Mustafa ORAL
Hapishaneye Adalet Doğmuyor Nazif
Afyon Hapsinde
1948 yılının Ocak ayında Bediüzzaman tutuklanarak Afyon Hapsine konulur. Afyon, Isparta, Konya, İstanbul gibi şehirlerdeki talebeleri de Afyon Hapsine getirilir. İnebolu’da da hareketli saatler yaşanır. İnebolu ve çevre ilçelerden gelen askeri birlikler şehrin bütün çıkışlarını tutar. Her sokak başında jandarmalar nöbet bekler. Nur Talebelerinin evleri basılır. 6 Aralık 1948 tarihinde Nazif Çelebi hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılır. Afyon Hapsinde gayr-i mevkuf olarak yargılanır. Bilahare tutuklanır.
Oğlu Selahâddin Çelebi o günlerde bir bebek beklemektedir. Ayrıca baba ve oğul olarak hapse girmeleri halinde maddi olarak zor durumda kalacaklardır. Selahâddin bunları düşünerek savcılığa tevilli, yoruma açık bir ifade verir. “Bediüzzaman’ın talebesi misin?” şeklindeki soruya sessiz kalır. Ne evet, ne de hayır diyebilir. Savcılık tutuksuz yargılanmasına karar verir. Bilahare savcı, babasına karşı önyargısı yüzünden tutuklama kararı verir. Selahâddin’in çelişkili ifadesini öğrenen Nazif çıldırır.
“Sen nasıl olur da kahramanca, “Evet bütün dünya duysun ki ben Bediüzzaman’ın talebesiyim” diyemiyorsun. Bir de Nazif’in oğlu olacaksın. İsmin tarihe nasıl Zübeyir Gündüzalp ile yan yana geçecek. Git ifadeni düzelt. Ben Bediüzzaman’ın talebesiyim diye haykır. Yoksa seni evlatlıktan silerim…”
Üstad araya girer. Yoksa Selahâddin, Nazif’in elinde kalacaktır. Nazif, şefkatli Üstadına döner.
“Hayır, Üstad’ım, ifadesini tasrih edecek!”
Ah Üstad’ım, sen ne güzel kahramanlar yetiştirmişsin böyle! Mesele Risale-i Nur ve tercümanı olunca sen bile duramazsın Nazif’in karşısında.
Selahâddin de böyle bir destek bekliyordur. Yüreğinde bulutlar biriktikçe birikmiştir. Savcının karşısında sonucu idam da olsa Bediüzzaman’ın talebesi olduğunu söylemediği için ölecek haldedir. Hemen Savcılığa gider ifadesini düzeltir.
Afyon Hapsinin şartları Denizli’ye göre daha ağırdır. Şiddetli soğuklar vardır. Denizli’de tahtakurularının saldırılarına uğrayan Nazifler Afyon’da bitlerle yorgan döşek olur. Bitler boncuk boncuk yağmaktadır. Çamaşırları kazanlarda kaynatırlar. Su üzerinde kepçeyle toplanacak kadar bit vardır. Nazif, Denizli Hapsinde olduğu gibi Afyon’da da bütün sıkıntılara rağmen hizmeti sürdürür.
Üstad’a zindanı zehir etmek
Üstad altmış kişilik koğuşta tek başına kalır. Soğuk ve yalnızlıktan başka bir de zehirlenme musibetiyle mücadele etmektedir. Ziyaret yasaklanır. Selam verenler falakaya yatırılır. Kahraman Nazif bir yolunu bulur, ziyaret eder. Kışın en soğuk olduğu günlerin birinde Üstad’ın koğuşuna gelir. Üstad acılar içinde kıvranmaktadır. Yüzü simsiyah kesilmiş, dudakları çatlamıştır. Zehirlendiğini anlar. Hemen kaldırır. Zehrin tesirini kırmak için hareket ettirmeye çalışır. İhtiyar, zayıf, çaresiz Üstad, Nazif’e sarılır.
“Ben çok perişan durumdayım. Seni Allah gönderdi...”
Nazif kendisini tutamaz, ağlar. Üstad biraz kendine gelir. Nazif, Üstad’ın koğuşunu çekip çevirir, yerleri süpürür. Zaruri ihtiyaçlarını giderdikten sonra ayrılır. Üstad vefaya vefa ile karşılık verir. Bir mektupla “Aziz Sıddık çok halis, çok eski kardaşım ve hizmet-i Kur’âniyede çok fedakâr arkadaşım Ahmet Nazif” diyerek sadakatini takdir eder.
“Hiç hayatımda görmediğim ve her gün ondan vefatımı beklediğim bu semli, pek ağır ve sıkıntılı hastalığımdan kalben diyorum ki: Ben ölsem çok Hüsrevler, Tahirîler, Nazifler gibi benden daha kuvvetli kardeşlerim kalıyorlar. Bana ihtiyaç kalmadı.”[1]
Varisim ol Nazif
Hapis sıkıntılıdır. Görünüşte azaptır. Fakat müminin başına gelen her şeyde elbette hayır vardır. Böyle sıkıntılı günlerden birinde Üstad, Naziflerin de olduğu bir ortamda varisi Nur Talebelerine mektup yazar.[2]
Medresetüzzehra şakirtleri
Nazif, Üstad’ın yanında kıymetli olduğu gibi seçkin talebeleri nezdinde de değerlidir. Birçok mektupta o güzide isimlerle yan yana durur. Bir mektupta Tahirî, Sungur, Ceylan, Ziya, Bayram, Zübeyr gibi Nur Kahramanlarıyla Üstad adına şakirtlerin bayramını tebrik eder.[3] Bir başka mektupta da aynı isimlerle beraber Mesnevi-i Nuriye Risalesinin basımıyla ilgili bütün Nur Talebeleri bilgilendirilir.[4] Her iki mektupta da Nazif ilk sıradadır.
Sen aşkın hangi makamındasın?
Nazif, Üstad’ın makamını bilmektedir. Asrımızda eşi, benzeri yoktur. Olsa olsa Geylani ile tartılır. Bir gün kalbindekini çıtlatır.
“Üstad’ım sizin makamınız mı, Geylani’nin makamı mı daha ileridir?”
İlahi Nazif, bu kadar sıkıntı içinde hâlâ sen cennetteki makamları mı düşünüyorsun? Helal olsun sana…
Üstad sessizleşir. Birkaç dakika sonra cevaplar.
“Ben eskide Risale-i Nur’un hizmetinde tezahür eden bütün harikaları onun (Geylani) silsile-i kerametinden biliyordum. Fakat şimdi anlıyorum ki, bütün onlar Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin silsile-i kerametindendir… Ve eskiden ben manen ondan (Geylani) ders alıyordum. Şimdi ikimiz beraber diz dize aynı dersi alıyoruz.”
"Tamam Üstad’ım, taş gediğine oturdu."
Hapishaneye adalet doğmuyor
Zorlu bir tutukluluk sürecinin ardından mahkeme kararını verir. Somut bir delil olmamasına rağmen kanaat-i vicdaniyeyle Bediüzzaman 20 ay, Nazif’in de içinde bulunduğu yirmi talebesi “Risale-i Nur’u çoğaltarak yayılmasına yardım ettikleri ve böylece suçun işlenmesini kolaylaştırdıkları için” altışar ay hapse mahkûm edilir. Birçoğu tutuklu kaldıkları günler cezaya mahsup edilerek hapisten çıkar. Fakat Bediüzzaman, Ceylan Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp, Nazif Çelebi, Selahâddin Çelebi ve İbrahim Fakazlı bir süre daha kalır. Nazif de diğer mahkûmlar gibi bir dilekçeyle Temyiz Mahkemesine başvurur.
“Bana verilen hüküm, tamamen müstenitsizdir ve kanunsuzdur ve delilsizdir. Ben bu ithamların cevabını Denizli’de verdim ve beraat ettim. Ondan sonra benim bu babta faaliyetime dair ne evlerimizde ne de ticarethanelerimizde yapılan aramalarda ve ne de soruşturma ve duruşmalarda delil ıtlakına seza hiçbir şey bulunmadığı halde verilen hükmün mucip sebeplerini anlamakta ızhar-ı acz ediyorum.
Evet, ben elhamdülillah Müslümanım, ehl-i hak ve hakikatı severim. Dinimize hizmet edenlerin meclubuyum. Feyz-i ilminden istifade ettiğim büyük âlim ve din Üstad’ı Bediüzzaman Hazretlerine de çok fazla hürmet ve muhabbetim vardır. Bunu iftiharla söylemekten daha tabii ne olabilir? Fakat bir insanın mahkûm edilmesi için bir hakikat sevgisine malik olması bir sebep teşkil edebilir mi? Hükmü veren hâkimler bana mahkûmiyet kararı verirken vicdanlarının hangi sesine uyarak bizi mahkûm edebilmişlerdir?
Yüksek Yargıtay'dan bu sırf zanna dayanan mahkûmiyet kararının bozulmasını ve adaletin tecellisini dileyerek bekliyorum.
Afyon Cezaevinde mevkuf
İnebolulu Nazif Çelebi”
Gecikmeli de olsa Temyiz kararı gelir. “Bediüzzaman Said Nursi, Denizli’de aynı suçtan beraat etmiş, Denizli mahkemesinin kararı hatalı da olsa temyizin tasdikten geçen bir dava tekrar taht-ı muhakameye alınamaz.” diyerek kararı esastan bozar. Bunun üzerine bütün maznunlar tahliye olur.
***
Daha fazla bilgi için İnebolu Nur Talebelerini anlattığımız Hiçbişey yayınlarından çıkan “Kuzey Işıkları: İnebolu Nur Kahramanları” isimli kitabımıza bakabilirsiniz.
https://www.kitapyurdu.com/kitap/kuzey-isiklari-inebolu-nur-kahramanlari/654956.html&publisher_id=10964
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.