O Mahiler ki…

Hakikatın künhüne inememek… Kıyıda, çevrede yani köşede ve muhayyelde dolaşmak. Zihin dağıtıcı, beyin törpüleyici ve bakış bunaltıcı sayısız meşguliyetle avunma, teselli bulma. Mahiyet esprisinden habersiz yaşama… Bakiye değil, faniye odaklanma ve onunla anlam bulmaya çalışma. Sınırsızı ve kavranamayanı, sınırlı ve kavranan içine sığıştırmaya çalışma. Beyhude bir gayretkeşlik.

Çuvalın içine sığmayan ucu sivri bir mızrak. Geçicide ebedinin nağmesi ve hazin sesi. Yüzbinlerce tedai içinde avarece bir gezinti. Kah biyolojinin, kah psikolojinin kah felsefenin acımasız saldırıları karşısında ezilen, büzülen ve nihayet siperi terk eden bir mağlup, bir  korkak. Pascal,  onun yoldaşı, Tolstoy ve Dostoyevski arkadaşı, Mevlana sırdaşı ve hepsinden öte O, sevgilisi ve aşığı.

Sanat, çocuk oyuncağı, felsefe, gevezelikler yumağı, bilim, mahkeme duvarı, siyaset, yalan ve dolan makinası. Neye, niçin ve nasıl inanacak?  Camu, “Felsefenin nihai amacı intihar” diyor. Napolyon tarih için: “herkesin üzerinde ittifak ettiği yalanlar toplamı” diyor. Marks ve Lenin’in gözünde din: “Afyon ve uyuşturucu.” Picasso için sanat; tek kelimeyle “absürd.”

Peki bu olumsuzladıkları karşısında bizlere teklif ettikleri dünya ne? Evet teklif ettikleri dünya sadece bir hiç, bir abes ve yalınkat bir hezeyan. Hayır suç bu ecnebilerin değil, asıl suç, onları bize taşıyan, tanıtan,  benimseten yani hisarları yıkan zavallı ve pısırık müritlerin: Abidin Dino, Beşir Fuat, Tevfik Fikret, Sadık Hidayet, Halil Cibran ve daha nice müstağrip.

Ansiklopedi, akademi ve metodoloji hakikatın üzerine yığılan kalın bir küf ve pas tabakası. Zihinlerin ve beyinlerin oksitlenmesi. Düşünürler, düşünmüyor hakikatı, sanalın yani serabın peşindeler. İnsanlar, gerçeklerden bahsetmiyor, metottan, usuldan yani kıyıdan, çevreden ve afaktan bahsediyor. Tartışmalar ve müzakereler asıl üzerine değil, usul üzerine umumiyetle.  Her usul, ayrı bir asılsızlık; ve her asıl, ayrı bir usulsuzluk. Böylece mana buharlaşmakta ve hakikat, her zaman kıymetli bir cevher gibi ya da fettan bir bakire gibi esrar ve mahremiyet peçesine bürünmekte. Bu durum talihin düşünen beyinlere kurduğu hikmet dolu bir tuzak belki de.  

Öyle ya “mana, nazlı ve cilvegir” diyordu geçen asrın büyük ve çilekeş tanığı. Şair: “Heyhat o bir ince ruh bense etten bir kalıp” diyordu. Evet şair doğru söylüyor mana, ince bir ruh, biz ise etten birer kalıp ve yığın. Sözün özü, her birimiz denizin içinde fakat denizden habersiz birer balık. “O mahiler ki derya içre deryayı bilmezler.”  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum