Onu gösteremediğin yerde sen de görünme!

"Belki de ün tutkunuz ölüm korkusudur?"
Bertolt Brecht’ten Öyküler

Bir 'arada kalmışlığımız' var. Hiç gitmiyor. İnsan bir yanıyla varlığının asıl olmadığını, 'başka birşeyin varetmesiyle' ve 'başka birşeye işaret etmek için' varolduğunu hissediyor. Bu onda aslolmadığının uyandırıcılığıyla bir saklanma hissi doğuruyor. Güzel bir detaylaşma temayülü. 'Gül görünsün' diye saklanan diken gibi. Saklanıyor. Çünkü görünmesi bir işgal. Fontun manadan ziyade dikkat çekmesi manaya tecavüzdür.

Kendi varlığından varedenin varlığına sığınması lazım. Aksi işgal. Bu işgalin hakkı olmayan bir hareket olduğunu hissediyor insan. Tevazu biraz da bu. Buradan besleniyor utangaçlık ayrıca. Hayâ bunun ahlakı. Hayrı gizli yapmak da. Asosyal dedikleri de belki bunun izinde. Nihayetinde pekçok hissimiz böylesi bir hissedişin gölgesinde kendi rengini buluyor. Herşeyin ifratı var, tefriti var, istikameti var.

Bir de varolmanın sınırlarına bazı açılardan sınır koyulmadığını hissederek sonuna kadar koşmayı arzulayan diğer yanımız var. Bir kez varolan hep varolmak ister. Bir kez varolan daha çok varolmak ister. Varolanın hep varolabilmesi için varlığının devamını da istemesi gerekir. Halık ismi varlık sahnesine çıkışımıza bakıyorsa Kayyum ismi de varlığın devamını arzulamıza bakıyor.

İnsan Allah'ın her ismine aç yaratılmıştır. Tecellisini arzular. Varolmanın devamı kadar arttırılışı da varlığa dairdir. Daha çok varolmak, daha çoğuna sahip olmakla ve daha uzun süre varolmakla karıştırılır nefis tarafından. Halbuki ne kadar çoğuna sahip olursan o kadar azı senin olur.

Senin sahipliğin yalan. Ancak şahitliğin hakikattir. Hz. Âdem ve Havva'nın şeytan tarafından "Ancak bu yasak meyveyi yerseniz cennette sonsuza dek kalırsınız!" diyerek kandırıldığı anlatılır. Demek varolma arzumuz şeytanî kancaya en kolay gelen ağzımız. Kabil de Habil'i elindeki 'daha güzele' sahip olmak için şehit etmemiş miydi?

Yapıtaşımız bu bizim. Varolan hep varolmak ister. Varolan daha çok varolmak ister. İmtihan böylece devam eder. Allah'ın varettiği, o varedişin lezzetinden sarhoş olmuştur, aksini düşünemez artık. Aşk-ı beka dediğimiz şey de biraz bu. İşte bu varolma arzusunun ifratını biz 'görünme arzusu' veya 'tüketme arzusu' ile müşahade ediyoruz.

Kibir bir parçası. Şöhret diğer yanı. İsraf arka kapısı. Gevezelik bile bundan besleniyor. Arsızlık da yine bundan. Daha çok varolma isteğimizin, işgal hareketimizin, farklı kuvvelerde farklı suretlerle ve renklerde karşımıza çıkması hepsi. Yemek ve içmekte sanırsan varlığını, obez olursun. Konuşmakta sanırsan varlığını, geveze olursun. Şehvette sanırsan varlığını, sapık olursun. Yüzleri hep israfa bakar. Kapıları hep israfa çıkar. İsraf da kibir de aynı derecede işgal hareketleridir.

İmtihan böyle sürüyor: Bu daha çok varolma/görünme veya daha az varolma/görünme arzuları içinde bir denge arıyoruz. İstikametimiz, Bediüzzaman'ın Kur'an tilmizini tarif için kullandığı şu cümlede saklı: "Nihayet izzet içinde nihayet tevazuu cem ediyor." Bir cem ediş makamı var ki, onu yakalamak gerek. İfratını çok gördük Firavun'la, Nemrut'la, Hitler'le, Stalin'le... Veya daha çok görünmek adına girmediği rezillik kalmayan şöhretperestlerle.

Tefritine de şahit olduk. O da bir hastalık. Mesela: İntihar ile varlığından kaçmak. Mesela: Depresyon ile varlığından utanmak. Mesela: İzzetsizlikle kula kulluk eder durama düşmek. Bunlar da çözüm değil. Allah'ın varettiği, varlığını sakladığı zaman da mutlu olmuyor, haddinden fazla göründüğünde de. 'Tahdis-i nimet' dengemiz bizim.

"Hayâ imandandır!" buyuruyor Allah Resulü. Elbette saklanmak, Şems-i Ezelî'nin varlığını bilen için daha doğru bir harekettir. Ama izzet, yani Şems-i Ezelî'yi görmeyen örtücü/kâfir, karartıcı/zalim gözlere "Onu görmüyorsun, benim şahitliğimi işit!" demek, bu da imanın bir cüzü, imtihanın bir parçası. Sana da kendim için dilediğimi dilerim. Ne önceki ne öteki. Ne ifrat ne tefrit. Makam-ı cemde hem izzet hem tevazu lazım bize. Onu göstermek için görün. Onu gösteremediğin yerde sen de görünme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum