İsmail BERK
Nurani bir deha Abdurrahman Nursi
Üstadın Biraderzadem dediği, abisi Abdullahın oğlu Abdurrahman.
İdeal bir amca-yeğen profili aranacaksa, Abdurrahmanla amcası arasındaki diyalog, beraberlik, işbirliği, kabullenme ve hizmet etme ortaklığı, heyecan verici bir sevgi ve saygı örneğidir.
Abdurrahman Nursi, 26 yıl gibi kısa bir ömür sermayesine, Üstadın çok özel ve duygulu takdirini yerleştirebilmiş bir genç. Üstadın çok ümit beslediği, zihni değerlerini ve inkişaf haritalarını, geleceğe matuf hizmet arzularını onunla paylaştığı ve güvendiği bir zattır Abdurrahman.
Abdurrahman ismi, dünyamda ayrıca hisli çağrışımlar yaptıran, manası kuvvetli, Peygamberimizce (asm) tercih edilen bir isim.
Abdurrahman bin avf, bu isim halkasının serzakiri, pişdarı ve mümtaz numunesi.
Bediüzzaman,1928de yeğeni Abdurrahmanın vefat haberini aldığında, firkatin bütün hususiyetlerini ve acı hissinin bütün derinliklerini teessüri bir hal ve ıstırapla yaşar. Hayatın, Va esefa, va hasreta dediği noktadadır. Çünkü, nurani dehasını kaybetmiştir.
Doğu kültüründe, özellikle o günün terbiye kodlarında, aşırı bir itaat ve emir alma psikolojinde olması gereken yeğen Abdurrahman, amcası tarafından bir arkadaş, bir dava kardeşi ve fikirlerini paylaşıp eser çalışmalarında yaralandığı bir yoldaşıdır.
Akrabalığı, dava şuuru içinde ortak hedefe ve hizmete adamak yaklaşımı, Üstadla yeğeni arasında çok kuvvetli yaşanmıştır. Küçüklere değer vermek anlamında, yine Abdurrahman Nursi ile amcası Bediüzzamanın beraberliği, ahengi, birbirini kavrayışı, hissetme iştiyakı çok güçlü ve müstesnadır. Örnek ve etkileyicidir. Karşılıklı asil bir zeminden beslenirler.
Bu tablonun rikkatli yönleri de vardır. Rahmetli Abdurrahmanın son sekiz yılı amcasından ayrı geçer. Üstadın 1920 ve sonrası, ta 1950ye kadarki yılları, her anlamda bir kırılma, hayattan ve çevreden kopuş, zorlu dönemin meşakkat dolu yalnızlık ve muhaveresizliği ile geçer. Bu dönemde, aile fertlerinin bir çoğu ile yıllarca diyalog kuramamış, alakadar olmak mümkün olamamıştır.
Kader, umumun dava vekili, asrın müceddidi bir zatı ailesine tahsis etmemiş, ayrılığın, hasretin, ıstırabın yüklü bedellerini ulvi hislerine taşıttırmıştır. Ahirete kalmış buluşmaların en şiddetlisiyle imtihan etmiştir. Nitekim, birinci cihan harbinde Ermeni mezalimi karşısında Vandan hicret eden, Suriyeye yerleşen kız kardeşinin, Üstada gönderdiği bir mektupta Belki dünyada görüşemeyiz, ahirette görüşürüz mesajı, çok hazin ve dünya gözüyle vuslatın ertelendiğini gösteren kaderi bir kabul ve teslimiyettir.
Benzer şekilde kardeşi Abdülmecit Nursi (Ünlükul) ile yıllar yılı görüşememesi, Üstadın Vandan ayrılışı ile tarassut ve tazyik altındaki hayatı, aileyle bağını oldukça zayıflatmış, diğer yandan beşeri olan kavuşma, muhavere, ümit, hasret ve beklenti dünyasını ise derinleştirmiştir. Bunları ifade ederken, insani bir halin bütün hassasiyetlerini ve bunu beyandaki hisli asaleti, Risalelerde görmek mümkün. Buna mukabil Risale-i Nur ailesinin milyonlarca ferdi/talebesi Üstadın Abdurrahmanı, Abdülmecidi olmuşlardır. Bir çok talebesini, onlar yerine tavsif eder. Takdir eder.
Abdurrahman, Üstad için bir sembol ve çevresinde/yakınında bulunabilecekler için kriterleri belli olan bir modeldir. Üstadın ona yüklediği misyon, onunla ümitlendiği roller ve aradığı haller, bize ışık tutuyor.
Amca-yeğen, aynı zamanda hoca-öğrencidir. Üstad-talebe konumundadır. Abdurrahman, çocuk yaşta, amcası ile bir dava arkadaşıdır, bir siper müdafiidir. 16 yaşında iken amcası ile İstanbulda Çamlıcada kalır. O günler, Üstadın Rus esaretinden kurtulup, İstanbula yerleştiği, Darülhikmetül İslamiyede aza olduğu, Abdurrahmanı Vekil-i harcı tayin ettiği yıllardır.
Üstad, beraber olduğu yeğenine dünyalık para ve iaşe işini devretmiş, aldığı maaşı ona vermiş, onda tutmuştur. Zaruri masrafları dışında bütün maaşını neşrettiği kitaplara vermesini emretmiştir.
Abdurrahman, Üstadın zeki bir muhatap dediği talebesidir. Üstadın Tarihçe-i Hayatını ilk defa yazıp yayınlamıştır. Üstadın, Manevi evladı, Fedakar ve cesur bir arkadaşıdır. Deha derecesinde bir zekaya sahiptir.
Üstadla Abdurrahmanın ilişkisi, ihtiyar-genç ilişkisi ve diyaloğu için iyi bir numunedir.
Bir büyükle, amcayla, babayla, ağabeyle, yeğenle nasıl arkadaş, kardeş gibi olunabilir?
Hizmet beraberliği nasıl tesis edilebilir?
Onlar yüksek hedeflere nasıl yönlendirilir? Neler konuşulur, neler konuşulmaz?
Onlara nasıl değer verilir ve güvenilir?
Bütün bu soruların cevabına ışık tutacak yaklaşımları, Üstadın Abdurrahman Nursi ve yakın talebelerinden Ceylan Çalışkanla olan münasebetlerinden okumak mümkün.
Yeğeni Abdurrahmanla çok çarpıcı, etkileyici ve seviyeli bir muhatabiyet vardır.
Abdurrahman, aynı zamanda Üstadın birinci talebesi ve eski Saidden yeni Saide geçişin yaşandığı intibah-ı ruhi döneminin şahididir. Üstadın müşahede dünyasıyla alakadardır.
Kaderin bir teslimi ve tescilidir ki, üçüncü Saide geçişin emareleri ve inkişafları da Zübeyir Gündüzalple yaşanır.
İkisi de bilge, mütefekkir, akil ve Sadık-ı vefiy talebesidir.
Akıllı cesaretin üç kahramanı gözümün önüne geliyor. Müdebbir vasıflı, ilim esaslı o kadar da cesaret ve sadakat ehli öğrencileri. Abdurrahman, Bekir Berk ve Zübeyir Gündüzalp. Bunlar açık cephe savaşı veren talebeleridir. Toplumun içinde, mesleki yeterlilikleri olup şuurlu bir tercih ve mahviyetle, kritik zamanlarda Üstada hizmet etmeye talip oluyorlar.
Üçünün de sosyal zekasına ve Üstadın yüksek güvenine rağmen, çevreye kendilerini ihsas ettiren en ufak bir halleri yoktur. Üstada ve eserlerine aynadırlar. İçtimai hayatta, adeta hedefe odaklı birer mermi gibidirler.
Bediüzzamanın, Darül Hikmetül İslamiyede iken neşrettiği 10 eseri vardır. Aldığı maaşı, bu eserlerin neşrine vermiş ve biraderzadesi Abdurrahman da bizzat alakadar olmuştur.
Amcasına hitaben bir şiirle takriz yazar:
Bendeniz de asarındak İcaz ve metanetine dair Takrizen bu sözleri söylüyorum:
Olmasaydı ger demir mermer-isal lafzı tamam
Ateş-i kuvvet-i manaya dayanmazdı kelam
.
Buharatı çıkar ta ki semavat-ı ukule
Sehabatı bütün teşkil eder o hem
Kendi kendimize bir an için düşünelim:
Acaba hepimizin çevresinde Abdurrahmanlar var mı?
Değer verdiğimiz, ilim aşıladığımız, kariyer yaptırdığımız, Zeki, cesur, sadık ve metin yeğen/kardeş/talebe var mı?
Elbette vardır.
Eminim bunları çoğaltmak için büyük bir gayret içindeyiz.
Risale-i Nurda Abdurrahmanla alakalı bahisleri mutlaka bir daha okumayı diliyorum.
Şahsiyetli bir genci yetiştirmenin satır araları var orada.
Hülasa, şahsımıza takipçi aramıyorsak, Üstadın Abdurrahmanları yetişmeli.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.