Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Muhammed Mursi (3)

Mısır’da darbe sonrası yaşanan katliama tepki olarak Rabia-tül Adeviyye Meydanında yapılan gösterilerde ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılan “R4BIA işareti”  Mısır’daki şanlı ve vakur direnişin adeta bir sembolü haline geldi ve uluslararası bir platforma dönüştü. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu işaret her vesile ile gündeme getirildi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ve CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk’ten oluşan bir heyet, Mısır makamlarının daveti üzerine Mısır’a bir ziyaret gerçekleştirdiler. CHP heyeti Kahire’de yaptıkları temaslar çerçevesinde, Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Sanayi ve Ticaret Bakanı Münir Fahri Abdunnur, Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib başta olmak üzere bazı Mısırlı yetkililerle görüş alış verişinde bulundular.

Muhammed Mursi bütün mahkeme süreci boyunca vakur ve dik duruşunu hiçbir zaman kaybetmedi. Altı yıl boyunca devam eden bu sürede, asla zillet göstermedi.

Mahkeme başkanını her vesile ile tanımadığını ifade etti. Kendisinin, Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanı olduğunu ve darbe mahkemesinin kendilerini yargılama yetkisine sahip bulunmadığını ifade etti.

General Sisi başlangıçta aday olacağına dair bütün haberleri yalanlamasına rağmen; 26, 27 ve 28 Mayıs 2014 tarihlerinde gerçekleşen ve katılımın yüzde 40 olduğu seçimlere aday olarak katıldı ve yüzde 97 oy alarak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı. Böylece Savunma Bakanı olarak görev yaptığı ve perde gerisinden yönettiği Mısır’ı artık bu tarihten itibaren Resmi Cumhurbaşkanı sıfatıyla yönetmeye başladı.

Muhammed Mursi’nin hapishanede yaşadığı şartlar birçok sefer, çok sayıda kuruluş tarafından gündeme getirildi. Fakat bu şartların düzeltilmesi yönünde hiçbir olumlu adım atılmadı. Aslında hapishanede çile çeken yüzlerce İhvan üyesinin de tutulduğu şartlar, gayr-ı insani olduğu halde, Mısır’ın diktatör yönetimi bu konuda dile getirilen taleplere adeta kulak tıkadı. Belki şu anda da bu mahkûmların pek çoğu, rejim tarafından sistematik bir şekilde ölüme doğru adeta sürüklenmektedir.

Mursi, Mahkemede bulunduğu bir sırada, bu mahkemeye hiç aldırmadan arkasında duruşma için getirilen diğer mazlumlara bir öğle vakti imamlık yaparak namaz kıldırması, bence Tarihin Şeref Levhaları arasına girmeye hak kazanan bir izzet ve iltica tablosu olarak hafızalara kazınmıştır.

Bu tavır, Denizli Mahkemesinde ikindi namazını kılmak için Mahkeme Reisinden izin isteyen Bediüzzaman Hazretlerine, ‘Burası mahkemedir. Mahkemenin bitmesini bekleyin’ diyen Mahkeme Reisine aldırmadan ‘’Biz namazın hukukunu müdafaa etmek için buradayız’’ diyerek çıkan ve namazını kıldıktan sonra geri dönen o muhteşem tabloyu hatırlattı.

Muhammed Mursi hakkında çok sayıda dava açıldı. Bu davalar saçma sapan iddialarla hazırlanmış ve algı oluşturmak gayretinden başka hiçbir anlam taşımayan yüz karası belgeler olarak kayıtlara geçti. Mursi bu görevli mahkeme tarafından 16 Mayıs 2015 günü idam cezasına çarptırıldı. Darbecilere idam kararı yetmemiş olacak ki, 16 Haziran 2015 günü hakkında açılan "casusluk" davasından müebbet hapse mahkûm edildi. Ve hakkında verilen idam kararı da onaylandı.

17 Haziran günü mahkeme salonunda bayılıp yere yığılan Mursi’ye, görevliler müdahalede bulunulmasına engel oldular. Tutuklular arasında bulunan bazı doktorların bütün ısrar ve ilk yardım taleplerine olumlu cevap verilmedi. Yarım saat sonra ambulans mahkemeye intikal ettiği zaman Mursi için artık yapılacak bir şey kalmamış, ruhunu Rahman’a teslim etmişti.

Bu durum yönetimin, bu ölüme zemin hazırlamak için gereken her şeyi yaptığı yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Zaten Mursi’nin hücresinde yaşadığı şartların da çok kötü olduğu ve hastalıklarının da düzenli bir şekilde tedavi olmasına imkân tanınmadığı biliniyordu. Bütün bu gelişmeler, bu ölümün planlanmış bir cinayet olduğu yorumlarının yapılmasına neden oldu.

***

Bu vesile ile Bediüzzaman Hazretlerinin İhvan-ı Müslimin ile münasebetleri konusunda fikir veren çok önemli bir olayı da şöylece ifade edebiliriz.

Emirdağ’da, 1949 yılının bir Şubat gününde, hissettiği ani ve şiddetli bir rahatsızlık üzerine, Bediüzzaman Hazretleri talebesi Hüsnü Bayram’ı “Git gazetelere bak, İslâm âleminde menfi bir hadise mi var?” diyerek çarşıya göndermişti.

Hüsnü Bayram o günkü gazetelerde herhangi bir habere rastlamamıştı. Fakat ertesi gün tekrar çarşıya gittiğinde, Çalışkanların dükkânına uğramış ve Bediüzzaman’ın talebelerinden Mehmed Çalışkan kendisine gazetelerde yer alan Mısır’la ilgili bir haberi göstermişti. 

Mısır’da İhvân-ı Müslimîn Cemiyetinin kurucusu Hasan el-Bennâ 12 Şubat 1949 günü akşamı evine giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu şehid edilmişti ve diğer cemiyet mensupları için de büyük bir tutuklama ve işkence furyası başlamıştı. Bediüzzaman bu haberi öğrendikten sonra, “Demek ki ben Mısır’daki kardeşlerimizin ahvâlinden müteessir olup hastalanmışım” diye rahatsızlığının kaynağını ifade etmişti.

İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akbaş, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin suikast sonucu öldürülen Hasan El Benna için ailesine taziye mektubu gönderdiğini ifade ederek, mektubun orjinalinin Benna’nın torunu olan ve halen Oxford Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü’nde Çağdaş İslam Bilimleri profesörü olan Tarık Ramazan’da olduğunu belirtti. (Risale Haber)

Bediüzzaman da sürgünde yaşadığı, tam bir tarassut ve baskı altında yaşamaya çalıştığı halde, İhvân’a yapılan zulmü kendi ruhunda hissedecek kadar onlarla alâkadardı. Anadolu’da Nur talebeleri ile Arap âlemindeki İhvân-ı Müslimînin iki hakiki kardeş olduğunu her vesile ile ifade ediyordu. Bu iki İslami hizmet gönüllüleri için de bir mektubunda “İslâm’ın iki mütevâfık ve müterâfık saffıdır” ifadesini kullanarak, aralarındaki karşılıklı yakınlık ve kardeşliğe özel bir atıfta bulunuyordu. (Emirdağ Lâhikası II, s. 34).

Üstad Bediüzzaman’ın birbirine yakın zamanlarda, manevi cihad meydanına atılan bu İslami hizmet grupları için kullandığı kelimeler de dikkat çekicidir. Birbirine uygun olan, tevafuk eden “mütevafık” kelimesi ile arkadaşlık eden, refakat eden, beraber olan anlamına gelen “müterafık” kelimesinin bu münasebet ve yakınlık için kullanılması da, ayrıca dikkat çekici olduğu gibi, bu özel alaka için dikkatle seçilmiş kelimeler olduğunu da ifade etmemiz gerekir.

***

Merhum Mursi, vefat ettiğinin bir gün sonrası, sabahın çok erken saatlerinde iki oğlu ve bir din görevlisinin katılımı ile düzenlenen bir cenaze töreninin ardından defnedildi. Cenaze merasimine, ailesinin diğer fertlerinin ve yakınlarının katılmasına izin verilmedi. Ayrıca defin yeri olarak Kahire yakınlarında bir mekân seçildi ve vasiyetinde ifade ettiği köyüne defnedilme isteği yerine getirilmedi. Mısır hükümeti, Mursi’nin defnedildiği mezarlığın görüntülerini çekmek için sadece İsrail TV’sine izin verdi.  

Fakat bu mazlum şehide bütün İslam âlemi sahip çıktı. Doğudan batıya kadar uzanan bütün ülkelerde Müslümanlar büyük bir kadirşinaslık göstererek, gıyabi cenaze namazları kıldılar ve yüz milyonlarca Müslüman bir araya gelerek külli bir şekilde dualarda bulundular. Bu büyük katılım ve sahiplenme, inşallah makbuliyet-i İlahiyenin de bir işareti olarak kabul edilmelidir.

Temennimiz, dünyanın birçok ülkesi ile birlikte birçok İslam ülkesinde yaşanan sıkıntı ve zulümlerin bir an önce sona ermesi ve Müslümanların dünyanın her tarafında dinlerini en rahat bir şekilde yaşayabilmeleri için gerekli olan hürriyet ve huzura en kâmil manada sahip olmalarıdır. 

Bu vesile ile Merhum Muhammed Mursi’ye bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyor, vefatının hayatından çok daha fazla bir şekilde İslami fütuhata vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum