Mehmet Asıf IŞIK
Fırtınalı Havada Kapı-Pencere Örtmek–3 (Peygamber Yoksa Din De Yoktur)
Peygamber Efendimiz (sav) bütün varlıklar içinden seçilmiş ve “bütün alemlere rahmet olarak” (Enbiya/10) gönderilmiştir; Önceki kitaplarda vasıfları sıralanmış, önceki kitapları doğrulayan, risaleti ve tebliğ ettiği hakikatler kendi asrını ve sonraki zamanları, mekânları ve insaniyetin bütün tabakalarını kuşatıp ihata ediyor. Bundan dolayı Eşref-i Mahluk’tur, Muhammed Mustafa’dır, Ahmed-i Muhtar’dır; seçkindir ve seçilmiştir. O (sav) bütün peygamberlerin medh edilen en güzel özelliklerine sahiptir. Allah’ın, kitabında mü’minlere emir ve tavsiye ettiği bütün güzel vasıf ve üstün sıfatların tamamı kemâl mertebede Resûlullah Efendimizde cem’ edilmişti ki bu sebeple, külli bir rehber olarak hayatın her alanında ve her hususta örnek alınması istenmiştir. Bediüzzaman’ın bu hususla ilgili aşağıdaki ifadesi çok hoştur:
“Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemâl ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemâl, elbette, bilbedâhe, sevdiği ve izharını istediği cemâl ve kemâl ve esmâ ve san’atının en câmi ve en mükemmel mikyas ve medârı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sâirlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittibâına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.” (Lem’alar, 11.Lem’a, 5.İşaret)
Din Hazreti Muhammed ile kemâle erdi, en büyük ve değerli olan hidâyet nimeti O’nunla (sav) tamamlandı. Bütün peygamberlere bildirilen hakikatin özü ve esası O’nunla (sav) kemâl bulan dindedir. ... اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ ... (Maide / 3) “... Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm´ı seçtim...”
“… kavâid-i Şeriat-ı Garrâ ve desâtir-i Sünnet-i Seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut -hâşâ ve kellâ- nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.” (Lem’alar, 11.Lem’a, 5.İşaret)
Buraya kadar ifade edilenlerle onlarca âyetin Allah’a itaatin ilk ve evvel şartı olarak “Peygambere itaat” etmenin onun sünnet-i seniyesine tabi olmak diye anlaşılması gerektiği üzerinde duruldu. Peygamber Efendimizin sünneti ile kasd edilenin ise onun nasıl yaşadığı, nasıl ibadet ettiği, risaleti müddetince neyi nasıl yaptığına dair fiilleri ile Kur’an’ın tefsiri ve izahı sayılan mübarek sözlerinin sonraki nesillere ve bugüne kadar bizlere nasıl intikal ettiği, bu haberlerin doğru ve sahih olup olmadığı gibi sorular/şüpheler akla gelebilecektir.
Gerçi hadis ilmi Hazreti Peygamberin sözlerini inceleyen ve sadece İslâm dinine mahsus mustakil bir uzmanlık alanıdır. Zaten sâir ümmetler peygamberin hikmetini koruyamadıkları ve zamanla unutulduğu için vahyin hakikatinden mahrum kaldılar. Ancak, hadis ve dolayısıyla sünnet mevzuuna birkaç cümlelik izahatla iktifa edelim. Efendimizin bütün hayatı, fakat özellikle de risalet/nübüvvet dönemi bütünüyle, gerek kendisine iman eden dost ve arkadaşlarının çok yakın tâkibi ve gerekse de her an bir eksiğini/yanlışını/kusurunu bulmak fırsatını kollayan müşrik, münafık ve yahudilerin sinsice murakabesi altında geçmişti. Onun hayatının her safhası onlarca şahitli olarak kayıtlıdır:
“Peygambere itaat” emrinin ilk muhatapları olan saff-ı evvel (ilk dönem) müminler (sahabeler) onun yemek içmekten ibadetlerine, dostluk-arkadaşlığından kitap ve hikmeti öğretmesine, ticaretten harbe, komşuluğundan ailevi hayatına kadar her halinin çok dikkatli ve titiz şahitleridir. Hazreti Peygambere dost ve arkadaş olmaya lâyık bu bahtiyar insanlar Fetih suresinin son âyetinde şu mealdeki beyanla medh edilir: “O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lütuf ve rızâsına tâlip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simâları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. İncil’deki misalleri ise bir ekindir…”
Aynı mânâ bir diğer âyette de şöyledir: “Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (A'râf /157)
Her iki âyette “onunla beraber olanlar” ve “Peygambere uyan kimseler” diye övülenler, canlarını ve mallarını Allah yolunda fedâ eden, kimisi ailesini ve yakınlarını, kimisi yerini-yurdunu-makam ve mansıbını terk eden ve her hususta tereddütsüz olarak Peygamberin rehberliğine tâbi olup ömürleri boyunca onun izinden ayrılmayan bu sadakat timsali kahraman şahsiyetler, dini ondan ders almış ve öğrendikleri gibi anlamış, ondan gördüklerini aynıyla yaşamış, ondan dinlediklerini hayatlarına düstur edinmişler.
Sahabeler Resûl’den görüp dinlediklerini canlarını korurcasına muhafaza ederek mukaddes bir emanet gibi kendilerinden sonraki nesillere aktarmış ve onlara muallim olmuşlar. Hatırda tutulması gereken çok önemli bir husus da şudur ki; O sahabeler Kur’an-ı Hakim’i lafzen hafızalarında yıllarca korumuş ve bildirmeleriyle sahifelere yazılarak “Mushaf” haline getirilmiştir. O sahabenin bildirdikleri âyetlerin mecmuu olan Kitab’a şeksiz-şüphesiz iman edeceğiz fakat Peygamberin hallerine, tavırlarına ve sözlerine dair haber verdiklerini “rivâyet” diye küçümseyerek itibar etmeyeceğiz! Bu ne büyük çelişki!..
Hadis bahsiyle ilgili olarak birkaç hususun da izâhı gereklidir: Zât-ı Risâlet Efendimizin vefatından sonra gerek içerde yaşanan kaos ve kargaşalar, gerek dışardan başta münafıkların ve sâir müfsitlerin fitne ve fesat sokma çabalarından kaynaklanan, gerek zaman içinde ortaya çıkan siyasi ihtilâflar ve daha başka sebeplerle Peygambere isnad edilen uydurma sözlerin olduğu biliniyor.
Ancak, gerek lügat ve gerek ilm-i beyân hususunda dehâ seviyesindeki muhaddisler, rivâyet edilen hadisleri kuyumcu terazisi hassasiyetiyle değerlendirme hususunda bazı usûller geliştirmişler. Onlardan biri Cerh ve Ta’dil diye tabir edilen “râviler terazisi ilmi” (ilmu mîzânu’r-ricâl) veya “sağlam ve zayıf râviler” de denilen ilim dalıdır. Hadis ilminin şubelerinden olan bu alan dinin özünü ve asliyetini muhafaza etme gâyesiyle ortaya çıkmış, bir hadisin/haberin doğruluğunu tesbit ve tevsik etmek için son râviden itibaren Hazreti Peygambere kadar rivâyet silsilesini (zincirini) titizlikle ele almıştır. Bu ilim dalı hadis rivâyet eden kişilerin dini ve ilmi açıdan kritiğini ve eleştirisini konu edinir. Hadislerde râvi diye geçenlerin hangilerinin âdil, sahih, sâdık ve yalancı olduğunu inceler.
Meselâ, rivâyet edilen bir hadis/haber; a) Kur’an’ın ilgili âyet(ler)ine mugâyir/muhâlif mânâ taşıyor ise, b) Nebevi ifadeye/üslûba uygun değil ise, c) Râvileri arasında hayatında yalan söylemiş veya geçici olarak bile olsa delilik/bunama hali yaşamış biri var ise, d) Haberi/hadisi birbirlerine bildirenler arasında bir kopukluk var ise, e) Bunlardan her ikisi aynı mekânda bulunmamış ise, f) Biri diğerine naklederken her ikisi reşit yaşta ve özellikte değildi ise … gibi test ve kontrol aşamalarından geçirilerek; 1) Metnin kaynağına göre kudsi, merfu, mevkuf, maktu’ hadisler, 2) Râvi sayısına göre mütevâtir (lafzi, mânevi), ahad (meşhur, aziz, garib) hadisler, 3) sıhhat derecesine göre ise sahih, hasen ve zayıf hadisler diye tasnif edilmiştir.
Bazı hadis rivâyetlerinde aynı mânâ farklı kelimeler veya benzer cümlelerle ifade edilmiş ise de bu durumdaki hadisler lafız bakımından olmasa da mânâ yönünden sahih kabul edilmiştir. İlk râviden gelen bazı hadisler silsilenin ikinci ve üçüncü halkalarında farklı kişilerce rivâyet edildiğinde bazen farklı ifadelere rastlanmaktadır. Mânânın bozulmadığı bu gibi haberler/hadisler pek çok hadis kaynağında tasnif edildikleri izahatlarla kayıtlıdır.
Hadis rivâyetlerinin hepsinin kelimesi kelimesine Resûlullah Efendimizin fem-i mübârekinden (ağzından) çıktığı gibi olmayabileceği sebepleriyle açıklandı. Tabii ki bazı hadislerin zayıf, tek kaynaklı, rivâyet silsilesinin sıhhati şüpheli, bazısının da mevzu (uydurma) olabileceğini göz ardı etmiyoruz. Ancak sıhhatinden kuşku duyulmayan, rivâyet silsilesi sağlam, Kur’an’ı gâyet güzel açıklayan, üslûbu kadar muhtevâsı da hikmetli ve yüksek mânâlarla dolu on binlerce hadisin olduğu da bir gerçektir.
“Kur’an müslümanlığı” veya “Kur’an bize yeter” diyenler iyi niyetli olsalardı, en azından sahih hadislere ilişmemeleri, sünneti ve hadisleri toptan red etmek yerine hiç olmazsa, “şunların sıhhati şüphelidir, red etmiyor fakat bunlarla amel etmiyoruz” ya da “bunların hikmetini veya sözün söylenme sebebini/maksadını bilmiyoruz, mânâ veremiyoruz, kenarda dursun” demeleri beklenirdi. Daha doğrusu, madem peygamber aydınlatan nurdur, hadislerin aralarında şüpheyle bakılacaklar olsa bile, o nebevi nurun aydınlığından istifade etmek için sahih olanların peşine düşerek samanlıkta iğne ararcasına onları bulup çıkarmaları, bu vesileyle hem kendilerinin hem de ümmetin istifadesine arz etmeleri yakışırdı.
Aslında bazısının hikmeti anlaşılamadığından bazen İslâm içinden fakat çok defa da dışarıdan tenkit, bazen de alay konusu olmuş “dünya öküzle balığın üzerindedir” gibi sadece lafza bakılarak red edilmiş ya da uydurma diye yaftalanmış bazı hadislere Bediüzzaman’ın Muhâkemât (Mukaddeme, İkinci Mesele) adlı şaheserindeki hârika izahlara bakılabilir. Demek bu iş bir ihtisas ve derinlik gerektiriyor.
Biz de “Kur'an bize yeter” diyenlerin akımına kapılan ve/ya o yolda yürüyenlere şunu soruyoruz: Madem Kur'an'ın emrine riâyet ediyorsunuz, Kur'an baştan sona Nebi'ye itaat etmeye işaret ediyor iken ve Kur’an’da onlarca âyette "Peygambere uyun, ona itaat edin, ondan öğrenin, onu örnek alın" vs. emir ve tavsiyeleri yerine getirilmeyecek mi ya da nasıl yerine getirilecek? Meselâ Kur’an’ın hangi âyetinde herhangi bir namazın nasıl ve kaç rek’at kılınacağı, namazda ne okunacağı, Allah’ın nasıl tesbih edileceği bildirilmiş? Hatta cum’a namazından müstakilen bahsedilen âyette bile hangi vakitte ve nasıl kılınacağının bilgisi yoktur. Hangi hallerin abdesti bozacağının tafsilâtı bildirilmemiş. Çünkü bunlar Peygambere öğretilmiş ve onun yaptığı gibi bugünlere kadar intikal etmiş.
Mâdem sünnete ve hadise itibar etmiyorsunuz, şu halde çok dikkat ediniz, siz Peygamberin aydınlatıcılığını, örnekliğini ve öğreticiliğini de kabul etmiyorsunuz demektir!..
Bir hususa daha temas etmeli: "Bugün dininiz kemâle erdi ve nimet tamamlandı" âyeti Hz. Adem (as)'den itibaren gelen vahyin Hz. Muhammed (sav) ile kemâl bulduğunu ifade ettiği gibi insanlığa ihsan edilen hidâyet nimetinin insaniyetin bütün kemâlâtına mazhar olan Peygamber Efendimiz ile pratiğinin de gösterildiğini,
Yine kemâle erme tâbiriyle, Kur'an-ı Mu'ciz'ul Beyan’ın dili olan Arapçayı, en bariz vasfı olan belâğatıyla ve o lisanın sâir özellikleriyle Kur’an’ın geniş ve zengin mânâlarını taşıyacak hale getirildikten sonra Kur'an-ı Hakim'in ifade inceliklerini ve mânâ derinliğini bütün mertebeleriyle anlayacak belâğat üstadları ve Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabelere,
Ve yine kemâle erme tâbiriyle, bu beliğ ve mümtaz şahsiyetlerin de Kitabı okuyup anlayarak Hazreti Peygamberin her konudaki mükemmel örnekliğini görüp dinin hakikatlerini Kur’an ve Nebi olmak üzere, hem emir, hem fiilen, iki rahmet kaynağından öğrenmekle samimâne yaşayarak dem ve damarlarına işleyerek içselleştirdiklerine ve sonraki bütün asırlara anlatıp aktaracak olan seçkin sahabeler tarafından da lâyık-ı vechiyle anlaşıldığına işaret eder.
Sünneti hafife alıp hadislere ve sahabelere itibar etmeyenlere duyurulur!..
PEYGAMBERE, YANİ SÜNNETE UYMAK FARZDIR
قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ (Nur/54) “De ki: “Allah’a itaat edin, Resûle itaat edin.” … Ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz; Resûle düşen yalnızca apaçık bildirip anlatmaktır.” Bir diğer âyet : وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (Nûr/56) “Namazı kılın, zekâtı verin ve Resûl’e itaat edin ki merhamet göresiniz.”
Kim Allah’a kulluk ve ibadet iddiasıyla neyi, ne şekilde ve ne kadar yaparsa yapsın; Resûle, sünnetine, yaptıklarına ve öğrettiklerine uymadan Allah’a uymuş sayılmaz! Kendisine itaat etmemizi emreden Allah, Resûle öğrettiğinden başka türlüsüne razı değildir. Çünkü: “Şu âyet قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ …فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ diyor ki: “Allah’a (celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz; Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittibâ’ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin.” (Lem’alar, 11.Lem’a, 10.Nükte)
Bugün adı, sanı, makamı, mansıbı ne olursa olsun, birileri eğer Hz. Peygamberin hadis ve sünnetine, tavsiye ve tasviplerine eğri ve/ya iğreti bakıyor, küçümsüyor, red ve inkâr ediyor, hafife alıyor ve/ya itibar etmeyip kendi akıl, irade ve ihtiyarını Peygamberin talim ettiğinin üzerine çıkarıyor ise, haddini aşmaya başlamıştır. Bilerek veya bilmeyerek fitne içindedir. Artık ne dikkate ne de ciddiye alınmayı hak etmez.
Zâten sünnete ve peygamber sözlerine lâkayd kalmak ya da muarız olmak yerine şu ayetin emir ve tavsiyesine uyulsaydı belki de bu kargaşaya ve fitneye de gerek kalmazdı: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟ (Nisa/59) “Ey iman edenler! Allah´a itaat edin. Peygamber´e ve sizden olan ulü’l emre (yetkin kişilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah´a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah´a ve Resûl´e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de te’vili (incelikleri, neticesi) bakımından daha güzeldir.” Demek ki ayetlerin te’vil edilecek olanları da vardır. Bu ayetlerin sırlı ve derin manalarının anlaşılması için Resûl’e götürmekten ve onun sünnetine müracaat etmekten başka hangi yol olabilir ki? Resûl Allah’ın emir ve iradesinden başka bir hüküm mü verecek ya da yapacak idi? Haşa ve kellâ!..
Bu makalede baştan beri anlatılmaya çalışıldığı üzere, her mü’min dini kendi akıl ve anlayışına göre değil, Peygamberin öğrettiği şekilde alıp anlamak mecburiyetindedir. Çünkü: مَنْ يُطِـعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظ (Nisa/80) “Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!” Ayetin hükmü başka türlü anlamaya veya hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde kesin, açık ve nettir ve bütün insanlığa hitaptır.
Netice-i kelâm: Şu fırtınalı havada, şu çalkantılı şartlarda, şu fitne ve fesadın kaynadığı dönemde İslâm binasına hariçten zarar gelmesin diye kapı ve pencereleri sıkı sıkıya örtüyoruz. Bid’alardan, asılsız ve senetsiz bilgilerden uzak duralım denilerek sünnetten ve selef-i salihin çizgisinden uzak/kopuk yeni ve modern bid’alar ihdas edilmeye çalışıldığını da fark ediyoruz.
Peygambere uyulup onun emrine itaat etmenin, Allah’ı sevmek ve Allah’a itaat etmekle birlikte zikredildiği, aksi takdirde başka türlü veya usûldeki bir itaatin Allah katında kabul görmeyeceği Muhammed sûresinde geçen şu âyette açık ve kesin olarak beyan edilmiştir. Bu uyarıyı dini samimiyetle yaşamayı gâye edinmiş olan akımın taraftarlarına özellikle yapıyoruz:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ (Muhammed/33) “Ey iman edenler! Allah´a itaat edin, Peygamber´e itaat edin; İşlerinizi boşa çıkarmayın.”
Bu minval üzere, yazı serisinin ilkinde beyan ettiğimiz bir konuyu tekrar ediyoruz: İlim sahibi herkesin hak namına, ilim namına söyleyeceği şeyler olabilir ve olmalıdır. Medeniyetimizin ilmi hâmûlesine zenginlik ve derinlik katacak orijinal fikirler ve değerli eserler de beklemekteyiz. Önceki nesiller tarafından yazılmış ve bugüne kadar yanlış bilinmiş, eksik anlaşılmış hususlar da olabilir. Bu eserlerde elbette tashih edilmeyi gerektiren yanlışlar, eksik bırakılmış hususlar olabilir.
Bugünün nesilleri için yeni bilgilerle, yeni bakış açılarıyla daha geniş açılımlar sağlamak, yeni perspektifler ortaya koymak için yazılıp söylenecekler ilim, insaf ve ahlâki prensiplere uygun, fitne ve fesat fırtınalarının her taraftan estiği şu hengâmda yıkmadan, yırtmadan, bünyede yara açmadan ve hasar vermeden olmalıdır.
Bunları yaparken geçmişe ait emekler ve çok değerli eserler kibirle ve küstahça tard edilip fikir ve beyanları yerden yere vurularak, geçmişte yapılanlar küçümsenerek ve bugünün nesillerini geçmişten kopararak, önceki asırların kıt ve kısıtlı imkânlarına rağmen ilmi müktesebatına düşman ederek değil; Kur’an’ın tavsiye ettiği gibi hikmetle ve güzellikle, mevcudun üzerine daha güzelini katarak, var ise eksiği tamamlayarak ve hatayı tashih ederek olmalı. Tıpkı Mevlâna Celâleddin’in, İmam Gazali’nin, İmam Rabbâni’nin, Bediüzzaman’ın ve emsallerinin yaptıkları gibi. Şart şudur ki, herkes haddini bilsin. Ve bilsin ki, Peygambere itaat etmeyenin her yaptığı boşa çıkacaktır. Ona göre, ona göre!..
Şu duâ ile nihayet verelim: رَبَّنَٓا اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ (Al-i İmran/53) “Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber´e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.” Biz de diyor ve ilâve ediyoruz:
Ya Rabbi, bütün kalbimizle, rûhumuzla, varlığımızın bütün zerreleriyle imân ettiğimiz Resûlün, Habibin ve Vahyinin Emini olan Peygamber Efendimizin (av) yolundan, izinden ve dininden bizi son nefesimize kadar bir an bile ayırma. O’nun (sav) şefaatine nâil eyle. Amin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.