Ahmet AKCAN
İçimizdeki Vesayet II
Nerede, nasıl, niye başladığı, hangi şartlarda terakki yahut tevakkuf ettiği bilinen bir hizmete ait seyir defteri geleceğin okunması ve planlaması açısından hayli manidardır. Bir hizmetin bidayeti kime dayanıyor (selef), kimler hangi niyetle sahip çıkıyor (halef), usulü meşru bir asıla yaslanıyor mu (felah), nihayeti nereye uzanıyor (hedef) suallerine cevap verilmeden faaliyetleri yürütmeye çalışmak beyhude yorulmakla eşdeğerdir.
Şahsiyet unsurunu zedeleyip nurlu hizmetin tevakkufuna sebebiyet veren, keyfiyeti öteleyip kemiyeti önceleyen, nurlu eserleri okumaya“besmeleyle başlayanlar” ile “besmeleden başlayanların” mücadelesini anlatan bu makalede, içimizdeki vesayetçi anlayışın tarz ve tavırları resmedilmeye devam edilecektir. Makale kesinlikle bir zümreyi değil, yanlı(ş)bir anlayışı hedef almaktadır.
Hasta bir asra, bahtsız bir kıtaya, talihsiz bir devlete, sahipsiz bir kavme gönderilen Kur’anî reçeteyi muhtaç sinelere duyurma, aidiyetlerini kendi elleriyle imha edip“uydurma aidiyetler” arayanları durdurma, hakiki mabudlarını buldurma faaliyetlerinden başka bir şey olmayan iman hizmeti; Kur’an hakikatlerini akletmek, alevleri göklere yükselen yangında yanan bir nesli farketmekle başlar.
Mehaz itibarıyla Kur’an’a, cihaz olarak akıl ve mantığa, ikaz ve tebliğ açısından ilim ve ilhama dayanan nurlu hizmetteki yapılanma, şeyh ve mürid münasebetinde olduğu gibi dikeyine değil, kardeşlik ve arkadaşlık irtibatında olduğu gibi yatayına olması lazım gelirken, piramit tarzı hiyerarşik bir tanzim vesayetçi anlayış tarafından el altından ikameye çalışılır.
Hakkını bilmeyen ehl-i hak yüzünden müstebid ve mütehakkim olmayı ihtiyar eden vesayetçi anlayış; hizmeti geneli itibarıyla zuhurat esasıyla götürmeye çalışır. Meşvereti kendi fikirlerine meşruiyet kazandırmak, istediği kararları aldırmak üzere tasdik meclisi olarak istihdam eder. Meşveret yapılıyor görüntüsü içinde “rey-i vahidi” ve keyfiliği esas alır.
Eserlerde geçen hakikatlere ait kavramları kendi arzu ve fikrine göre doldurur. Hiçbir şeye itiraz etmemeyi sadakat nişanesi, hiç konuşmamayı ihlas semeresi, birlikte sessiz durmayı uhuvvet emaresi olarak vasıflandırır.
Düsturlara uyma yerine, düsturlardan yanlışlarına kılıf bulmayı/uydurmayı iyi beceren vesayetçi anlayış tek tipçidir. Mütenevvi renkleri ve farklı ahenkleri ilahi varlığın belgeleri (ayetleri) olarak görüp beğenme/sevinme yerine, insanları tek tip ve silik bir şahsiyet, tek renk ve aynı ahenk sahibi olmaları konusunda ısrarcı davranır.
Akıl ile dirayeti değil kavil ile rivayeti önceleyen vesayetçi anlayış; hissi dindarlığı ilmi dindarlığa, hissi hareketlenmeleri fikri faaliyetlere, nakletmeyi akletmeye tercih eder. Cemaat ferdlerini tefekkür ve marifete sevk etmeyi öteler, maziden hatıralarla, istikbalden müjdeli haberler ile şevke getirmeyi önceler.
Hali anlamak için maziyi sorgulamayı ihanet, atiyi planlamayı lüzumsuz bir gayret ve faaliyet kabul eden vesayetçi anlayış; fikri olarak istibdada, hissi olarak tahakküme meyyaldir. “Burayı böyle anlıyorum, böyle midir” yerine “burası böyledir; burada şu mu demek isteniyor yerine, burada bu deniliyor” tarzı kesin ifadelerle manaya noktayı kor, yeni anlamların istihsaline mani olur.
Akla izafeten Hakîm ismine, kalbe nispeten Rahim vasfına yaslanan hizmet hakikatini sadece Rahim isminin iktizası ile yürütmeye çalışır. Düşünen insanları hizmet için en büyük bir imkân olarak görmez. Atıl akılları düşünmeye sevk edip aktif ve baliğ kılmayı hedeflemez.
Seçkincidir vesayetçi anlayış. Hizmeti insanlar arasına yayma yerine istediklerini hizmete almayı tercih eder. Gelecek noktasında “ehl-i hizmet” vasfını gör(e)mediği insanları çok basit bahanelerle hizmetin dışına atmakta herhangi bir tereddüt göstermez.
Gelenekçi ve statükocudur vesayetçi anlayış. Kendilerinden icazet almadan, “sadakat ve bağlılık” yemini etmeden, hizmet denilen şerefli yüke omuz vermek isteyenleri sevmez. Zaman ve mekân unsurlarını dikkate alıp hizmet düsturlarını kendi içinde yenilemez ve yeniden elemez.
“Gönüllü hizmet” tarzını “gönlüne göre hizmet” sanan, hizmeti emirlik ve ağalık olarak icraya çalışan vesayetçi anlayış; “umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylür’rahatı” kolay kolay terk etmez.
Hürriyet-i fikre serbesti-i kelâma erişen, kendi içinde hak ve adalet şuuru gelişen, davanın ulviyet ve kudsiyetine yetişen kafaları hür, kalpleri hür, lisanları hür insanları istemez. Feraset kabiliyeti olan müstakil fikirleri istihsale müstaid, cemaat ile çalışmaya muntazır, riskten kaçan değil ölçüp hesaplayanların varlığından hazzetmez.
Tebliğ ve irşatta denge unsuruna önem vermez. Eserlere muhatap olup “nurcu” olmayı ululuk değil, kulluk ve büyük bir sorumluluk olduğu gerçeğine dikkatleri çekmez. Daimi ve manevi istikamet için nur-nar, cennet-cehennem, teşvik-tehdit gibi vesilelerle irşadını devam ettiren Kur’anî usulü gözetmez. Bedel ödemeden ödül beklemenin yahut ödülsüz bedel ödetmenin insan fıtratına ters olduğu ve zarar verdiği gerçeğini bilmez.
Elhasıl; “sadakat ve liyakata ehemmiyet verilmeyen bir hizmette layık ve sadık olan değil, sabık ve kıdemli olan kıymet kazanır. Hakikat sabık olana değil, sadık ve layık olana içini açar içirir. Ezeli mükâfat sabık ve kıdemli olana değil, layık ve sadık olana iltifat eder. Sabık ve kıdemli olanı sadık ve layık olanın fevkine çıkaran vesayetçi anlayış hangi hizmet için olursa olsun redde müstahaktır. ”
İman rabıtasıyla kâinatın sultanına hizmetkâr olan adam başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet-i imaniyesi müsaade etmez! Başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi şefkat-i imaniyesi bırakmaz!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.