Nurcular, Nakşiler, Kadiriler FETÖ'ye karşı ortak metinlere imza attılar
Prof. Dr. Ergün Yıldırım, FETÖ üzerinden diğer cemaat ve tarikatlere saldıranlara cevap verdi
Risale Haber-Haber Merkezi
Prof. Dr. Ergün Yıldırım, FETÖ üzerinden diğer cemaatlere karşı “küçük tanrısal” edalarla karalamalarda bulunanların ortaya çıktığını söyledi.
Kemalizm'in bile cemaatleri yasaklayamadığını belirten Yıldırım, "Şerif Mardin'in ifadesiyle tarikatlar İslam'ın sivil toplumlarıdır. Bunları reddetmek, yasaklamak ve yaftalamak sadece gerçekliği çarpıtmak ve yine gerçekliğe gözünü kapamak demektir. Bunun yerine yanlışları eleştirilmeli, içe kapalılıkları ve politikleşme tutumları tartışılmalı" dedi.
FETÖ-FEDÖ DARBECİ VE ASKERİ CUNTA SİSTEMİYLE ÖRGÜTLENDİ
Yeni Şafak'taki yazısında, Gülenciliğin kendini bir cemaat olarak topluma lanse ettiğini ancak 1970'lerin soğuk savaş şartlarında örgütlenen bir teşkilat olduğunun görüldüğünü vurgulayan Yıldırım, "Darbeci ve askeri cunta sistemiyle örgütlenerek devlet içinde devletleşen ve son hamleyi askeri darbeyle düzeni ele geçirmeye çalışan bir yapı. Bu açıdan bir FEDÖ hareketidir. Yani Fetullahçı Darbe Örgütü'dür. Ancak öte yandan toplumun bütün alanlarına sızan ve oradan devşirdiği insanları ışık evleri, yurtlar, kitapçılar, şirketler, hastaneler, üniversiteler, orta öğretim okulları gibi çok geniş ve çok farklı kurumlarda ablalar, abiler ve imamlarla örgütlenen bir yapı. Bu açıdan toplumsal alanı katı bir örgütlenmeye tabi tuttuğu görülüyor. Kapalı ve hiyerarşik bir örgütlenme bu" dedi.
GÜLENCİLER İSTİHBARAT ELEMANI TUTUMUNA SAHİP
Yıldırım, yazısını şöyle sürdürdü:
Diğer dikkat çekici taraf da bu örgüt içinde yer alanların çoğunlukla bir istihbarat elemanı tutumuna sahip olması. Ablaların üniversitelerde öğrencilerle ilgili defter tutmaları ve bilgi toplamaları bunun en bariz örneği. Ancak Gülenciliğin sahip olduğu medya ağlarının bu kapalı ve hiyerarşik yapının gayri meşru çalışma tarzını maskelemede epey başarılı olduğu görülmekte. Ayrıca çeşitli toplumsal aktörlerle kurulan ilişkiler ve onların toplumsal meşruiyet temsilinden yararlanmaları da başka önemli bir boyut.
DİĞER CEMAATLERİ KARALAMAYA ÇALIŞANLAR VAR
Gülenciliğin, bir cemaat olmaktan öte bir teşkilat tarzıyla yapılandığı ortaya çıkan itiraflarla daha da pekişmekte. Ancak Gülenciliği referans gösterip diğer cemaatlere karşı “küçük tanrısal” edalarla karalamalarda bulunanlar da ortaya çıkıyor toplumdan . Oysa cemaat, sosyolojik manada dinin özel biçimde yaşanması demektir. İslam'dan alınan ilhamla İslam belli bir tarzda yaşanıyor. Bu manada İslam toplumlarında yüzlerce cemaat var olmuştur. Her cemaat belli bir meşrebi, yolu ve dili temsil ediyor. Ürettikleri dini kültür ve pratikler topluma hayat veriyor.
Mevleviler müzik ve edebiyatla, Nakşiler ilim ve sohbetlerle, Bektaşiler nefesleriyle, Bayramiler tarımsal faaliyetlerle topluma can vermişlerdir. Cemaatlerden( tarikatları kast ediyorum) müzisyenler, bestekarlar, edebiyatçılar, alimler, dil bilimciler, liderler, ustalar, meslek erbapları yetişmiştir. Örneğin Şeyh Galip gibi bir edebiyat dehası Mevlevi geleneğinden doğmuştur.
KEMALİZM BİLE CEMAAT VE TARİKATLARI BİTİREMEDİ
Tarikat ve tekkelerin yasaklanmasıyla beraber cemaatlerin de ortadan kalkacağı varsayıldı. Kemalizm'in radikal toplum modernleşmesinde uygulanan yasakçı zihniyet en fazla cemaatleri vurdu. Ancak bitmek yerine Nurculuk ve Süleymancılık gibi yenileri doğdu. Cem evleri de (Bektaşi ve Kızılbaş geleneği) cemaatlerin yeni tarzlarla doğuşunu anlatıyor. Gülenciliğin “sapkın cemaat” olarak yıkıcılığı, tüm cemaatlere uygulanan yasakçı politikaların doğruluğunu da anlatmaz hiçbir zaman. Nasıl ki DEAŞ, El-Kaide ve Boko Haram katliamları diğer İslami hareketlerin kötü ve yanlış olduğunu anlatmıyorsa.
NURCULAR, NAKŞİLER, KADİRİLER FETÖ'YE KARŞI ORTAK METİN İMZALADI
Şerif Mardin'in ifadesiyle tarikatlar İslam'ın sivil toplumlarıdır. Bunları reddetmek, yasaklamak ve yaftalamak sadece gerçekliği çarpıtmak ve yine gerçekliğe gözünü kapamak demektir. Bunun yerine yanlışları eleştirilmeli, içe kapalılıkları ve politikleşme tutumları tartışılmalı. Sivil alanda topluma eğitim, kültür ve ekonomik destekleriyle katkılarını sürdürmelidirler.
Unutmayalım ki FEDÖ' ye karşı mücadeleye girişildiğinden beri Türkiye'de cemaatlerin büyük kısmı iktidarın yanında yer aldı ve onun politik meşruiyetini destekledi. Nurcular, Nakşiler, Kadiriler vs. ortak metinlere imza attılar. FEDÖ'nün politik taleplerine ve yine politik alanla çatışmalarına karşı tavır koydular. Gülenciler, cemaatlerin bu tavırlarına cevap vermekte gecikmediler. Medyalarında onları iktidarla işbirliği yapmakla suçladılar. Daha sonra aktörlerini, kurumlarını ve faaliyetlerini hedef tahtasına koydular. Örneğin büyük bir cemaatin vakfını ve ona destek verdiği düşünülen iş adamlarını 17- 25 Aralık darbe girişimleriyle karaladılar. Onları tutuklamakla ve mallarına el koymakla tehdit ettiler. Hâkim bir siyasal özne ve cunta diliyle konuştular.
CEMAATLER DE ANAYASAL MEŞRUTİYETLERİNE KAVUŞTURULMALI
Kırk yılın travmatik şartlarında ortaya çıkan ve darbe girişiminde bulunan bir hareketi, asırlarca bu millete ruh veren cemaatlerle beraber değerlendirmek büyük bir gaflet ve delalettir. Sonuçta Kemalist/batıcı gelenekle bütünleşen inkâr ve ötekileştirme tutumları içine girmenin manası yok. Cemaatler de anayasal meşruiyetlerine kavuşturulmalı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.