın önünde adamla karısı tartışıyorlardı. Adam belli ki kadını zorla getirmişti. Kadın “senin yüzünden böyle oldum, sen bana ne eziyetler ettin, hep annenin tarafını tuttun, gençliğimi mahvettin” diye söyleniyordu. Kadın çok öfkeliydi, içeri girmek istemiyordu.

Adamcağız açık olan kapıdan içeri girerek “hocam kusura bakmayın, hiçbir sıkıntımız, derdimiz yok, fakat eşim hep sürekli eskileri gündeme getiriyor, ölmüş anamın arkasından konuşuyor, ben de kendime hakim olamıyorum bu yüzden hep tartışıyoruz. En son sabah kahvaltısında tartıştık, istemeden ben de ona kötü laflar ettim, şimdi seni boşayacağım diyor, bu yaşta ne boşanması hocam? Bize yardım edin” dedi.

Öncelikle teker teker görüşeceğimi söyleyerek “hanginizden başlayayım” dedim.

Kadın adama gözleri ile işareti ederek çıkmasını söyledi. Adam oturamadan dışarı çıktı. Tanışmaya fırsat vermeden kadın başladı kendi başından geçtiklerini anlatmaya. Zamanında çok eziyet çekmişti. Sürekli eleştirilmiş, ara ara hakaretlere maruz kalmıştı. Fakat hiç sesini çıkaramamıştı. Çocukları yüzünden katlandığını söylüyordu. Otuz beş yıllık evliydi. On beş yaşında evlendirilmiş, genç yaşta anne olmuştu. Şimdi elli yaşına girmişti fakat kendisine yapılanları unutamıyordu.

Eşinin o yıllarda şehir dışında çalıştığını, başta annesine destek çıktığını fakat yapılan eziyetleri görünce annesine tavır aldığını, aslında eşinin iyi bir insan olduğunu, istemeden öfkesini eşinden çıkardığını söyledi. Kayınvalidesi yaklaşık otuz yıl önce vefat etmişti. Fakat evdeki en ufak bir sorunda, o sorundan uzaklaşıp geçmişi gündeme getiriyordu. Dolayısıyla o sorun çözülemiyordu. Kocası ve çocukları bıkmıştı bu tavırlarında. Serzenişlerini dinleyip de ona teselli veren sadece annesi vardı. Hep kızını teskin eder, sabırlı olmasını söylerdi. Fakat yaklaşık bir yıl önce onu kaybetmişti. Koskoca şehirde yapayalnız kalmıştı.  Dertleşeceği, kendisini yargılamadan konuşacağı kimsesi yoktu. Aslında eşi ve çocukları kendisine her zaman destek çıkıyorlardı fakat eski mevzular açılınca hep birlikte ona cephe alıyorlardı. Konuşurken gözyaşları yanaklarından süzülerek yere damlıyordu. Gözyaşlarını silmek istemiyordu, sanki gözyaşlarıyla dost olmuştu.

Sakinleştikten sonra başka şikayetinin olup olmadığını sordum.

-“Hocam çocuklarımın başına bir şey gelmesinden korkuyorum, gözüme geceleri uyku girmiyor, onları sürekli telefonla arıyorum iyiler mi diye. Çocuklarım bu durumdan da bıkmış durumda” dedi.
Hastamızın hem geleceğe dair kaygı bozukluğu hem de geçmişe dair aile içi iletişim sorunları vardı. Medikal tedavi ile birlikte destekleyici görüşmenin faydalı olabileceğini düşündüm. Bunun için peygamberlerin hayatlarından örnekler verebilirdik. Çünkü aldığımız öyküde hastanın dindar bir kişi olduğunu, dinin gereklerini yerine getirdiğini öğrenmiştik. Konuşmamız aşağıdaki şekilde cereyan etti:

Doktor (D): Allah’ın en sevdiği kulları kimlerdir?

Hasta (H): Peygamberlerdir.

D: Peki en çok sıkıntı çeken kulları kimlerdir?

H: Yine peygamberlerdir.

D: O zaman “Allah, en sevdiği kullarını sıkıntılarla, musibetlerle, hastalıklarla imtihan eder” diyebilir miyiz?

H: Evet

D: Peygamberler ve diğer önemli kişilerin hayatlarından örnekler verirsek, babası, karısı, kocası, çocukları, komşuları, kavimleri ile imtihan olup ve bunların yüzünden çok sıkıntı çeken peygamberler ve veliler olmuştur. Ayrıca bazı peygamberler çok ağır hastalıklara giriftar olmuş buna rağmen sabretmişleredir. En büyük sıkıntıyı da Peygamberimiz (asm) çekmiştir.

Örneğin: Babamız ile sıkıntı yaşıyorsak Hz. İbrahim bu konuda bize örnektir. Babası (bir rivayete göre amcası) onun ateşe atılmasına destek çıkmıştır. Buna rağmen Hz. İbrahim babası ile olan münasebetinde sabretmiş ve ona iyilikle davranmıştır.

Kocamız ile sıkıntı yaşıyorsak Hz. Asiye, kocası Firavun’un eziyetlerine sabretmiştir.

Karımız ile geçimsizliğimiz varsa karımız Hz. Lut’un karısından daha asi değildir.

Çocuklarımız ile ilgili sorun varsa, Hz. Nuh, Hz. Adem bize güzel örnektir.

Yetim ve öksüzlükten yakınıyorsak en büyük örnek Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir (sav).

Hastalıklara giriftar olup ta isyan derecesine gelmişsek Hz. Eyyüb’ü düşünmeliyiz.

Bu anlattıklarımızdan “başımıza ne geldiyse oturup sabredelim, hiçbir şey yapmayalım” gibi yanlış bir mana çıkarılmasın. Elimizden geleni yaptıktan sonra sorun çözülemiyorsa, hastalık veya kişi olarak o musibetimizden ayrılamıyorsak sabretmekten başka çare yoksa, bu misalleri hatırlamakta fayda var. En büyük yol göstericiler de her zaman ve her halde olduğu gibi bu noktada da peygamberlerdir. Onların kıssalarını okuyup dersler çıkarabiliriz.

Ayrıca sabır ile ilgili Kur’an’ın tefsirlerine baktığımızda birçok teşvik edici ayetlerin olduğunu anlayacağız. 
Bu konuda Said Nursi’nin Risale-i Nur eserlerine dikkat ettiğimizde çok güzel misallerle bu ayetler tefsir edilmiştir. Bununla ilgili vaktiniz varsa bir misalle bulunduğunuz durumu özetleyeyim

H: Tabi hocam vaktim var.

Elime kağıt alarak karşılıklı iki kale çizdim. Ve anlatmaya başladım. Karşılıklı olarak ortada kalelerimiz, kalelerimizin sağ ve solunda iki cephemiz var. Asıl savaş kaleler arasında. Kalan iki cephede ise birinde savaş bitmiş, diğerinde daha savaş başlamamış. Farz edelim ki siz kalenizde ordu komutanısınız, ben de düşman ordusunun komutanıyım ve kalede size karşı savaş veriyorum. Askerlerime karşıda, sizin bulunduğunuz kaleye hücum etmelerini ve sizi esir almalarını emrediyorum. Siz ise o esnada kalenizde bana karşı baş edebilecek yeteri kadar kuvvetiniz ve askerleriniz varken, kalenizdeki bir kısım askerlerinizi savaşın daha başlamadığı cephenize yardım için gönderiyorsunuz. Benim pusuda bekleyen askerlerime ateş ediyorsunuz. Kalenizdeki diğer bir kısım askerlerinizi ise daha önce savaşın olduğu ve sizin kazandığınız cephenize gönderiyorsunuz. Sizin o cephenizin karşısında bulunan benim bütün askerlerim öldürülmüş, savaşı kazanan askerleriniz kalenize yedek kuvvet olarak geldikleri halde, siz yedek kuvveti geri göndermekle beraber bir kısım kalenizdeki askerleri de beraber gönderiyorsunuz. Ve o cephedeki askerlerinize ölmüş askerlerime ateş etmelerini emrediyorsunuz. Sizce bu savaş taktiğiniz mantıklı mı, akıllıca mı?

H: Hayır her halükarda savaşı kaybederim bu şekilde. Kalede beni koruyacak askerlerim olmaz.

D: Evet tahmin ettiğiniz gibi savaşı kaybedersiniz. Hatta ben hiç savaşmadan tek bir askerimle bile bu durumda sizi mağlup edebilirim. Derim ki “Ey falan askerim karşı kalede oturan düşman komutanı bütün askerlerini sağa sola dağıtarak merkezini zayıflaştırmış, git onu esir al gel…” Böylece sizi esir alırım savaşı da kaybedersiniz. Bu örnekten yola çıkarsak şekil üzerindeki misali iyice anladınız mı?

H: Evet çok iyi anladım.

D: Bunu sizin hayatınıza uyarlayalım o zaman. Kale bulunduğunuz şimdiki zamanı gösteriyor. Pusuda bekleyen askerlerinizin olduğu ve daha savaşın başlamadığı cepheniz gelecek zamanınızı, savaşın bittiği cephe ise geçmiş zamanınızı temsil ediyor.

Karşınızda bulunan düşman kalesi ve içindeki komutan şu andaki musibetleri, sıkıntıları, hastalıkları gösteriyor. Düşmanın pusuda bekleyen askerleri daha size saldırmayan fakat imkan dahilindeki gelecek musibetleri, sıkıntıları gösteriyor. Düşman askerlerinin hepsinin öldüğü cephe ise geçmişte size karşı olan musibetleri gösteriyor. O cephede siz savaşı kazanmışsınız, askerleriniz kalenize yedek kuvvet olarak gelmişler. Şimdi şu anda siz veya ailenizde herhangi bir musibet, hastalık, dert var mı?

H: Hayır, çok şükür…

D: Allah (cc) Ayet-i kerimede hiç kimseye taşıyamayacağı yükü vermediğini buyuruyor. O zaman nasıl oluyor da bazı insanlar bu yükü taşıyamıyorlar.

H: Şu anı değil de sürekli geçmiş ve geleceğe giderek mi?

D: Evet çok doğru söylediniz. Ölmüş yani geçmiş düşmana kurşun sıkmak veya pusuda bekleyen yani gelecekteki düşmana kurşun sıkmak nasıl boş ve yersiz ise sizin de geçmiş ve geleceği düşünerek hareket etmeniz o kadar yersiz. Hazır zamanı düşünerek hareket etmeniz ve şu andaki musibet ve dertlere odaklanmanız, geçmiş ve geleceğe şu andaki kuvvetinizi sarf etmemeniz sizin daha huzurlu olmanızı sağlayacaktır.

***

Sonuç olarak hasta ile bu konuşmalarımızdan sonra hasta bulunduğu hazır sıkıntılarına odaklanmış ve o sıkıntılarla daha rahat mücadele etmeye başlamıştı.

Sizce azıcık maneviyattan bahsetmem yanlış mı oldu?

Örnek vakalarla “Ruhsal Sorunlarda Din ve Maneviyat” adlı kitaptan…

Okumak ve okutmak dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum