Salahattin ALTUNDAĞ

Salahattin ALTUNDAĞ

Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–36

"Sıradanlığın Perdesini Kaldırmak: Her Zerrede Sürekli Yaratılış Mucizesi"

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

Sessizlik, geride kalmış kelimelerin gölgesinde bir süre daha bekledikten sonra odanın köşelerine çekildi. Henüz söylenmemiş sözler, belirsizce herkesin zihninde dolaşıyordu. İnsan, başıboş olmadığını bilmenin o ağır ama tatlı sorumluluğunu yavaşça hissetmeye başlamıştı. Kalpler, bilinmeyen bir kıyıya varmış yolcular gibi, hakikatin uçsuz bucaksız sahillerini keşfetmeye hazırlanıyordu.

Dışarıda, yıldızlar sessizce yollarında ilerliyor, rüzgâr ağaçların yapraklarında kendi hikâyesini anlatıyordu. Kâinatın her zerresi aynı gerçeği fısıldıyordu aslında: Hiçbir şey sebepsiz, hiçbir şey sahipsiz değildi.

Tam bu noktada, soruların içinde yeni bir kapı açıldı. Akıl ve mantık rehberliğinde başlayan yolculuk, şimdi ruhun derinliklerine doğru farklı bir güzergâha dönüyordu. Belki biraz belirsiz, belki biraz ürpertici ama çok daha büyüleyici bir güzergâha…

Gözler artık görünmeyeni görmeye hazırlanırken zihinler varlığın sırrına bir adım daha yaklaşıyordu. Çünkü bu bölüm, varoluşun en zarif gerçeğine, kâinatta her an yenilenen yaratılış mucizesine odaklanıyordu.

İnançlı Kişi derin bir nefes aldı ve sakin ama kararlı gözlerle Deist’e baktı. Sesinde sabırsızlık değil, dingin ve emin bir kararlılık vardı. Kelimelerini zihninde ince ince tartıyordu; çünkü biliyordu ki, odadaki herkesin zihnindeki sorular ağır ve büyüktü.

İnançlı Kişi: Arkadaşlar, şimdi sizinle farklı bir yol izlemek istiyorum. Bugüne dek sunduğum tüm bilimsel açıklamaların hepsini bir kenara bırakıyorum. Hatta bir anlığına bunların tamamını yok sayalım.

Kısa bir sessizlik oldu. Deist şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı; Agnostik huzursuzca sandalyesinde kıpırdandı; Ateist ise kaşlarını hafifçe çatarak kuşkuyla baktı. İnançlı Kişi devam etti:

İnançlı Kişi: Diyelim ki haklısınız; yaratıcı kâinatı başlangıçta kusursuzca yaratıp, sonrasında onu kendi yasalarıyla baş başa bıraktı ve kenara çekildi.

Agnostik, ellerini hafifçe ovuştururken huzursuzluğu yüzünden okunuyordu. Deist’in yüzünde önce şaşkınlık, ardından kendinden emin bir tebessüm oluştu. Beklediği noktaya gelmiş gibiydi. Doğrularak konuştu:

Deist: İşte mantıklı bir başlangıç! Sonunda evrenin kendi yasalarıyla, sürekli bir müdahaleye ihtiyaç duymadan işleyebileceğini kabul ettin. Sürekli müdahale fikrinin mantıksız olduğunu görmek güzel.

İnançlı Kişi’nin yüzünde sakin ama anlamlı bir tebessüm belirdi:

İnançlı Kişi: Acele etme dostum! Çünkü bu varsayımı kabul ettiğimizde bile karşımıza çok daha şaşırtıcı, akla ve bilime tamamen uygun bir gerçek çıkıyor: Kâinatın her zerresinde ve her anında, sürekli ve kesintisiz bir yaratılış süreci devam ediyor. Bu, öylesine somut ve açık bir mucizedir ki, bunu fark ettiğinizde hakikati hayranlıkla kabul etmek dışında başka bir yolunuz kalmayacak.

Bu sözler odadaki merakı daha da yükseltti. Ancak Deist, meydan okumayı sürdürüyordu:

Deist: Yine "mucize"ye başvurdun! Biz “bilimsel” bir zeminde ilerlerken sizler doğa yasalarının ötesine geçiyorsun. Evrenin kendi kendine yeten sistemlerle, negatif geri bildirim döngüleriyle, homeostazi[1] ile dengede kalabildiğini bilmiyor muyuz? Doğa; evrimle, doğal seçilimle kendi karmaşıklığını ve mükemmelliğini zaten koruyor. Sürekli bir müdahale fikri, doğanın bu müthiş potansiyelini küçümsemek olmaz mı? Böyle bir müdahale fikri, yaratıcıyı mükemmellikten uzaklaştırmaz mı?

Deist'in bu derin sorgulaması üzerine bu kez Ateist hafifçe öne eğilerek söze karıştı:

Ateist: Ayrıca, mucize dediğiniz şey, aslında henüz bilimsel olarak açıklayamadığımız bir olay değil midir? Bilim geliştikçe, mucize gördüğümüz pek çok olayın doğal açıklamaları bulunmadı mı? Elektrik, mıknatıslar veya gök gürültüsü gibi pek çok olay, geçmişte mucize olarak görülmüyor muydu?

Agnostik de daha tarafsız bir tavırla araya girdi:

Agnostik: İki taraf da değerli argümanlar sunuyor. Ancak mucize kavramının hâlâ çok yoruma açık olduğunu düşünüyorum. Bilimsel kanıtlarla inancı nasıl uzlaştıracağız? Asıl cevaplanması gereken soru belki de bu.

Odadaki atmosfer iyice yoğunlaştı. Herkes İnançlı Kişi’nin vereceği cevabı bekliyordu. İnançlı Kişi derin bir nefes alarak ağır ağır konuştu; sesi, sakin bir denizin kıyıya vuran dalgaları gibi net ve güçlüydü:

İnançlı Kişi: Bu değerli sorgulamalarınız, bizi hakikatin kapısına biraz daha yaklaştırıyor. Ancak önce, mucize kavramı üzerindeki bulanıklığı netleştirelim. Mucize, yaygın sanıldığı gibi tabiat kanunlarının ihlali değildir. Aksine, tabiattaki kanunlarının arkasında sürekli ve bilinçli olarak işleyen bir iradenin, bir Yaratıcı’nın varlığının göstergesidir.[2] Evet, Newton yerçekimini keşfetti, Hawking kâinatın genişleyişini ve enerji dengesini ortaya koydu. Fakat bu kanunların hiçbiri kendi kendine var olmadı. Onları koyan ve sürdüren iradeyi görebilmek mucizeyi anlamaktır.

İnançlı Kişi, sesindeki güveni ve derinliği daha da artırarak konuşmasına devam etti; sözleri sanki odadaki herkesin zihninde yeni pencereler açıyor gibiydi:

İnançlı Kişi: Kâinat, kendi hâline terk edilmiş basit bir saat gibi mekanik bir işleyişten ibaret değildir; aksine HER AN yenilenen, korunan ve ince bir sanatla sürekli düzenlenen canlı bir yaratılıştır. Bakın, dikkatlice toprağa eğilin… Toprağın içinde ne renk ne tat ne de koku vardır; sadece renksiz, tekdüze bir karışımdır o. Ama aynı topraktan yükselen bir elma ağacının dallarında tatlı, sulu, kıpkırmızı elmalar büyürken, yanı başındaki limon ağacının dallarında ekşi, sarı, aromatik meyveler yetişiyor. Aynı yağmurdan sulanan, aynı güneş ışığıyla ısınan, aynı topraktan beslenen bu meyveler, nasıl oluyor da birbirlerinden böylesine farklı tatlar, renkler ve kokular kazanıyorlar?

Kısa bir sessizlik oldu. Herkes düşünceli ve sorgulayıcıydı. İnançlı Kişi, sesi daha da derinleşerek devam etti:

İnançlı Kişi: Üstelik ilmi, iradesi, gözü, aklı ve kudreti olmayan, değil başkalarını düşünmek, kendinden bile haberi olmayan basit bir varlık olan topraktan böylesi sonuçların elde edilmesi mucize değil de nedir? Böylesi bir neticeyi, kör tesadüflerin ya da bilinçsiz süreçlerin eseri görmek, akıl ve mantık ölçülerine uygun olabilir mi?

Kısa bir sessizlik oldu. Odadaki herkesin bakışları düşünceli ve sorgulayıcıydı.

İnançlı Kişi: Bir başka çarpıcı örnek verelim: Bir koyun, önündeki sıradan yeşil otu ve kuru samanı yer; ama vücudunun içinde gizemli bir süreç yaşanır ve sonuçta karşımıza tertemiz, besleyici, şifa dolu beyaz süt çıkar. O süt, yavrusu için tam bir hayat iksiri olarak yaratılır. Bu olağanüstü dönüşümü, yalnızca basit biyolojik süreçlerle açıklamak yeterli midir sizce? Ya da sıradan bir tavuk yumurtasını düşünün: Kabuklu bir kutu gibi görünen o yumurtanın içinde ne göz ne kanat ne de tüy vardır. Ama belli bir süre sonra aynı yumurtadan hayat dolu, görme yeteneğine sahip, cıvıldayan bir civciv çıkar. Böylesine çarpıcı ve harikulade bir değişim, yalnızca mekanik süreçlerle nasıl mümkün olabilir?

whatsapp-image-2025-04-15-at-22-26-30.jpeg

Agnostik, gözlerini hafifçe yere indirdi; bu sözlerin zihnindeki yankısı hâlâ sürüyordu. Deist ise ellerini birleştirip derin düşüncelere dalmıştı. Ateist sessizdi; dudakları hafifçe sıkılmıştı, iç dünyasında sessiz bir çatışma yaşadığı belliydi.

İnançlı Kişi: Daha da ileri gidelim ve kendi bedenlerimize bakalım: Aldığımız bir parça ekmek veya birkaç damla su, vücudumuzun içinde öyle ince bir planlama ve programlama sürecine tâbi tutulur ki, her hücremiz gerekli besini alır ve canlılığımızı sürdürürüz. Bu, basit bir rastlantı veya sadece kimyasal bir reaksiyon olabilir mi? Yoksa bu hassas denge, sürekli olarak bizi yenileyen, koruyan, sonsuz bir iradenin sanatını mı yansıtıyor?

İnançlı Kişi, sözlerine kısa ama anlamlı bir sessizlikle ara verdi. Odanın içindeki sessizlik herkesin zihnine işlemişti. Herkes kendi iç dünyasında bu soruları düşünüyordu.

İnançlı Kişi: Etrafımızdaki bu sayısız örnek, bize açıkça gösteriyor ki, alışkanlıklarımızla sıradan gördüğümüz tüm bu olaylar aslında büyük bir mucizenin, sürekli bir yaratılışın, sonsuz bir iradenin kusursuz sanatıdır. İşte mucize tam olarak budur: Gözümüzün önünde gerçekleşen, fakat alışkanlık perdesi yüzünden göremediğimiz sonsuz bir sanat

İnançlı Kişi, sözlerine kısa ama anlam dolu bir sessizlikle ara verdi. Bu sessizlik, yalnızca bir duraklama değil, düşüncelerin derinleştiği, kalbin maneviyatla dolduğu bir ânın habercisiydi. Ardından, masanın üzerinde duran küçük, kırmızı kaplı kitaba nazik ve derin bir saygıyla uzandı. Onun için bu, sıradan bir hareket değil, uzun zamandır beklenen bir buluşmanın içten bir ifadesiydi. Kitabı eline aldığında, parmakları kapağın üzerinde hafifçe gezindi; sanki orada saklı duran hikmetin sıcaklığını avuçlarında hissediyor, hakikatin kapılarını açan paha biçilemez bir anahtarı tutmanın sakin heyecanını yaşıyordu.

Kitabı yavaşça kaldırıp herkesin görebileceği bir biçimde tuttu. Yüzüne zarif bir tebessüm yayıldı. Sesinde dingin bir coşku, samimi bir içtenlik vardı.

İnançlı Kişi: Arkadaşlar, şimdi sizlerle belki bugüne kadar hiç fark etmediğiniz ya da alışkanlık perdesinin arkasına gizlenmiş bulunan bilimsel bir mucizeyi paylaşmak istiyorum. Ancak bu mucizeyi kendi kelimelerimle değil, onu bizlere en güzel, en derin ve en hikmetli surette anlatan, gönlümüzü ferahlatıp zihnimizi aydınlatan paha biçilmez bir rehberin diliyle sunacağım.

Bir an duraksadı; elindeki kitabı, onu koruyan bir hazineyi tutar gibi saygı ve muhabbetle daha sıkı kavrayarak konuşmasına devam etti:

İnançlı Kişi: Şu an elimde tuttuğum eser, Bediüzzaman Said Nursî'nin eşsiz kaleminden doğan, satırları hikmet dolu Tabiat Risalesi’dir. Bu kitap, sıradan kelimelerden ibaret değildir; aksine her satırıyla zihnimizin, kalbimizin ve ruhumuzun derinliklerine işleyen ilmî ve manevi bir şifredir. Said Nursî, bizlere tabiatın sadece maddî boyuttan ibaret olmadığını anlatır; onun her zerresinin sonsuz bir ilim, hikmet ve iradeyle yönetildiğini, HER AN yeniden yaratıldığını bize GÖSTERİR.

Sesindeki incelik, bir ilim adamının netliği ve bir mütefekkirin derinliğiyle birleşti. Kelimeleri, odanın sessizliğinde yankılanırken kalplerde yeni uyanışların tohumlarını ekiyordu:

İnançlı Kişi: Bediüzzaman’ın satırlarında gezinirken anlarız ki kâinat, sıradan bir makine değil, sürekli bir yaratılış ve yenilenme mucizesinin sergilendiği sonsuz bir kitaptır. Onun ifadeleri öyle canlı, öyle güçlü ve açıklayıcıdır ki, bu kitabı her açışımızda, sanki kâinatı ilk defa görüyormuş gibi yeniden keşfederiz. Bu risale, bizlere sıradan gördüğümüz tabiat hadiselerini en ince detaylarıyla yorumlayarak, varoluşun arkasındaki derin anlamları gösterir; hakikatleri yıldızlar gibi parlatır ve zihnimizin sınırlarını aşmamızı sağlar.

Kitaba olan saygı ve sevgiyle onu kavrarken, gözlerini samimiyetle ve tevazuyla dinleyicilere çevirdi. Sesinde yumuşak fakat kararlı bir davet vardı:

İnançlı Kişi: Şimdi sizleri de yalnızca kulaklarınızla değil; akıl gözünüzü ve kalp kulağınızı açarak dinlemeye davet ediyorum. Bu muhteşem rehberin sayfalarını çevirirken, sürekli yenilenen yaratılış mucizesini bize nasıl anlattığını hep birlikte göreceğiz. Zihinlerimizde hangi derin anlamların kapıları açılacak, hangi yeni bakış açıları filizlenecek? Bunları, aklımızla sorgulayarak ve kalbimizle hissederek birlikte keşfedelim.

Masadaki herkes, söylenenlerin önemini ve açılmak üzere olan sayfaların, onları yepyeni bir bilinç ve hikmet düzeyine taşıyacağını derinden hissetmişti. İnançlı Kişi, kitabı ağır ağır açarken sayfaların çevrilmesiyle çıkan hafif hışırtı, odada adeta bir hakikat çağrısı gibi yankılandı. Herkes, büyük bir merak, heyecan ve huşu içinde, okunacak ilk kelimelerin gönüllerine nasıl dokunacağını beklemeye koyuldu.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, inşallah…

[1] Homeostazi, bir canlının iç dengesini koruma yeteneğidir. Kelime köken olarak Yunanca "homeo" (aynı, benzer) ve "stasis" (durum, denge) kavramlarının birleşiminden oluşmuştur ve kelime anlamı olarak "aynı durumda kalmak", "denge hâlini sürdürmek" demektir.

Biyolojide homeostazi, canlıların dış çevredeki değişimlere rağmen, iç ortamlarını sabit bir dengede tutmalarını ifade eder. Bu süreçte beden sıcaklığı, kan şekeri düzeyi, sıvı-elektrolit dengesi, kan basıncı gibi birçok yaşamsal faktör sabit aralıkta korunur.

Homeostaziye Örnekler:

  • İnsan vücudunun ortalama sıcaklığı 36,5-37°C arasında korunur. Örneğin hava sıcaklığı yükseldiğinde terleyerek vücut ısısını düşürmeye çalışır, hava soğuduğunda ise titreme yoluyla ısı üretir.
  • Kan şekerinin dengelenmesi homeostatik bir mekanizmadır. Yemek sonrası insülin salınımı ile kan şekeri düşürülürken, uzun açlıklarda glukagon hormonu devreye girerek kan şekerini yükseltir.
  • Su dengesi için böbreklerin çalışma düzeni de homeostaziyi sağlar. Vücut sıvı miktarını sabit tutmak için böbrekler idrar miktarını artırıp azaltabilir.

Homeostazi, canlıların yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için gerekli olan iç denge mekanizmasıdır. Bedenin tüm organları ve sistemleri bu dengeyi korumak için iş birliği içinde çalışır.

[2] Mucize, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlarının “ihlali” değil, Allah'ın o kanunlarını nasıl kontrol ettiğini ve gerektiğinde farklı bir düzende tecelli ettirebileceğini gösterir.

Bilim, doğa yasalarının gözlemlenebilir ve tekrarlanabilir olaylarını inceler. Mucizeler ise bilimsel olarak açıklanamaz; çünkü doğa yasalarının olağan işleyişinin dışında gerçekleşirler. Ancak bu, mucizelerin tabiat kanunlarını “ihlal ettiği” anlamına gelmez. Mucizeler, tabiat kanunlarının yaratıcısının o kanunların işleyişine farklı bir şekilde müdahale ettiğini gösterir. Örneğin, bir mucizenin bilimsel açıklamasının olmaması, onun “mantıksız” olduğunu değil, mevcut tabiat kanunlarının ötesinde bir kaynağa işaret ettiğini gösterir.

Mantık açısından; tabiat kanunları, yaratıcı tarafından konulan bir düzen ise, yaratıcı bu düzenin üzerinde tasarrufta bulunabilir. Mucizeler, bu tasarrufun bir yansımasıdır. Bu, mucize kavramını mantıklı bir zemine oturtur, çünkü mucizeler “kaotik” ya da “nedensiz” olaylar değildir; aksine, yaratıcı bir iradenin gücünü sergileyen bilinçli olaylardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum