Misafir Kalem
Öfke çölünü aşamamış adam: Emin Çölaşan
Yıllardır değişik gazetelerin sütunlarında öfkesiyle tanıdık onu…
Dindarlara ve özellikle de dini bir yaşam biçimi olarak benimseme gayretinde olan kimselere yüklemeye çalıştığı olumsuz imaj söylemleriyle… Hiç nazik davranmadı, hiç “gelin tanış olalım işi kolay kılalım” demedi, kendi toprağının dindar insanına…
Bu toprakların hamurunun medreselerin ilmiyle tekkelerin aşkıyla yoğrulduğunu görmezden gelircesine…
“Görmezden gelircesine” diyorum; biliyorum çünkü aynaya baktığında kendi varlığı gibi gerçek bir hakikatin bu toprakların en cerh edilmez hakikati olduğunu bildiğini…
Ama içine sinmiyor, sindiremiyor bir türlü…
Onun zihin haritasını, anlam dünyasını deşifre etmenin yahut tezyif etmenin kimseye bir yararı olmaz…
Çünkü kendi öfkesiyle zaten yeterince ıstırap dolu…
Zaten dayandığı gerçekler ruhundaki sonsuzluk ihtiyacını ve kalbinin derinlerindeki gerçek sorularını karşılamaya yetmiyor. Bir yüklenip onu daha da çıkmaza sokmak müminler topluluğuna yakışmaz!
Ona bir teklifim var;
Gelsin, güzel bir mekanda bir kahve tadında Said Nursi veya benzeri konularda dostça sorularını sorsun, kafasındaki muğlak meseleleri açıkça ifade etsin…
Ona tatlı tatlı, bir anne şefkatiyle cevap verecek, içindeki varoluşsal problemleri çözmeye çalışacak ve bir kardeş gibi bu büyük hakikatlerden bahsedecek insanlar var…
Gel etme, dağıt üstündeki öfke karabulutlarını…
Bilmiyoruz ki ne kadar ömrümüz kaldı?
Yarın öldüğümüzde ebedi bir gerçeği kazanmak yahut kaybetmek davası başımıza açılmış…
Gel 3 günlük dünya kışını ebedi baharlara çevirmek için sil içindeki öfkeyi…
Aş artık şu kin ve nefret çölünü…
Aş da adın gibi Emin, soyadın gibi Çölaşan ol!
Lütfen!!! (Osman)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.