Nedret kanunu

İktisatta “Nedret Kanunu” diye bir kanun var. Bu kelime “nadir” kelimesinden geliyor. Yani kıtlık demektir. Bir başka deyişle, “Kıtlık Kanunu” da diyebiliriz. Yani, insanın ihtiyaçları sonsuz ve bu ihtiyaçları karşılayan ihtiyaç maddeleri sınırlıdır, kıttır. İşte iktisat bilimi de sınırlı olan ihtiyaç maddeleriyle, sonsuz olan ihtiyaçları optimal; yani en uygun şekilde karşılamayı öğreten bir bilim dalıdır.

Bu konuyu düşündüğümde, Üstad Bediüzzaman’ın “vermek istemeseydi, istemek vermezdi” sözü aklıma geldi. Yani nasıl ki, insana, rahat, güzel ve ebedi yaşama isteği verilmiş, o halde bu isteği tatmin edecek yer bu dünya hayatı olmadığına göre, başka bir alem olmalı ve insanın ebedi yaşama arzusunu, sınırsız ihtiyaç maddelerini o alem sağlamalıdır. Zira bu dünya sonsuz ihtiyaçları karşılayamıyor. Örneğin içimizde ölmeme arzusu var, ama biz ölüyoruz. Öldüğümüze göre, bu dünyadaki en güzel mülkler, en güzel eşyalar, en güzel makamlar ve en güzel kadınlar çok cılız kalıyor. Oysa birçok insan, bu saydığımız şeyler için adeta ölüp ölüp diriliyor. Hatta ölüp de dirilmiyor.

Yine bütün bunları düşünürken, Hz İbrahim’in (AS) “Yaratanı arama ameliyesi” aklıma geldi. Hani ilah diye neye el atsa eli boş kalıyor ya, işte bu dünyada neye el atsan elinden uçup gidiyor. Elin boş kalıyor. Hani Hz İbrahim’in (AS) o muhteşem sözü; yani “La uhubbil afilin (Ben batan şeyleri sevmem,)” sözü var ya, ne kadar çok şey anlatıyor. Bu söz aslında bir Ayet-i Kerime’dir. Ayetlerin şanındandır ki, az sözle çok şey anlatır. Deryaları, denizleri içine alan ayetler var. Tefsir etmekle bitmez. İşte bu ayet-i kerime de ne kadar çok şey anlatıyor.

O’ndan başkasına harcadığımız muhabbetler hep akim kalıyor. Sonu hüsran oluyor. O’nun adına sarf etmediğimiz zamanlar hebaen mensur boşa akıp gidiyor. O yüce Üstad ne güzel diyor, “Ömrünü baki şeylere sarf et ki, baki kalsın” yine önemli bir uyarıda bulunuyor, “Acaba sırf dünya için mi yaratıldın ki, bütün vaktini ona harcıyorsun?” Evet, kendi nefsim için diyorum, hiç arzuları bitmiyor. Hiç mevcut nimetleri görmek istemiyor. Hep öteleri istiyor. Hep daha fazlası yok mu? diye soruyor.

Hz Peygamber (SAV) bile doymak bilmeyen nefisten Allah’a sığınmış. Ya bize ne demeli? Nefsimiz bir türlü doymak bilmiyor. Hiç birimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hep günaha; gayri meşru isteklere meyilli vesveselerle boğuşuyoruz. İşte asıl cihat; büyük cihat bu. Yüce Peygamberimiz, hiç mecbur kalmadıkça savaşmamış. Hep müdafaa hakkını kullanmış. Ama böyle bir savaştan dönerken, “Küçük savaştan, büyük savaşa dönüyoruz,” diye buyurmuş. Ey yüce Peygamber (SAV) ne kadar da güzel söylemişsin. Evet sadatke ve bil hakkı natakte, hak söz O’nundur. O yüce Peygamberindir. (SAV).

Sonuçta dünyadaki en zengin varlıklar bizi tatmin edemez. Yine Üstadın dediği gibi, “Bu dünyayı deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, aklı başında insanları işba etsin ve maksud-u bizzat olsun.” Evet, Üstadım efendim. Ne kadar doğru söylemişsin. Bu dünya bütün şaşaasıyla hiçbir zaman bizi tatmin edemez. Bize öyle bir âlem lazım ki, bitmemeli, tükenmemeli, sönmemelidir. İçimizdeki “ebed” duygusunu tatmin etmelidir. Zira bu dünya bu duyguyu tatmin etmeden çok uzaktır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir,” Ebed yarasının kesin tedavisi öteki âlemdir. Bu dünyadakiler sadece pansuman tedavisidir.

O alemde “Nedret Kanunu” diye bir kanun yoktur. Zira orada “yok” yoktur. Yine Üstadın dediği gibi, “Yok yok olunca var olur.” Bunu elde etmek için de imanın kuvvetine, ilmin izzetine, ihlasın safiyetine halel verecek tüm fiil ve davranışlardan kaçınmamız gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum