
Muhammed Numan ÖZEL
Risale-i Nur Dersi-1
Risale-i Nur hizmeti, herhangi bir cemiyetin dar daireli bir faaliyeti, bir hevesin mahsulü veya nevzuhur bir cereyan değildir. Belki, şems-i saadetin 1400 sene evvel Arabistan çölünde doğan nurundan, bu karanlık ve müşevveş asırda parlayan bir şua-yı Kur’anîdir. Bu hizmet, bir iman ve Kur’an hizmetidir ki, en temel maksad “rıza-yı ilahidir.” [1]
Okunan dersler, mütalaalar, müzakereler ve talimlerde en temel maksadımız da budur. Bir iman hareketidir bu hizmetimiz. Tesanüt, ittihat, ittifak bu yolun temel harcıdır. Bu sebeple uhuvvetin tesisi, nur talebelerinin irtibatı çok ehemmiyetlidir. Bir araya gelerek yapılan derslerin de bir gayesi budur.
Uhuvvet ve ihlâsın temel manasına, gayesine hizmet edip uhuvvet ve ihlâsın “sırr-ı uhuvvet ve sırr-ı ihlâs”a inkılab etmesinin aracıdır. “Sırr” bu manaların levh-i mahfuzdaki hakikatini yakalamaktır. Bunun için en kuvvetli bağ olan uhuvvetin şuurla idraki, ihlâsla tatbikinin bir ibadet edâsıyla ihya edilmesi şarttır. Zaten bu manalar nevzuhur bir şey değil Rasulü Ekrem’in (asv) sünnet-i seniyyesidir.
“Mesleğimizde en mühim esas, ihlâs, takva, tesanüttür. Halisen livechillah çalışmaktır. Enaniyeti bırakmak, şahsî menfaati düşünmemektir. Unutulmamalı ki bu hizmet-i imaniyede, her şey rıza-i İlâhî hesabına bakar. O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.”[2] (Lem'alar, 20. Lem'a – İhlâs Risalesi)
Derslerimiz, ihlas ve uhuvvet hakikatlerinin talim ve terbiye sınıfıdır. Bir elimizle kitap okurken diğer elimizle de ihlas, uhuvvet manalarını tutmalıyız. Sohbetler, arayıp hal hatır sormalar da bunun vesilesidir.
Derslerimiz sadece müzakere ve mütalaa sahası değildir. Sadece ilm-i irfan olarak görülürse ülfet başlar. Derslerde, ihlas hizmet eder, ilim kendini belli eder, tevazu arz-ı endam eder.
Cemiyete bakarak İslâmiyeti anlamak ve anlatmaktan ziyade ders ve talimlerimizdeki hakikatlere bakarak o sağlam esasların tatbiki ve şuuruyla iman etmenin, ihlâsla muamelenin eğitim alanıdır.
“Biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.[3]” ifadesini düstur edinen nuranî bir zemindir.
Bu zamanda, cemaatin ehemmiyeti pek ziyadedir. Cemaatteki bir şahs-ı manevî, ferdî kahramanlıkları geride bırakır. Bu sebeple hizmete ciddi devam gerekir.
“Şahsî dehalar ve harekat, cemaatın şahs-ı manevisinin icraatına mağlup düşmüş bir zamanda”[4] ne kadar kabiliyetli olsa da, şahs-ı manevînin dehasına karşı mağlup olabilir.
Buradan anlaşılıyor ki ders halkaları bir cemaat ruhu meydana getirir; bu cemiyet-i nuraniye, şahs-ı manevînin teşekkülüyle sırr-ı tesanüdü tahakkuk ettirir.
Bu hakikat her adımımızda kulaklarımızda çınlasa sair İslami hareketler de Risale-i Nur Külliyatı’nın ehemmiyetini anlayıp ondan istifade etmeye çalışırlar. Çünkü Risaleler Nurcuların tapulu malı değildir. “Mal-i umumidir.” Bazı nur talebelerinin yanlış tutumları bir nevi inhisar zihniyeti oluşturup “Bu Nurcuların kitabı” algısını oluşturmuştur.
Risale-i Nur sohbetlerinin her birinde, şahsımızdaki ve toplumdaki eksik ve hatalı anlayış ve tatbiklerin ikmal ve ıslahının hemen hepsinin birden tamir ve tadilatını beklemek acelecilik olur.
Takdir edilmeli ki tamir zordur ve zaman alır. Bu sebeple her ders, duvara konulan bir tuğla, oradaki her muhabbeti uhuvvet harcı görmek bu babda doğru olan bir yaklaşımdır. Bu sebeple bilinir ki ağır işler, zaman alır.
Sohbetlerde yeri gelir birebir derslerle ferdî eğitim, yeri gelir umumi ders ile genel talim olur. Yeni kişiler dâvet edilir. Onlar, gördükleri bu samimî havaya meftun olurlar. Yenileri derslere bağlayan şey ilgi ve alakadır. Bu sebeple yenilerle ilgi alaka çok mühimdir.
İlk zamanlarda okunanı anlamamalarına rağmen o samimiyete hayranlıkla bir süre devam ederlerken zamanla okunanı anlamaya başlarlar, bu durum bir süre sonrasında karşımızda Risale-i Nur Hizmetinin kutsiyetini anlayan şuurlu, hoşgörülü bir nur talebesi olacaktır.
Risale-i Nur sohbetlerinin en dikkat çeken vasıflarının başında ihlâs, uhuvvet ve samimiyet gelmektedir. İnsanların gönlüne girmek hizmette çok mühim bir kilit adımdır. Gönüle girmeden ne kadar ilim verilmeye çalışılırsa çalışılsın tam tesir edilmeyecektir.
Yani dersler, sadece malumatı artırmak için değil; kalbî tahassüs, ahlâkî tekâmül ve İslamî kardeşliğin tahkimi için bir vesiledir.
İhlâs, bir rûhtur; o ruh gitse cesed kalır. Samimiyet, bir nurdur; o nur sönse, okunan tüm manalar karanlık kalır.
Derslerde yeni gelenlerin gönlünü bağlayan da işte bu samimiyet, bu halis niyet ve bu şefkat-i imaniyedir.
Netice-i kelâm: Derslere iştirak, ruh-u Nebevî’den süzülen bir sünnet-i seniyyedir. Rıza-i İlâhî için yapılan her ders, bir ubudiyet, bir tefekkür, bir tahassüs, bir muhabbet, bir mekteptir. Ve her bir nur talebesi bu mektepte bir talebe-i ulûmdur. Ama gurura, ucbe, riyaya girmeden kapı aralamadan. Her birimiz bu mektepte birer talebeyiz. Fakat hiçbirimiz ne ilimle, ne faziletle, ne meziyetle değil; ancak Rabbimizin lütfuyla bu meclislerdeyiz. “İhsan-ı ilahi olarak” tabirini unutursak kendimizi kibriyalık yolunda buluruz hafazanallah. Arada çok ince bir çizgi var. Ya ipten düşüp helâk oluruz ya ip üstünde kalır kurtuluruz.
Cenâb-ı Hak bizleri bu ders halkalarında, ihlâs ve uhuvvet içinde, rıza-i İlâhî yolunda daim eylesin. Kalblerimize sadakat, lisanımıza hikmet, nazarımıza ferâset ihsan buyursun. Âmin.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.