Kaymakam adayına Bediüzzaman'dan öğütler

Kaymakam adayına Bediüzzaman'dan öğütler

İsmail, ziyaretine gelen bir kaymakam adayına Bediüzzaman'dan öğütler verdi

Risale Haber-Haber Merkezi

Hekimoğlu İsmail, ziyaretine gelen bir kaymakam adayına Bediüzzaman'dan öğütler verdi.

Gence, “Ahiretteki sınava da hazırlanıyor musun?” dediğinde şaşırarak yüzüne baktığını ifade eden İsmail, kendisineden "ahiret sınavı"nı anlatmasını istediğini söyledi.

Zaman'daki yazısında kaymakam adayı ile arasında geçen konuşmalara da yer veren İsmail, Risale-i Nur’daki derslerde Bediüzzaman'ın bizlerin nefsini tarif ettiğini vurguladı.

Yazı şöyle:

Nasıl ki çocuğa para veririz; “Çarşıdan şunları şunları al getir.” deriz. Dönüşte de verdiğimiz parayla neler alıp almadığını sorarız. Aynı şekilde Allah, verdiği organların, imkânların, kabiliyetlerin, nimetlerin, ömrün hesabını soracak. “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” buyrulmuş, Tekâsür Sûresi’nde…

Sohbetimiz devam etti. O gence sordum: “İngilizce biliyor musun?” “Aman ağabey, bu zamanda İngilizce bilmeden olur mu?” dedi. “Gördün mü ya? İki kuruşluk dünya menfaatin için İngilizce öğrendin. Peki ya, iki dünya saadetin için Arapça öğrendin mi? İslamiyet’i anladın mı? Üstad Bediüzzaman buyurmuş ki: ‘Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?’

Elbette Müslüman bir genç sanat öğrenecek, bir işte uzmanlaşacak. Amma her şey, ruh ve cesetten ibarettir. Dünya cesetse, İslamiyet onun ruhudur. Aç kalmamak için gece-gündüz kaymakamlık sınavına hazırlandığın gibi, dünya ve ahiretini cennet etmek için de İslamiyet’i öğrenecek, anlayacak ve yaşayacaksın…”

Genç, itiraz etti; “Ağabey, sen bizi Süpermen yaptın!” dedi. “Süpermen olmaya gerek yok. Allah insana bu irade ve kabiliyeti vermiştir.” dedim.

Yunus (as) kıssasında Yunus (as), “Nefsine zulmeden benim!” diyor; “Başıma gelen kötülüklerin sebebi benim…” Burada bir metot var. Evvela kabul edeceğiz, Allah kullarına zulmetmez. Helal-haram yolları bize gösterilmiştir. Buna rağmen insan haramı tercih ederse, kendine zulmetmiş olur…

Risale-i Nur’daki derslerde Bediüzzaman, kendisine söyler gibi yapsa da, bizlerin nefsini tarif ediyor:

“Nâdan nefsim,  bîçare nefsim, şikemperver nefsim, sabırsız nefsim, dünyaperest nefsim, nefisperest nefsim, mağrur nefsim, riyakâr nefsim, namazdan hoşlanmayan nefsim, tembel nefsim, gençliğinde gülmüş, şimdi güldüğüne ağlayan nefsim, kör nefsim, ayıplı ve kusurlu nefsim…” diyor…

Genç arkadaş dedi ki: “Ağabey, bu durumda insanın en büyük düşmanı, nefsi…”

“Evet, dedim. ‘Hiçbir şey onu bu yoldan alıkoyamaz.’, diye düşündüğüm arkadaşları nefisleri yoldan çıkardı; başka bir şey değil…  Haramların tat verici özelliği, insanı uyuşturması, aklı karartması, kişinin İslamiyet’le olan bağlarını yavaş yavaş koparır. Bir de bakar ki o insan, felaketin kucağına isteyerek, zevkle atılmış. Aklı başına gelir ama kaybedeceğini zaten kaybetmiştir. Pek çok arkadaşımın, yakınımın hayatında buna açıkça şahit oldum.

Fakat araba arıza yaptı diye de kaldırıp atılmaz, tamir edilir. Günahlar da böyledir. ‘Ben çok günahlar işledim. Benden adam olmaz.’ demek, hataların en büyüğüdür. Tövbe kapısı her an, herkese açıktır…”

Genç arkadaşla sohbetimiz böylece sona erdi…