Mehmet Abidin KARTAL
Bir insanın hayatına dokunmak
Hepimiz bir başka hayatı yapacağımız küçük dokunuşlarla, eylemlerle değiştirebilecek kadar güçlüyüz.
Dokunmanın insan ilişkilerinde hem biyolojik hem sosyal açıdan hayati bir önemi vardır.
Annemizin karnındayken, annemizle ilk fiziksel temasımız olan tekmelerimiz annemize ilk dokunmalardır. Dünyaya geldikten sonra bu dokunmalar kucaklanmakla, öpmekle devam eder.
Dokunmak sosyal hayatta güveni, sadakati arttırır. Sosyal dayanışma bir insanın hayatına dokunmakla başlar.
Bir insanın hayatına dokunmak; bir insanın derdine derman olmak, yarasına merhem olmak, güzel bir söz söylemek, gülümsemek, sadaka vermek, moral vermek…
Bunalım ve inançsızlık batağında olan bir insana iman şerbetini sunarak, kalbine gönlüne dokunmak.
Hayattan umudunu kesmiş, kendini bu hayatta değersiz gören, intiharın eşiğine gelen bir insana değerli olduğunu, eşref-i mahlukat olduğunu iliklerine kadar ona hissettirerek hayata bağlamak.
İyi bir komşu olmak, iyi bir baba, iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir kardeş, iyi bir işveren, iyi bir ilim adamı, iyi bir çalışan olmak.
Başkalarının hayatına güzel dokunuşlardır.
İnsanın başkalarının hayatına iyi, güzel dokunuşlar yapmasının temelinde gayesini bilmesi gelir.
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi kainatın Yaratıcısını tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir.
Peygamberler Allah ile insanlar arasında elçi olarak görevlendirilen kimselerdir. İki önemli görevleri vardır: Birincisi, Allah’ın mesajını insanlara tebliğ etmektir. İkincisi, insanlara duyurmak üzere kendisine inen ayetleri açıklamak ve yaşayarak insanlara örnek olmaktır.
Peygamberler ve en son peygamber olarak gönderilen Peygamberimiz Kainatın Efendisi (sav), insanlara en büyük, en sağlam, en doğru hakikati tebliğ ederek, hayatlarına dokunurken, imanın, ahlakın, adaletli olmanın, iyiliğin, güzelliğin yollarını göstermişlerdir.
Peygamberimiz (sav); “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” Buyurarak bir insanın hayatına dokunmanın yolunu göstermiştir.
İnsanlık, sadece bu Hadisi şerifi kendisine rehber edinse ve gereği gibi hareket etse, kelebek etkisiyle açlıkların, yoklukların, zulüm ve adaletsizliklerin yaşanmadığı bir dünya meydana gelirdi.
İnsanın, eşine, çocuğuna, akrabalarına, arkadaşlarına, bugün başta Gazze olmak üzere dünyanın her yerindeki muhtaç, mağdur, mazlum, masum insanlara sevgi, iyilik, infak, merhamet, şefkatle dokunması en büyük fazilettir. Kişiyi huzura, mutluluğa götürür.
Muhtaca, mağdura, mazluma, muhacire yardım etmek, çevreye ve topluma karşı duyarlı olmak, insanlara güzel sözle hitap etmek, küskünleri barıştırmak, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak, derdi olan birisini dinlemek, sıkıntısına merhem olmaya çalışmak, hakkı ve sabrı tavsiye etmek, yumuşak kalpli olmak, sadece insanlara değil, bitkilere ve hayvanlara da şefkat ve merhametle muamele etmek, insanlığa maddî-manevî her yönden faydalı olmaya çalışmak gibi güzel örnekler, hayırlı insan olmanın, hayatlara dokunmanın göstergeleridir.
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” (Hadis-i Şerif) İnsanın başka hayatlara dokunması için, kalbinin yumuşaması gerekiyor. Taş kalpli birinden merhamet, yardım bekleyemezsiniz. Çünkü, nefsinin ve menfaatlerinin esiri olmuştur.
Bir toplumda fakir doyurulur, yetimin başı okşanarak ihtiyacı giderilirse, orada huzur ve mutluluk olur.
“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.” (Nisa suresi-10.ayet)
Bir toplumda bir insanın hayatına dokunulacaksa, önce yetimin hayatına dokunulmalıdır. Onun malı haksız yere yenmemelidir. Ona hakkı verilmelidir. Ona haksızlık yapılmamalıdır. Yetimle iş yapılmışsa, malı alınmışsa hakkı mutlaka verilmelidir. İstemese bile yaptığı işin, malın bedeli ödenmelidir.
Kemalettin Tuğcu “Yetim Malı” romanında, yetimin malının haksız yenmemesini, hakkının kimseye geçmemesini çok güzel tasvirlerle, rol modellerle anlatmaktadır.
Yaptığı işin, sattığı malın ücreti ödenmeyen, kitapçı yetim Fazıl, “Biz taş mı yiyeceğiz…” diyordu. Çaresizliğini dile getirirken, sanki yaşadıklarını özetliyordu…Hakkını vermeyenlere isyan ediyordu…
Bir insanın hayatına dokunmak vermekle başlar. Vermek insanı mutlu eder. Bir insana hakkını vermek, sadaka vermek, zekat vermek, yemek vermek, ücret vermek, ümit vermek, moral vermek, ders vermek, tebliğ vermek, nasihat vermek…
Bir insanın hayatına dokunmaya, yetimin başını okşayarak başlayalım mı? Yetim gülerse dünya güler. Dünya darüsselam olur. Vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.