Ahmet AKCAN
Marifetin Pederi: Tahkik
Hâlık-ı kâinatı tanıyıp, O’na iman etme; bütün mahlûkat namına “iyyake na’budu” deyip, itaat etme; ilim ve dua ile tasaffi edip, terakki etme; hayat-ı ebediye levazımatını tedarik edip, cennete liyakat kesbetme gibi vazifelerle, tavzif edilerek şu dünya misafirhanesine gönderilen bu aciz insanın, netice-i hilkat-i kâinat olduğu muhakkaktır.
Çok külli ve pek ulvi sayılan bu vazifeleri, bihakkın tahakkuk ettirecek, insanı mevc-i masiyetten kurtarıp, mukadder olan evc-i kemalata yükseltecek saik; ilm-i marifetin pederi, iz’an ve ikanın senedi, teyid ve tecdidin sebebi olan tahkiktir.
Tahkik; rivayeti dirayet ile süzme, zevahirden cevahirin izini sürme, satır arasında gezip satır arkasına yürüme, bütünü bütünüyle görme (sırr-ı vahdet), esasat-ı diniyeyi nefs’ül emirde olduğu gibi gösterme çabasıdır.
Taklitten kaynaklanan tahminden uzaklaşma, bilgiye temkin ile yaklaşıp tatmine ulaşmayı intaç eden tahkik; zanna dayalı hissiyatın önü değil, iz’ana ayarlı ilmiyatın yönüdür. Bu itibarla tahkik; hayrın evvelinde taallüme sürat, ahirinde tefehhüme sıhhat, zahirinde teceddüde senet, batınında tekemmüle sebeptir.
Ulum-u hakikiyenin vusul yolu, meşreb-i nuriyenin tahsil yolculuğu olan tahkik; bilgiyi doğrulama (tasdik), bilgi ile doğrulma (tatbik), bilgi ile doğrultma (tebliğ), yeni bilgileri doğurma (tecdit) silsilesinin ünvanıdır.
Aklın bileği, âlimin de bilgelik dileği olan tahkik külliyatta; Hak namına hakikat deryasında gavvas olma, zamanın tesiratından tecerrüd edip mazinin derinliklerine dalma, mantığın terazisiyle tartıp her şeyin menbaını bulma ifadesi ile anlatılır bizlere.
Lafızdan manaya, manadan maksada, maksattan maksuda uzayan bir liste olan tahkik; kim kime ne söylemiş; niye ve hangi makamda söylemiş hakikatini taharri etmeyi, manayı öteleyen lafzı, maksadı gölgeleyen manayı, maksudu örten maksadı elemeyi iktiza eder.
Bu yönüyle tahkik; bir arifin fikrî istihracını, bir âlimin ilmî istihsalini, hakikatin mihengine vurma, delailin sıhhatine inme, aklın süzgecine sunma ile başlar. Büyük zatların sözlerini delilsiz ve hüccetsiz, kaziye-i makbule ile tabir edilen hüsn-ü zan ile kabul etme meslek-i tahkike muvafık düşmüyor.
Tahkik; niyette ulviyeti, nazarda külliyeti, ilimde vukufiyeti, yakinde rusuhiyeti temine medar olup; aklın vüs’atine, kalbin saffetine, ruhun inbisatına kuvvet verir. Aklın terakkisi, kalbin tasaffisi, ruhun tenevvürü tam manasıyla ilm-i marifetin pederi olan fikr-i tahkik ile kemale erer.
Salâbet-i imaniyeyi temine emin bir zemin olan tahkik; marifetullah noktasından enfüsten afaka, zahirden batına doğru varlık âlemini tanımaya, var eden adına tanışmaya hizmet eder.
Sathi ve suri bilgiden, tahkik ile kat’i ve huzuri bilgiye erebilmek için, mevcuda iktifayı “dûn himmet” bilmek; maneviyat noktasında “daha yok mu” diyebilmek lazım.
Elhasıl; sonludan yakasını kurtarıp sonsuza hakkıyla talip olmak, atalet döşeğinden kalkıp nefse galip gelmek isteyen tahkik ipine sarılsın! Nevm-i gaflete dalanları ikaz etmek isteyen tahkik halkasına tutunsun!
İmanda yenilenme (teceddüt), ilim ile yeniden eleme (tahkik) ister. İmanda yenilenme yoksa yenilme, ilimde tahkike cesaret yoksa taklid ile esaret muhakkaktır.
Zeminden bakliyatı ihraç, asumandan mahfiyatı inzal edene, hakkı batıla, hayrı şerre, hüsnü kubha galip kılana and olsun ki, tahkik taklide galip gelecektir bir gün.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.