Şahin DOĞAN
Mustafa Öztürk’ten Said Nursi’ye iftira yağmuru
Mustafa Öztürk yine yapacağını yaptı. FETÖ bahanesiyle insafsızca ve acımasızca Bediüzzaman Said Nursi’ye ve Risale-i Nurlara iftira attı. Gülen’in ilham kaynağı olarak Risale-i Nurları gösterdi ve Said Nursi’yi “duygu sömürüsü” yapmakla hatta Kuran’ın ayetlerine keyfi bir şekilde “ayar vermekle” suçladı.
Hatırlarsınız belki, bu köşede değişik vesilelerle işlendiği üzere daha önce Said Nursi merhumun “Sikke-i Tasdik-i Gaybi”si için “saçmalamak” ifadesini kullanmıştı. Ve zaman zaman daha da ileri giderek merhum Bediüzzaman’ı “Hıristiyan aşığı” olarak göstermeye çalışmıştı. Onun düşünsel hal-i pür melalini bu sütunları düzenli takip edenler çok iyi bilir onun için tekrar etmeyi lüzumsuz görüyoruz. İşte yeni çıkacak kitabında yer alan ve resmi Facebook sayfasında iftiharla sunduğu o ifadeler:
“…Said Nursi'nin "ayet öyle değil de şöyle olsa daha iyi olurdu" şeklindeki ilginç yorumu hakkında, yeni kitabımızdan: "...Gülen'in abartılı tevazu retoriğiyle şişkin egosunu tatmin ettiğini ve övülme ihtiyacını karşılamak için alçakgönüllülüğü yem olarak kullandığını söylemek mümkündür.
Bu taktik birçok konuda Gülen'e ilham veren Said Nursi tarafından da kullanılır. Said Nursi yakın çevresindeki insanlara karşı kimi zaman duygu sömürüsü denilebilecek tarzda "yarı ümmi", "kalemsiz", "aciz", "zayıf" bir insan olduğunu belirtir ve sık sık, "cezaevinde azap çeken Said Nursi", "Hasta kardeşiniz" gibi ifadelerle kendini zavallı biri olarak gösterir. Dini alanda ise kendisini Kur'an-ı Kerim'in hizmetine adamış değersiz bir kişi olarak nitelendirir.
Ama diğer taraftan da kendisinin Kur'an'a hizmet eden bir nefer olmak şöyle dursun, Bakara 2/25. ayetin yorumunda, "minhâ min semeratin" denilmektense, min semeratiha denilmiş olsaydı daha muhtasar ve daha güzel olurdu" şeklindeki bir ifadeyle ilahi kelama bir bakıma ayar vermeye çalışır. (Din Sermayesinden İktidar Devşirmek: FETÖ, Ankara Okulu Yayınları, s.76) (https://www.facebook.com/mustafaozturkresmi/?fref=ts)
Evet, bel altı vurmak İslamoğlu ve Öztürk gibilerinin mümeyyiz vasfı artık. Daha geçen haftalarda Yeni Şafak gazetesinde Prof. Dr. Faruk Beşer, Öztürk’ün düşünsel macerasının biricik hasılatı olan tarihselciliğin bilhassa Kur’an bağlamında ne kadar yanlış olduğunu bir dizi yazı ile gözler önüne serdi. Bu olabildiğince ilmi, ciddi ve seviyeli yazılara karşılık Öztürk’ten gelen cevaplar yine beklenildiği gibi bel altı laubalice vuruşlardı. Öyle ya görüşlerine itiraz eden herkes “tetikçi” ona göre. Bu yazılar üzerine Prof. Dr. Faruk Beşer Hoca’yı Gülen’in halis bir müridi olarak suçlamaktan hiç çekinmedi. Merak edenler o yazılara müracaat edebilir.
Gülen’in menhus tevazu retoriğini Said Nursi ile irtibatlandırmak ve Gülen üzerinden Said Nursi’yi vurmaya çalışmak bu bel altı vuruşların en tipik ve aynı zamanda en adice olanı. Bunun ne kadar abes bir ilişkilendirme kurnazlığı olduğunu -defalarca yazıldığı için- söylemeye hacet yok sanırım. Sevenleri tarafından “maneviyat aleminin sultanı” ve bazı muhalifleri tarafından ise “günümüzde bir Asr-ı Saadet Müslümanı” olarak takdir edilen ve en azılı düşmanlarına bile hakkını helal ettiği halde “beni hodbinlik ile (gösteriş yapmakla) itham edene hakkımı helal etmem” [1.Şua, Envar Neşriyat, s. 686] diyen bir din mazlumuna bu çirkin sıfatları reva görmek hangi ilim ile, hangi etik değer ile, hangi edep ile bağdaşır! Farkındayım, bu sözler onun için herhangi bir anlam ifade etmiyor.
Akl-ı selim ile verilmiş dostane her cevaba dudak büken, hatta cevapları bile okumaya tenezzül etmeyen, daima üstten bakan, akademinin verdiği nefsani özgüveni karşısındakiler için yıkıcı bir silah olarak kullanan ve aslında egosu tavan yapmış zevatın bizzat kendileri oldukları gerçeğinden habersiz yaşayanlar için dünyanın en ikna edici yanıtları dahi fayda vermez. Kararlarını çoktan vermişler, geriye sadece infaz etmek kalmıştır çünkü.
Öztürk “keşke Sayın Beşer vaktiyle “müctehid” olarak ilan ettiği FETÖ elebaşının fıkhını anlama çabasının binde biri kadar da bizi anlamaya çalışsaydı” diyor. Demek yanlış anlaşılmaktan hayıflanıyor. Keşke siz de Rudi Paret gibi tescilli bir İslam düşmanını anlama çabasının binde biri kadar Said Nursi’yi anlamaya çalışsaydınız! demek en tabii hakkımız değil mi? En azından Risale-i Nur’un merkezi kavramlarından biri olan “Tahdis-i Nimet” üzerinde azıcık düşüneydiniz! O zaman anlardınız Said Nursi’nin mezkur ifadelerle neyi kastettiğini.
Kendisiyle yaptığımız bazı yazılı tartışmalarda daima “muradımı anlamıyorsun”, “sözün akışı öyle değil”, “baş ve sonunu kaçırıyorsun”, “tetikçilik yapıyorsun” diyerek hayıflanırdı. Bunu kendi nefsi için sormakta bir sakınca görmüyor ama söz konusu Bediüzzaman olunca böyle bir “etik kuralı” hatırlama gereksinimi bile duymuyor. Said Nursi’nin ifadelerinin ardında saklı duran muradını anlamak için zerre miskal olsun bir çaba sarf ettiniz mi? Etmediniz çünkü amacınız üzümü yemek değil bağcıyı dövmek.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.