Alaettin TAŞKIN

Alaettin TAŞKIN

Namazın manası: Özgürlüğün ikamesi!

İnsanın akıl, şuur gibi özelliklerine, yani insaniyete baktığımızda insanın var oluş amacının kâinatın gerçekliğini dile getirmek olduğunu anlıyoruz. İşte insan, insaniyetinin gereği olan bu görevini namazla yapar. Yani insanın yaratılış hikmeti, namazla kâinatın hakikatini ilan etmektir.

Kâinat, "la ilahe illa Allah" manasını ifade etmek üzere her anda baştan aşağıya yeniden yeniye çizilen bir resim tablosu gibidir. İnsan ise bu tabloya bakıp, bu tablonun ifade ettiği manaları dile getirecek özelliklerle donatılarak bu tablonun karşısına konulmuş bir seyirci, bir gözlemci gibidir. İşte insan; kâinat ve var oluş tablosunun ifade ettiği manaları, yani "la ilahe illa Allah" cümlesini bütün boyutlarıyla namazla ilan eder, dile getirir. Mesela; insan namazında sadece kâinatın yaratıcısına secde ederek, -kâinatın bir gerçeği olan- kâinatta hiç bir şeyin ilah/varlık kaynağı olmadığı hakikatini ilan eder.

İnsan; kendi özelliklerine dikkatle baktığında, kâinatın manalarını derleyip toplayan ve onları Yaratıcı'ya takdim etmek üzere kabiliyetlerle donatılmış olduğunu görüyor. Aslında kâinatın, temelde "la ilahe illa Allah" hakikatine dair ifade ettiği manaları, yani varlıkların Yaratıcı'ya karşı tesbihatları insana yüklenen bir büyük emanettir.

İnsan her gün beş vakitte kâinatı gözlemleyip, varlıkları 'okumakla'; onların ifade ettiği manaları derleyip toplayıp dergâh-ı İlahiye takdim etmek üzere namaz kılar. Yani, varlıkların manaları ve tesbihatları birer emanet olarak insana yüklenir. Tâ ki insan, bu emanetleri dergâh-ı İlahiye takdim etsin. İnsaniyet kullanım kılavuzumuz olan Kur'an’ın, "insan emaneti yüklendi", demesinin bir manası da bu olmalıdır. Yani; varlıkların ifade ettiği tesbihatı görüp okuyup, bunları birer emanet olarak alıp adresleri olan dergâh-ı İlahiye ulaştırmak görevini yapacak kabiliyetler insana verilmiş. İşte insan, emanetleri adreslerine zamanında ve en güzel şekilde ulaştırabilmek amacıyla her bir vakitte ciddi bir var oluş okuması yapıp, buradan devşirdiği manaları Yaratıcı'ya sunmak üzere namaza büyük bir sorumluluk bilinciyle koşar.

İnsan namazı terk ettiğinde, emanetleri yerlerine ulaştırmamış olur. Yani, emanete ihanet etmiş olur. Bundandır ki namaz kılmamak, varlıkların tesbihat ve ibadetlerine karşı işlenmiş bir cinayettir. Aynı zamanda; insanı kâinatın manalarını birer emanet olarak alıp ve o emanetleri dergâh-ı İlahiye takdim edecek özelliklerle yaratan Yaratıcı'nın insanı yaratma amacına karşı bir isyandır. Yine, mevcudatın ifade ettiği manaları okuyup ve bunları Yaratıcı'ya sunmakla gelişip sümbüllenmesi amacıyla kendisine verilen kabiliyetleri işlevsiz bıraktığından, o kabiliyetlere karşı büyük bir suçtur.

Demek ki namaz; insaniyetin, insani özelliklerin ikamesidir, sağlanmasıdır. Yani, insan namaz kılmakla insani özelliklerin gereğini yapmış, insaniyetin hakkını vermiş olur. Böylece, insaniyeti 'ikame' etmiş olur. İnsani özellikleri, onların gereğini yapmakla sağlamış ve korumuş olur. Hayat rehberimiz olarak Yaratıcımız tarafından görevlendirilen Hz. Nebi'nin bir hadisinde geçen, "namaz dinin direğidir" ifadesi bu manaya bakıyor olsa gerektir. Yani, namaz insaniyetin direğidir ki onu doğrultup düzelterek ayağa kaldırır.

İnsan, insaniyetiyle var oluşun manasına muhatap olur. İnsanın dini demek, bir nevi insanın var oluşun manasına karşı takındığı tavır demektir. İşte; insan namaz kıldığında, - bir ‘çadır direği’ misali- kâinatın manalarını toplayıp yüce makama doğru kaldırır. O manaları, yüce adreslerine doğru yöneltir. Böylece namaz, hem kâinatın ikamesi olur. Yani, namazla kâinatın manaları dergâh-ı İlahiye gönderilmekle o manaların hakkı verilmiş olur. Hem de namazla insani özelliklerin hakkı verilmekle insaniyet ikame edilmiş olur. Dolayısıyla namaz; mevcudatın halifesi, yani varlıkların temsilcisi ve vekili olabilecek kabiliyetlerle donatılan insanın kıvamıdır. İnsan, namazla varlıkların manalarını Yaratıcı'ya takdim etmekle insaniyetini kıvamına erdirir, "ahsen-i takvimde" olduğunu gösterir. Yani namaz kılmak; insanın, bütün özellikleriyle tam uyumlu bir şekilde kâinat orkestrasına orkestra şefi olarak katılmasıdır.

İnsan ruhu, bu dünyaya beden ve maddi yaratılış şartları içinde yaratıcısını tanıma eğitiminden geçmek üzere gönderilmiştir. İnsanın ruhu, bu dünya yaratılışında bedensiz olmadığı gibi; insan ruhuna potansiyel olarak verilen özellikler de ancak beden kalıbı içinde maddi/fiziki dünya şartlarında var oluşun manasını okumakla gelişir, terakki ve tekâmül eder. İnsan ruhuna birer tohum olarak ekilen potansiyel özellikler, bu maddi âlemde var oluşun manasını okumakla sümbüllenerek meyve vermesi içindir. İşte, insanın ruhuna takılan bu potansiyel özellikler namazla ve namazın hareketlerinin temsil ettiği manalarla sümbüllenip meyve verir.

İnsana verilen özelliklere, yani insaniyete baktığımızda görüyoruz ki bu insan sonsuzluğu ve sonsuz saadeti bulmadan bu dünyada bir cehennem hali yaşar. İnsani özellikler ebedi/sonsuz saadete tutunmakla ancak huzur bulup ferahlar. Demek ki insana verilen özellikler yalnız ebedi saadeti bulduğunda ve ona tutunduğunda ‘sorun’ yaşamazlar. İşlerine bakıp, doğruca amaçlarına yürürler. İşte, insaniyet kılavuzu olan Kur'an’ın temel kavramlarından biri olan "hidayet", bu manayı ifade eder. Yani hidayet/doğru yolda olmak, insaniyeti mutlak özelliklere sahip olan Yaratıcı ile tanıştırmak ve ancak o Yaratıcı'nın sağladığı ebedi saadetle buluşturmaktır. Yani hidayet, ebedi saadete tutunmaktır, ebedi saadette olmaktır. İnsan ile Yaratıcı arasında en yüksek ve en güzel bir ilişki olan namaz ile insani duygular ve kabiliyetler sonsuzu bulmuş ve sonsuz saadete tutunmuş olur. Böylece namaz, insanın hidayet içindeki "saadet-i ebediyesidir". İnsani özelliklerin sonsuzu bulmakla 'sorunsuz' kalmasıdır.

İnsan, sınırsız ihtiyaçları ve sonsuzluğa uzanan arzularıyla ancak kendisine sonsuzluğu ve sınırsız ihtiyaçlarını verebilecek olana bağlandığında gerçekten özgür olur. Yoksa insan, sonsuzluktan başkasıyla tatmin olmayan duygularıyla bu dünyada bir zindandadır ve bu hayat onun için bir cehennem olur. İşte namaz; insanı sonsuzluğun sahibi olan yaratıcısına bağlamakla, insanın sonsuzluğu arzulayan tüm duygu ve arzularını tatmin eder. Böylece insan; sonsuzluğu yaşamaya başlar ve sonsuzluğu yaşamaya başladığında ise ruhundaki bütün özellikleriyle, tüm duygularıyla gerçek özgürlüğü yaşar.

Mesela, üç yaşındaki bir çocuk sokağa bırakıldığında mı gerçekten özgürdür? Yoksa babasının yuvasında anasının kucağında olduğunda mı? Bu sorunun cevabını herkes kendi vicdanından alsın. İşte namazı terk etmek ve hele imansızlık, özgür yaşayacağım diye -üç yaşındaki çocuğun annesinin kucağı yerine sokağa bırakılması gibi- kendini imansızlığın zindanına atmayı tercih etmektir. İman etmek ve imanın gereği olarak namaz kılmak ise; o üç yaşındaki çocuğun sahte özgürlükle sokakta çürümesine bedel, babasının yuvasında anasının kucağında olmayı tercih etmesidir.

Demek ki hakkıyla iman edip ve o imanın gereği olarak güzelce namaz kılmak, insan için gerçek özgürlüğün ikamesidir. Yani namaz; gerçek özgürlüğü ikame etmiş, onu hakkıyla sağlamış olur. Öyle ise namaz, insanın büyük özgürlük hareketidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.