Himmet UÇ
Kur’an da anlatım
Bir anlatı metninde anlatıcılar vardır, anlatılanlar vardır. Anlatan veya anlatıcılar, muhatablar, tipler karakterler, sadece dekor olan şahıslar vardır. Kur’an yedinci yüzyılda ortaya çıkmış bir anlatı metni. Yirmi birinci yüzyıla geldiğimiz bu dönemde kullanılan anlatım şekillerinden daha güçlü ve şumüllü anlatımlar gerçekleştirmiş. Kur’an anlatım sanatı üzerine kurulmuş bir büyük metin bir üst metin. Kur’an ‘daki şahıs kadrosu Allah’ın anlatımda kullandığı farklı anlatım paktlarına göre şekillenmiş.
Allah Kur’an ‘daki anlatıcı, öğretisini insanlara yansıtmak için konuşması gerekiyor. Bediüzzaman onun konuması gerektiğini çok bir büyük metin olan 19 Mektub’un başında anlatır. Bu metnin anlamı Allah’ın konuşması zarureti üzerine kurulmuşur. Kur’an da bir anlatımlar armonisi, Allah nerede nasıl konuşacağı gerekmişse öyle konuşmuş, konuşturmuş, bazen kendi konuşmuş, bazen peygamberlerini konuşturmuş, bazen inananları konuşturmuş, bazen inanmıyanları, hafife alanları, alaycıları, menfaatçileri konuşturmuş. Bediüzzaman ‘ın konuşma gereği ile ilgili kısmı buraya alalım.
Kur’an bir bakış açısı ile konuşmalar demek. Bediüzzaman konuşmayı anlatır. Birbirine altın, elmas zincirlerle bağlanmış bir anlatı metni. Bu metin için secdeye kapan daha kalkma yeridir. Nasıl hissetmiş Allah’ım. “Şu kainatın Sahip ve Mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor, herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.
Madem konuşacak, elbette zişuur ve zifikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zişuurun içinde en cemiyyetli ve şuuru külli olan insan nevi ile konuşacaktır. Madem insan nevi ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabili hitap ve mükemmel insan nevi ile konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve Ahlakı ulvi ve nevi beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır.
Elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en ali ahlakta ve nevi beşerin humsu O’na iktida etmiş ve nısf-ı arz O’nun hükm-ü manevisi altına girmiş ve istikbal O’nun getirdiği nurun ziyasiyle bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nurani kısmı ve ehli imanı mütemadiyen günde beş defa O’nunla tecdid-i biat edip, O ‘na duayı rahmet ve saadet edip, O’na medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhisselatu vesselam ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nevi beşere rehber yapacak ve yapmıştır.
Hazreti Peygamber ile konuşma zarureti ondan önceki bütün peygamberler için geçerlidir, peygamberlerlekonuşma metni Kur’an ‘dır Kur’an da konuşmak ve konuşturmak sanatı üzerine kurulmuştur.
Bakara suresi 285 ayetten oluşur. “Kur’an’ın en faziletli suresi Bakara’dır” der Peygamberimiz ((Asm). Kur’an’ın Fatiha’dan sonra ilk suresidir, şumüllü ve kapsamlıdır. Bakara kadim inançları eleştiren bir sure olması itibariyle Hristiyan, Yahudi inançlarının kainat ve insan yorumlarının, olaylar karşısında alınacak tavırları belirlemesi ile bütün yanlış kadim inançları şemsiyesi altında toplayan bir prototiptir, yani yanlış inançlar ve Allah’ın ve peygamberlerinin bunların karşısındaki tutumu demektir, kelime alışılmış anlamının dışında bir mana katarının ünvanıdır.
Bütün Kur’an tanım ve tariflerden, vaka ve insan tasvirlerinden, tutum ve davranışlardan, fenomenlerden oluşur. Bütün anlatıcılar anlatacağı vakaları, insanları, nesneleri tanıtırlar. Allah kendi kitabını kendi tanıtır, başka kimse de tanıtamaz ya. ”işte o kitap.. onda şüphe yok, o korunacaklar, Allah’tan korkan ve sakınanlar için bir hidayet göstericisidir” ancak Allah’tan korkanlara rehberdir, yol göstericisidir. Demek doğru yolu bulmak ancak Allah’tan korkmakla mümkündür, O’ndan korkanlar doğru yola hidayet edilir.
Burada bir insan tipi var Müttaki. Allah onları kitabını tarif ettiği gibi tarif ve tasvir eder. “Onlar gayba iman edip, namazlarını titiz bir şekilde kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler, ba şkalarına verirler. Ve Onlar hem sana indirilene iman ederler, hem de senden önce indirilene. Ahirete yakini olarak da bunlar inanırlar. İşte bunlar Rablerinden gelen bir hidayet üzerinedirler ve işte bunlardır, o murada eren kurtulmuşlar.” Bu tipler Kur’an’ın birinci dereceden muhatapları olan kimselerdir, Kur’an boyunca öğretinin sağlığı bunların varlığı iledir.
Buradaki konuşmada “sana”, “senden önce” ifadelerinde Peygamberimize ve ondan önceki peygamberlere tanıtımın içinde hitap vardır. Cümle hem bir karakteri tarif eder, hem de tarif içinde peygamberimize hitap eder.
İkinci tanıtım cümlesi inkarcılar içindir, onları Allah tarif eder. Tarif bir eylem içinde yapılır, ayrıca birinci muhatap olan Peygamberin onlara nasıl tutum sergilemesi gerektiğini konusunda uyarılar vardır. Onlar “ inkara saplanmışlardır” Kalpleri, kulakları, gözleri, zihinleri esas alınarak yaptıkları fiillere göre fenomenolojik olarak tarif edilmişlerdir. Onlar saplandıkları için uyarıdan anlamazlar onlara nasıl bir tutum takınılması gerektiği konusunda Allah şöyle buyurur” Amma inkara saplananlar var ya ha uyarmışsın bunları ha uyarmamışsın, onlar için aynıdır, imana gelmezler. ”saplandığı yerden çıkamaz.
Gözü görmez, kulağı duymaz, kalbi hissetmez, aklı uyarıdan anlamaz. Nasıl fiili bir tarif yapmıştır, teorik değil uygulamadan çıkarılmış bir tarif. Bediüzzaman bu fonksiyonları yitirmiş melekatı anlatır. “Saadeti ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen, akıl, kalp ve göz dil gibi cihazat-ıinsaniyeyi cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir.” Demek inanmayanların özelliği akıl, kalp ve göz ve dillerinin gerekeni yapmamasından dolayıdır. Acaba biz akıl, kalp, göz ve dillerimizi uyaran ikaz eden uyarma tarzlarının yüzde kaçını anlıyoruz ve uyuyoruz. Korkarım biz de bunların bir oranda içinde miyiz? Biraz içine girsek korkarız ve titreriz.
Bakara suresinin başında bütün Kur’an boyunca meselenin kendilerini ile sarahat kazanacağı üç tip insanı tanıtır Allah, çünkü bütün tanrısal oyun bu üç insan tipi ile sahneye konacaktır. Bütün sanatlar görsel olanlar Kur’an’dan almışlardır, bütün görsel sanatlarda oyuncular başka seyirciye sunulur ve ondan sonra oyun başlar, bunu edebiyat çok çok sonra farketmiştir, bütün sanatların anası Kur’an’dır. Ama biz sadece “ açar bakarız nazmı celilin yaprağına “Üçüncü oyuncu tipi münafıklardır, Allah onları insanlar içinden seçmiştir öyle anlatır. Cümleler hiç düz cümleler değil “insanlar içinde kimisi de vardır ki Allah’a ve son güne ahirete iman ettik derler, fakat gerçekte mümin değillerdir. “ bu tip o kadar ayrıntılı anlatılmıştır ki on üç ayet bunları derinlikti tasvirlerle tarif eder.
Onlar gerçekte mümin değillerdir, aldatırlar müminleri, kalpleri hastadır, yalancıdırlar, yeryüzünü fesada verirler, ne olduklarının farkında değillerdir, inanmayan bir inanç tarzı ile yaşarlar, inananlarla alay ederler, azgındırlar, sapıklığı satın almışlardır hidayeti değil, yaktıkları ateşten kendilerine fayda yoktur, korku ve tedirginlik içindedirler, görme ve işitme duyguları bozulmuştur.
Bakara suresinin bu kısmı büyük kitabın açılış kısmıdır, bir anlatıcı kitabını kısa bir cümle ile tanıtır, daha sonra peygamberi ile karşılıklı üç insan tipini tanıtırlar, bundan sonra bütün mesaj bu üç tip insan ile anlatıcı olarak Allah ve onun birinci muhatabı Peygamberimiz ve diğer peygamberler ve üç değişik insan tipi üzerine cereyan edecektir. Mümin, münkir ve münafık.
Kur’an da şahıslar ve temalar var, temaların en önemlileri gayba iman, namazı titiz bir şekilde kılmak, ve infak etmek. Üç tip insan tanıtıldıktan sonra namazdan daha şumüllü olan ibadet üzerinde durur. Yukarıda müttakileri tafsil etmeden, müttakiliğin şartını anlatır. “Ey insanlar sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz ki korunur müttakilerden olasınız” Kitap müttakilerin için bir rehberdi önceki beyanda burada ise kulluk ve ibadet müttaki olmanın şartı olarak öne sürülüyor. Kulluğun yapılmasına da Allah’ın insanı yaratmasını gerekçe gösteriyor. Yaratılmış olmak ibadet ve kuluğun yapılmasını zorunlu kılar. Daha sonra Allah yaratılış delillerini sayar” O Rabbiniz öyle bir lütfedici ki sizin için yeri bir döşek yaptı, göğü bir bina, ve sizin için gökten su indirdi ve onunla yeryüzünden rızıklar, hububat ve zebzeler ve meyveler çıkarttı. Siz de artık bunları görürken Allah’tan başkasına ibadet ederek ona ortak, eş koşmayın. “ Bütün yeryüzünün insana göre inşa edilmesi ve onun ihtiyaçlarını sağlayacak şekilde yapılması insanın O’na ibadet etmesini gerektirir.
Bediüzzaman Bakara suresindeki “yaeyyühennas übudu” ayetini ibadetin çok yönlü tesirlerini beş alt bölümde anlatarak izah eder. Bediüzzaman bütün eserlerinde hatta ilk eserlerinden olan İşarat-ül İcaz’da topyekün bir Kur’an tefsiri değil, Kur’an’ın takib ettiği maksatlara göre tefsir yapar kendisi eserinin başında bunu anlatır” Kur’an’daki anasır-ı esasiye ve Kur’an’ın takib ettiği maksatlar ; Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet ve İbadet olmak üzere dörttür. ”(İİ 12) Bediüzzaman da adeta bu dört mesele üzerine eserlerini yazmıştır. Diğer sosyal konuların zaman içinde yorumları değişmeyeceği için onlara temas etmemiştir.
Bakara süresinin daha başında namaz ve daha sonra ibadet konusu emredilmiştir. Bediüzzaman da ibadet konusunda geniş bir açıdan konuşmuştur.
Bahsin Mukaddime’sinde ibadetin beş açılımını anlatır. Risale-i Nur’da namazla ilgili çok bahisler vardır, bunların hepsi namazın zaruretini değişik kapılardan girerek anlatırlar. Ama işara tül icaz’daki ibadet bahsi bütün ibadet çeşitlerini de içine alır, zımnında namazı da barındırır. Çünkü namaz ibadetlerin tümünü içinde barındıran kapsamlı bir ibadettir. İbadetin ferdi ve ictimai boyutlarını çok vecihten anlatan bu kısım bir kitap münderecatını içine alacak boyuttadır. İcmal edilmesi zor bir metin. İbadetin geliştirmediği, büyütmediği, düzenlemediği, organize etmediği ferdi ve ictimai hiçbir alan yok.
İnsanın yaratılışının farklılığı ile ilgili ibadet. “ insan bütün hayvanllardan mümtaz ve müstesna olarak acib ve latif bir mizaç ile yaratılmıştır. “ Ne demek acip ve latif bir mizaç ile yaratılmak. insan mizacı itibariyle diğer canlılardan ayrılıyor, mizacın özellikleri. Activite seviyesi, Dikkatini toparlama, Duygusal Yoğunluk, Düzen, Duyusal sınırlar, Sosyalleşme düzeyi, Sebat Etme, Duygu durumları. Mizacın bu farklı özellikleri kişinin hayattaki başarı ve başarısızlığını ortaya koyuyor.
Mizaç (temperament), kişinin genel etkinlik enerji düzeyi, duygusal donanımı, tepkilerinin hızı ve şiddeti gibi bünyesel olan ve daha sonra kişiliğinin gelişiminde belli bir rol oynayan davranış ve tepki yapılarının toplamı. (Psikoloji sözlüğü, 510) İnsanı insan yapan bu mizaç durumları çözümlenmesi ifadesi zor yani acib şeklinde ifade edilmiş. Büyük insanların mizaç özellikleri farklılık gösteriyor. Mesela Bediüzzaman’ın yukarıda sayılan sekiz özelliklerin her birinde çok özel farklılıkları bir kitap düzeyinde çalışma gerektirir.
Bediüzzaman bu mizacın farklı özelliklerine göre insanın imtiyazını anlatır. “O mizaç yüzünden insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Mesela, insan en müntehap şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, zinetli şeyleri arzu eder. İnsaniyete layık bir maişet ve şerefle yaşamak ister. “(İİ 84)insanlar bu mizacın özelliklerini yerine getirebildiği kadar hayatta tam bir insan portresini doldurabilir. Bunlardan birini dahi yeterince fonksiyonel hale getirenler bile özel insanlardır.
Bu mizacın işlevini de yerine getirmenin motoru ibadettir.
“Kur’an’da anlatım” bahsini anlatırken, konu dallandı budaklandı. Bu konu bitecek bir bahis değil.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.