Vehbi KARAKAŞ
Müstehcenlik zulmü ve gerçek kapkaççılık
Dün arabamın radyosunda bir hoca efendinin konuşmasına rastladım. Diyordu ki: “Bu aziz mübarek Ramazan ayında sadece ağzınıza oruç tutturmayın. Elinize-ayağınıza, dilinize-dudağınıza, gözünüze- kulağınıza ve bütün organlarınıza da oruç tutturun. İşte o zaman orucunuz tam ve kamil oruç olacaktır.”
Bu sözü yerden-göğe kadar haklı ve doğru bulan bir kişi olarak ben de buna ilaveten şunları söyledim:
Herkes böyle söylüyor da insanların gözünden girip bütün latifelerini söndüren, maneviyatlarını kırıp geçiren müstehcen zalimlere, giyindikleri halde giyinmemiş olanlara ve müstehcen zalim yayınlara kimse bir şey söylemiyor. Gözünü kapat, diyen çok, ama göz katillerine bir şey diyen yok. Allah da gözünüzü kapatın, demiş, ama göz katili olabilecek durumdaki kadınlara da: Siz de ırzınızı, namusunuzu, avret yerlerinizi kapatın, koruyun, süsünüzü ve cazibenizi göstermeyin, (1) buyurmuştur.
Suriye’nin, Myanmar’ın, Gazze’nin, Kandil’in zalim ve katillerinden herkes dert yanıyor, herkes onlara beddua yağmurunu yağdırıyor da yanıbaşımızdaki, gözümüzün önündeki zalimleri kimse görmüyor. Onların pervasızlığına kimse aldırmıyor.
-Kim onlar?
-Müstehcenler. Giyindikleri halde giyinmemiş olanlar. Müstehcen kılık ve kıyafetleriyle, bıçaklı-bacaklarıyla ehl-i imanın imanına saldıranlar. (2) Tesettürsüzler, Kur’an’ın ve Rasulullah’ın belirlediği avret yerlerini örtmeyenler. Vücut güzelliklerini, zinetlerini ve cazibelerini teşhir edenler.
Bunları niçin söylüyorum? Böyle bir yazıyı kaleme almaya neden kendimi mecbur hissettim?
Geçtiğimiz Ramazan ayında meşhur bir otelde bir iftara davet edilmiştik. Oruçluyuz, iftar yakın, arabamdan indim. Bir kısım kadınların da arabalarından inip otele yöneldiklerini gördüm. Onlar da galiba bir başka grubun iftarına davet edilmişlerdi. Ama sanki iftara gitmiyorlardı; sanki aylardan ramazan ayı değildi, sanki yatak odasını henüz terk etmemişlerdi. Sanki podyuma çıkmışlar ve sanki soyunma yarışmasına katılmışlardı. Düşündüm. Acaba bu kadar serbestliğe bunların hakkı var mıydı? Benim gözlerimi kapatmamı isteyenlerin bunlara söyleyecek sözleri yok muydu?
Kendi kendime söylendim: Allahım, bunlar İslamiyet’in bu kadar cahili mi? Allahım, bunlar Seni hiç tanımadılar mı? Senin varlığını hiç hissetmiyorlar mı? Hiç mi bunların Kur’an bilgisi ve kültürü yok? Yoksa bunlar ülkemize gelmiş turistler mi? Kaldı ki turistlerde bu ülkede böyle gezmiyorlar. Yoksa bunlar kasden ve inadına mı böyle yapıyorlar? Neden bunlarda hayanın ve utanmanın eseri yok? Neden bunların Ramazana ve Müslümana saygıları yok? Yoksa bunlar, bütün erkekleri kadın mı görüyorlar? Yoksa bunlar, Allah’ın kameraman melekleri tarafından kaydedildiklerinin farkında değiller mi? Yoksa bunlar Allah’ın yasaklarını çiğnemekten bir gün çok çok çok çetin bir hesaba çekileceklerini hesaba katmıyorlar mı?
GERÇEK KAPKAÇÇILAR
Bir zamanlar söylemiştim. Kapkaççı diye üç-beş tane çocuğun gırtlağına yapışıyorlar. Çanta kaçırdı diye. Asıl kapkaççıları görmüyorlar. İşte onlar bu müstehcenler. Çünkü bunlar insanların ahlakını, imanını, dinini kaçırıyorlar, millet evlatlarının dinden ve imandan uzaklaşmalarına sebep oluyorlar ve onları ahlaksız yaşamaya ve aldatmaya yöneltiyorlar. Bunlar Suriye’nin, Myanmar’ın, Gazze’nin katillerinden daha büyük cürüm işliyorlar. Çünkü o eli silahlı ve bombalılar, insanları öldürüyor, onların öldürdüğü insanlar şehid olup cennete gidiyorlar. Ama bunlar, yani insanların imanını, ahlakını ve maneviyatını çalanlar, insanları cehennemin yakıtı haline getiriyorlar.
Bu sözlerimle kapkaççı çocukları, masum göstermeye çalışmıyorum. Kapkaççılık, haksızlık ve ahlaksızlıktır; ama bundan daha büyük bir yaramazlık müstehcenlerin kapkaççılığı ve görüntüleridir, diyorum. Ben müstehcenlerin düşmanı değilim, onların müstehcenliklerinin ve ahlaksız görüntülerinin düşmanıyım. Bu çıkışlarım, onlara düşmanlığımdan değil, onlara ve onlar yüzünden cehenneme düşecek olanlara şefkatimdendir.
Ben, her Müslüman’ın “iyiliği emir, kötülükten sakındırma” gibi boynunun borcu olan bir görevi tebliğ etmeye çalışıyorum. Çünkü Kur’an, içinizden birileri çıksın, hayra çağırsın, iyiliği emr etsin, kötülükten sakındırsın.” (3) diyor. Müstehcenliğin, açık-saçıklığın, tesettürsüzlüğün tahribatı, zararları çok büyük.
Gerek hükümetimiz, gerek âlimlerimiz ve gerekse halkımız bu konuda üzerine düşeni yapmakta geç kalmamalıdır. Hükümetimiz, demokratik müeyyidelerle, alimlerimiz kelamı ve kalemiyle, halkımız da hiç olmazsa kalbindeki nefretiyle ve acıma hissiyle bu münkere demokratik tepkisini göstermeli, ve hep beraber cehenneme akan trafiği durdurmalıyız.
EN BÜYÜK MUSİBET, DİNE GELEN MUSİBETTİR.
Oğlu, kardeşi ve kocası şehid olan kadın tabuta sarılmış ağlıyor. Hak veriyorum. Dayanılması zor bir acıdır. Allah hiç birimize bu acıları yaşatmasın. Bu acıları bu millete yaşatanları nefretle, lanetle ve şiddetle kınıyorum. Şehitlerimize rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyorum.-Ama dinimiz, ahlakımız ve namusumuz ölüyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Halbuki Üstad-ı Muhterem, en büyük musibet ve zararlı musibet dine gelen musibettir, (4) demiş. Dinimize gelen musibete aldırmayışımızdan dolayıdır ki anarşi ve terör belasıyla baş başa kalmışızdır.
NEDEN DİNE GELEN MUSİBET EN BÜYÜK MUSİBETTİR?
Çünkü erkeğiniz bir teröristin kurşunuyla şehadet şerbetini içerek gittiyse, siz de sabreden ve şükreden salihlerden ve dinini yaşayanlardan olursanız cennette buluşmanız mümkün. Ama dininize gelen musibetten dolayı aldırmaz da dininizi, imanınızı ahlak ve namusunuzu kaybederseniz bir daha görüşmeniz mümkün olmayacaktır. Çünkü ahirete gitseniz de, ülkeleriniz farklı olacak. Biriniz cennette, biriniz de cehennemde olacaksınız. Cehennemdekiler çıkmak için hamle yapacaklar, hatta ölmek isteyecekler, onlara bu izin verilmeyecek ve şöyle denilecektir: “Siz burada böyle ebediyyen kalacaksınız.” (5)
Evet erkekler gözlerini kapatmakla, ırz ve namuslarını haramdan, zinadan korumakla görevli. Allah’ın emri bu. Ama bu emir sadece erkeklere mi? Hayır. Kadınlar da gözlerini, ırzlarını-namuslarını, avret yerlerini örtmekle, kapatmakla görevli.
Zinaya karşı belli müeyyidelerin kaldırılmasından sonra, açık-saçıklığa istendiği kadar özgürlük verildikten sonra haya ve edep darıldı gitti. Aile yuvalarında çatırdama başladı. Aileden sorumlu bakanımızın yuvaların dağılmasına engel olma, kadına şiddeti önleme çabalarını tebrik ediyorum, ama bunu yeterli bulamıyorum. Yapılması gereken, iki koldan bu operasyonu yürütmek olmalıdır.
1-Bir taraftan dinin kaide ve kurallarını bu milletin evlatlarına ta küçük yaşlardan itibaren kabullendirme faaliyetlerimiz olacak. Ki buna emr-i bilma’ruf=iyiliği emir, diyoruz.
2-Bir taraftan da münkere yani Allah’ın rızasına, genel ahlaka aykırı tutum ve davranışlara engel olma çabamız olacak. Buna da nehy-i anilmünker yani kötülükten sakındırma, diyoruz.
Basında, yayında ve internette Müstehcenlere, müstehcen yayınlara aman verilmemeli; Lut kavminin, Ad kavminin ve Pompei halkının yok olmasına sebep olan şahıslara, yayınlara fırsat tanınmamalıdır.
Allah’ın, yani dinin ahlakına teslim olmak, hürriyetin kısıtlanması değil, gerçek ve faydalı hürriyete kavuşmak demektir. Dünyanın en akıllı insanları Peygamberlerdir. Onlar, ümmetlerine bu hürriyeti hediye etmişlerdir. İnsanlık aleminin kutup şahsiyetleri sahabeler, tabiinler, tebe-i tabiinler, İmam-ı Azamlar, İmam Şafiiler, İmam Malikler, İmam ahmed b. Hanbeller, Gazaliler, Geylaniler, Nakşibendler, İmam-ı Rabbaniler, Mevlanalar, Yunuslar, Bediüzzamanlar… Hep bu hürriyeti savunmuşlar, aramışlar ve müntesiplerine bu hürriyeti hedef göstermişlerdir.
Müstehcen ve giyindiği halde giyinmemiş olan kadının günahı, bir günah değildir. Kendisine bakanların sayısı kadardır. Çünkü şerre sebep olan da onu yapan gibidir. Bir kadının zayıf omuzları bu manevi vebali ve bu ağır yükü nasıl çekecektir? Çekemeyecek ve ister-istemez ateşten çukurlara düşecektir.
Kadını ana yapan, cenneti onun ayaklarının altına koyan, ona üf demeyi bile incitici bulan, ona üf demeyi dahi yasaklayan İslamiyet’tir. İslamiyet’in kadına verdiği hakkı ve tahtı, başka hiç kimse verememiştir. Onun bu hakkını elinden alanlar ve onu tahtından indirenler ona en büyük kötülüğü yapmışlar, onu dünya ve ahiretin ateşine atmışlardır. Ona bu zulmü reva görenlerden o davacı olacak, cehennemden şu bedduayı göndereceklerdir:“Ey bizim Rabbimiz! Bizi yoldan atan, baştan çıkaran şu büyüklerimize(bize verdiğin ) azabın iki katını ver. Bunları büyük lanetine müstahak eyle.” (6)
Allah buyuruyor: Ey akıl sahipleri ibret alın! (7)
DİPNOTLAR:
1-Nur, 24/31
2-Nursî, Said, Gençlik Rehberi, 24
3-Al-i İmran, 3/104
4-Nursî, Said, Lem’alar, 2. Lem’a, 5. Nükte, 12
5-Bkz. Zuhruf, 43 / 74-77
6-Ahzab, 33/68
7-Haşr, 59/2
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.