Metin Karabaşoğlu: Avrupa'ya Said Nursi gibi bakıyorum

Metin Karabaşoğlu: Avrupa'ya Said Nursi gibi bakıyorum

Risâle-i Nur açısından yörüngeyi oluşturan, mecrayı oluşturan isim Bediüzzaman Said Nursî’dir

Risale Haber-Haber Merkezi

Yazar Metin Karabaşoğlu, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Avrupa'yı ikiye ayırdığını, blok halinde bir karşıtlığı benimsemediğini söyledi. Karabaşoğlu, "Kemalizm’in bize öğrettiği 'Herkes bize düşman, dört tarafımız düşmanla çevrili' söylemi yerine meseleyi devletler mücadelesinden öte iyiler ve kötüler, iyilik için çalışanlar ve kötülük için çalışanlar açısından görmek ve bu noktada Batı dahil olmak üzere dünyanın her yerinde müttefikler bulmak, doğru olan yöntemin de bu olduğunu düşünüyorum" dedi.

Karabaşoğlu, gazeteci Ruşen Çakır'ın Medyascope'taki söyleşi programına konuk oldu. Gündeme dair analizlerin yapıldığı programda Karabaşoğlu'nun sözleri şöyle:

BEDİÜZZAMAN'IN SÖYLEDİĞİ BİR ŞEY VAR

Risâle-i Nur açısından yörüngeyi oluşturan, mecrayı oluşturan isim Bediüzzaman Said Nursî’dir. Bediüzzaman açısından, onun ortaya koyduğu ilkeler açısından bakar, o ilkeler çerçevesinde Erdoğan’ın tavrı buna uygunsa beraber hareket eder, ayrıysa orada ayrıldığını ifade eder şeklinde. Burada yüz sene önceden bir tavır olarak Bediüzzaman’ın söylediği bir şey vardır. Avrupa’ya dair çok net ve keskin bir eleştiri ifade ettikten sonra şunu da söyler: “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir” diye. Burada zaten bütünüyle bizim bakmamız gereken bir şey bu. Mevcut şartlarda gördüğüm en önemli sıkıntılardan biri bu. 

"HERKES BİZE DÜŞMAN" SÖYLEMİ YERİNE "İYİLER-KÖTÜLER" SÖYLEMİ

Şimdi Türkiye nasıl yekpâre değilse, Türkiye’nin içinde o yelpazede çok farkı eğilimler söz konusuysa bu Avrupa açısından da geçerli. Yani misal Donald Trump da Amerikalı, Rachel Corrie de Amerikalı. Şimdi bu ikisini nasıl eşitleyebiliriz? Avrupa açısından da aynı tablo geçerli. Dolayısıyla orada blok olarak bir karşıtlığın veya “Bunlar blok olarak karşıtlar” söylemi muhafazakâr sağ veya dindar kesimdeki herkes için geçerli değil. Böyle bir gözlemi cevap olarak söyleyeyim. 

İkincisi ben kendim blok olarak karşıtlığı zaten âdil bulmuyorum. Bilâkis burada zaten yapmamız gereken bir şey böyle içe kapanmacı, esasen Kemalizm’in bize öğrettiği “Herkes bize düşman, dört tarafımız düşmanla çevrili” söylemi yerine meseleyi devletler ve siyasetlerle de sınırlı bir alandan öte görüp dünyanın her tarafında iyi insanlar ve kötü insanlar olduğunu, iyi şeylerin peşinde olan insanlar ve kötü şeylerin peşinde olan insanlar olduğunu görebilmek ve dolayısıyla meseleyi devletler mücadelesinden öte iyiler ve kötüler, iyilik için çalışanlar ve kötülük için çalışanlar açısından görmek ve bu noktada Batı dahil olmak üzere dünyanın her yerinde müttefikler bulmak, doğru olan yöntemin de bu olduğunu düşünüyorum.

DARBE TEŞEBBÜSÜNE GİRECEK KADAR ALÇALABİLMİŞ

(Nurculuk ne durumda şu anda sorusuna cevap olarak)
Şöyle bir tablo görüyorum: Genel olarak Fethullahçılığın geldiği nokta itibariyle bakarsak bundan dolayı… Çocuklara din anlatıyoruz, iman anlatıyoruz, ahlâklı dindar insanlar olarak yetişmesini sağlıyoruz diye yola çıkan bir hareketin bir örgüt faaliyeti içerisinde olduğu; öyle ki kendi insanına yabancılaşmış, kendi toplumuna yabancılaşmış, ona karşı, onun demokratik kurumlarına karşı darbe teşebbüsüne girecek kadar da alçalabilmiş. Böyle bir tablo karşısında bütün aileler ve özellikle gençler açısından baktığımızda genel olarak dinî hizmetler alanında bir problem olduğunu düşünüyorum. Nur talebeleri, Nurculuk bunun dışında değil. 

FETHULLAHÇILIK ÜZERİNDEN NUR TALEBELERİNE GEÇMİŞTEN KALMA HESABI GÖRME ÇABASI VAR

Ayrıca Nurculuk açısından bakarsak ta 70’lerden gelen bir şey var. Nur talebelerinin Bediüzzaman’dan aldıkları ölçüyle ortaya koydukları bir tavır var. Tepeden, siyaset üzerinden toplumun dindarlaşması diye bir yöntem doğru bir yöntem değildir. Asıl olan birebir insana ulaşmaktır. Ondan sonra o insanların, dindar insanların nasıl bir siyaset, nasıl bir parti… O kendiliğinden, spontane şekilde oluşacak bir şeydir. Ama yukarıdan aşağıya toplumun dindarlaşması diye bir şey söz konusu olamaz. Bu verimli de olamaz, ilkesel olarak doğru da olamaz. Dolayısıyla demokrasinin kurumsallaşması özgürlük ve adalet ilkesinin siyasette temel değer olarak yerleşmesi için çalışılması gerekir ki Demokrat Parti çizgisine destekleri bundan dolayıdır. Ama bundan dolayı, 70’li yıllardan başlayarak Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi oluşumları, öbür tarafta da önce Kaddafi’nin Yeşil Devrim’i, sonra İran devrimi üzerinden; bir, siyasi parti üzerinden dindarlaşma, iki, bir radikal devrim yoluyla toplumu dindarlaştırma. Bu iki eğilimin bu duruşları sebebiyle Nur talebeleriyle 70’li yıllardan kalma bir hesaplarının olduğunu şu mevcut şartları Fethullahçılık üzerinden Nur talebelerine dönük geçmişten kalma, neredeyse elli senelik hesabı görmek gibi bir çaba içerisinde olduklarını da görüyoruz.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.