Kadir AYTAR
Milliyet Fikri ve Demokrasi Konferansı
Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi Konferansı 1 Ekim cumartesi günü nezih bir ortamda, Kızılcahamam Asya Termal tesislerinde icra edildi. Gerek tebliğci, gerek müzakereci ve gerekse dinleyici olarak bir hayli ilgiye mazhar olan konferansın kendi açımdan çok verimli geçtiğini söyleyebilirim. Görüşlerini sorduğum arkadaşların, dinleyicileri ve katılımcıların; “Tek kelimeyle muhteşem” diye sevinç ve coşku ile cevap vermeleri, konferansın hazırlık çalışmalarında yer alan birisi olarak beni elbette çok sevindirdi. Ekip olarak şevkimizi artırdı.
Konferansa yoğun ilgi gösterilmesinin ana sebebinin, memleketimizin başındaki terör belasının artık ortadan kaldırılması için birşeylerin yapılması, hatta çok şeylerin yapılması gerektiği kanaatinin ağır basmasıdır diye düşünüyorum. Çoğunluğun bu ilgisi, bugüne kadar terör ve çözümsüzlük üretenlerden bıkmış olduklarını ve çarenin de Bediüzzaman’ın Münazarat’ında olduğunu açıkça göstermiştir.
İlk oturumlarda tebliğler; Münazarat’a Genel Bir Bakış, Milliyet Fikri ve Demokrasi, Milli Hamiyet-Dini Hamiyet; ikinci oturumlarda da; Kürt Meselesine Tarihsel Bir Bakış, Kürt Meselesine Güncel Bir Bakış ve Medresetü’z-zehra Modeli şeklinde bir sınıflandırmaya göre sunulmuştur.
Konferansın genel akışı içerisinde baskı rejiminin ve cehaletin teröre kaynaklık ettiğine vurgu yapılmış, insanların hakkı olan hürriyetin temini ile Bediüzzaman’ın çok dilli eğitim modeli önerilmiştir.
Bilindiği üzere Bediüzzaman, Arapça’yı bir ilim dili olarak vacip, Türkçe’yi resmi dil olarak gerekli, yerel dil Kürtçe’yi de caiz olarak görmekte, kendisinin ana dili olan Kürtçe ile düşündüğünü, daha sonra Arapça’ya veya Türkçe’ye tercüme ederek yazmış olduğunu ifade etmektedir.
Tebliğciler de insanın ana dili ile düşünmesinin daha sonra da başka dillere tercüme etmesinin ilmi bir gerçek olduğunu, ayrıca bu durumun zekayı artırdığını ifade etmişler, böyle doğal bir hakkın da kimsenin elinden alınamayacağına vurgu yapmışlardır.
Tepeden inme buyruklarla müstebitler tarafından bu haklar, 80 yıldır gaspedilmiştir. Müstebitlere el çektirmek, istibdadı ve cehaleti yok etmek başta devlet olmak üzere herkesin vazifesidir. Bu konuda Münazarat bize güzel bir yol haritası çizmiştir.
Münazarat; Bediüzzaman’ın başta doğu insanı olmak üzere bütün insanlığa getirdiği bir “müjde”dir.
Doç. Dr. Ahmet Yıldız hocamıza göre de: “Münazarat, sade insanı siyasi karar verme sürecinin meşru ve ehil bir aktörü olarak değerlendirmenin, dolayısıyla Meşrutiyetin katılımcı ruhunun pratik bir temsilidir.”
Yöntem belli; Bediüzzaman’ın yaptığı gibi halkın ayağına gidilmeli, onların da fikirleri alınmalı, onlara güzelce meşrutiyet/cumhuriyet anlatılmalı, ondan sonra da fıtratlarına uygun reçeteler uygulanmalıdır. Aslında reçete de belli; Bediüzzaman bu sıkıntılar daha zuhur etmeden yazmış.
Anadilde eğitime fırsat verilmeli, mümkün olduğu kadar bölgenin inanç ve kültür yapısını, hatta dilini iyi bilen kimseler eğitimci olarak tercih edilmeli, çok dille eğitim veren eğitim kurumları ve üniversiteler açılmalıdır.
Doğuyu ihya edecek olan dindir. Oraya tayin edilecek olan idarecilerin, güvenlik güçlerinin ve eğitimcilerin dindar kişilerden olmalarına dikkat edilmelidir.
Müjde, ancak bu şekilde amacına ulaşacaktır. 1908 yılında yazılmış olan bu reçete, ancak Bediüzzaman’ın teşhisi çerçevesinde uygulanırsa devaya vesile olacaktır.
Not: Tebliğleri www.risaleakademi.com adresinden takip edebilirsiniz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.