Hüseyin YILMAZ
'Kur’an Müslümanlığı'ndan Deizme açılan yol!
Ebedî hakikatler hazinesinin bekçisi, Resûl-i Ekrem (A.S.V.)... Bekçiliğini yaptığı hazine: İslâmiyet!.. Nüzûlü yirmi üç yılda tamamlanan Kur’an-ı Kerim’in bütün hükümlerini hayata geçiren de, yaşayarak ve yaşatarak hayata tatbik eden de; Kur’an-ı Kerim’in birinci talebesi de, en büyük muallimi de O. Sünnet-i Seniyye ise, insanlığa îmân nuru ve hayat suyu taşıyan Kur’an ırmağının muhkem mecrası.
Kur’an’ın parlak hakikatlerini O’ndan ders alan Arab kavminin çekirdeğini teşkil ettiği İslâm Ümmet’inin daha birinci asrında devrinin en büyük devletleri ile omuz omuza gelmesi, şaşmaz muallimliğinin zâferidir. Kelime-i şehadetin birinci rüknü Allah, ikincisi Hz. Muhammed (A.S.V.). İkinci rüknü kabul etmeyenin birinci şehadeti de makbul ve sebeb-i necâd değildir. İslâmiyet’e bu iki rüknün ikrarıyla girilir.
Şekilden şekle, kılıktan kılığa giren; baştan sona hezeyanlar manzumesi, haham ve papazların dini Hıristiyanlık ile Yahudiliğin, İslâmiyet karşısında başından beri kaynaşmış bir cephe teşkil etmelerinin sebebi, İslâmiyet’in mevcud hâli ile her ikisini de reddetmesi ve hayat hakkı tanımaması, yaşama liyakatinde görmemesidir. Müslümanların kurduğu büyük devletlerin bu iki muharref dinin coğrafyasını daraltması, iflâh olmaz bir düşmanlığı doğurur. Onun için Batı diye tabir ettiğimiz küfür cephesi, İslâmiyet’e de, Müslümanlara da hasm-ı biaman ve düşmandır.
Osmanlı’nın yıkılışı ile güç hâkimiyeti Batı’ya geçmiş ise de mânevî hâkimiyet ve emniyet-i nefs bizde kalmıştır. Cumhuriyet icraatları ile İslâm’ın büyük ve kahraman ordusu Türk Milleti ile küçük ve kopmaz kardeşi Kürt Milletini İslâmiyet’ten uzaklaştırmak, dinsizleştirmek için atılan adımlar akîm kalmıştır. Kürt kavmi, cibilli tarafdarlığın doğurduğu bir öncelikle başta olmak üzere bütün ümmetin ebediyen medar-ı iftiharı olarak kalacak olan Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretlerinin doğrudan Mustafa Kamal üzerinden yürütülen bu tertibe karşı kaleme aldığı ve Kur’an’ın asrımıza bakan parlak hakikatlerinin tefsirinden başka bir şey olmayan Risâle-i Nur Külliyatı, bu mânevî üstünlük ve hâkimiyeti bir daha tescil ve ilân etmiştir. Kendisinin ifadesi ile, “Risâle-i Nur, bu topraklarda küfrün bel kemiğini kırmıştır!”
Buna rağmen, küfür cephesinin hamleleri devam etmiş, tertiplerinin ardı arkası kesilmemiştir. Müslümanlara doğrudan Allah’ı inkâr ettirmenin neredeyse imkânsız olduğunu nihâyet farkeden Batının habis ve Şeytanî zekâsı, coğrafyasının zakkum çiçeği gibi çekici, aynı zamanda zakkum gibi zehirleyici ışıltılı mefhumları ile diyâr-ı İslâmı mânen de istilâ etmek için hamle üzerine hamle yapıyor. Doğrudan Ateizm ile gerçekleştiremediği istilâyı iki kademede gerçekleştirmek için en az onun kadar hakikatsiz, onun kadar aptalca olan “Deizm”in topraklarımızda boy atması için didinip duruyor.
İlk telkinler doğrudan Deizm adına değil, “Kur’an Müslümanlığı” gibi kulağa hoş gelen bir şeytaniyet adına yapıldı. Hadis inkârından Peygamber inkârına uzanan bu lânet kuşatmanın hizmet edeceği kaçınılmaz akıbet, Deizm çukuruna düşmektir: Peygâmber yok, ama bir yaratıcı güç vardır. Peygâmbar olmayınca bu yaratıcı gücün bizden bir şey isteyip istemediği de bilinmeyecektir. Dolayısı ile din adına hayatımıza getirilen bütün sınırlamaların canı Cehenneme: Zina da serbest, altına kaçırıncaya kadar alkol almak da, uyuşturucu ile hayvanlığın en derin çukuruna düşmek de... Ne namaz var, ne zekât. Ahlâksızlığın her türlüsü, nefsin amentüsü; istediğini yaşa.
Peygamberi reddeden, ancak sureta bir yaratıcı kudretin varlığını kabul eden Deizm, hakikat-i halde Ateizm’in yanında zır deliliktir. Allah’ın varlığını kabul edecek, kevniyatta tecelli eden hikmet, adalet, rahmet, rezzak fiillerini göreceksin ama ne istediğini belli etmediğini, Peygamber göndermediğini iddia edeceksin. Yaratıcıyı bostan korkuluğuna çeviren bu hezeyandansa Allah’ı inkar etmek çok daha mantıklı, çok daha akıllıca olurdu. Zaten Deizm ile murad edilen nihaî maksad, bu saçmalıktan Ateizme geçişi kolaylaştırmaktır. Deizm ile dinin ağır tekliflerinden kurtulduğunu sanan nefs-i insan için, Allah’tan da kurtulmak bir tas su içmek kadar kolaylaşmış olur.
Ağılın kapısını Bilici aralamıştı... Domuz sürüsünün kaba gürültüsü ile pis kokusu ortalığı rahatsız etmeye başlayınca, ister istemez karşı sesler de yükseldi. Kimi ülke gençliğinin, bilhassa İmam Hatiplilerin hızla Deistleştiğini ilân etti, kimi kelimeyi ilk defa işittiğini söyledi, şaşkınlık içinde. Metin Külünk de mevzua müdahil oldu, Diyanet İşleri de.
Tehlikenin çapının hangi büyüklükte olduğunu bilmiyorum, kestirmek de kolay değil; ancak küçümsememek gerektiği de ortada. Reis-i Cumhurun da ikrar ve itirafı ile sabittir ki, Ak Parti iktidarının en zayıf kaldığı hususların başında, bir türlü ıslâh edilmeyen eğitim sistem ve müfredatı gelmektedir. Oyalamak, insan yetiştirmemek, nesillerin şuurunu devlet eliyle iğdiş etmek üzerine kurulu mevcud çarka, farkında olmasına rağmen dokunmamış olmak, iktidarın büyük günahıdır.
Miting meydanlarından militan devşirebilirsiniz ama insan yetiştiremezsiniz. İnsan yetiştirmenin yolu talim ve terbiyedir; ayakları yere sağlam basan bir eğitim sistemi ile dört başı mamur müfredattır.
Gerçekten Deizm ve ikinci basamağı Ateizm tehlikesinden korkmakta samimi iseniz, yapmanız gereken şey belli: Eğitim sistem ve müfredatını Müslümanlaştırmak, Kur’anîleştirmek. Müfredat için takib edeceğiniz yolu Bediüzzaman Hazretleri bir asır önce talebelerine ders veriyordu: “Fünun-u medeniye ile din ilimlerini imtizac ettirmek.” Risâle-i Nur Külliyatı bütünüyle bu imtizacın neticesidir. Amerika kıtasını yeniden keşfetmenize gerek yok. Bütün yapmanız gereken, bu eşsiz hakikatler külliyatına samimiyetle eğilmek ve tedris etmektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.