Hüseyin YILMAZ
Özbek Nur Talebeleri yahut Kerimov zulmü!..
İslâm Kerim-ov... 30 Ocak 1938’de hayata gözlerini Semerkand’da açmış... Komünizmin hür dünyãyı müstevliyãne tehdid ettiği yıllar. Türkî ülkelerin hemen tamamı gibi, Özbekistan da Sovyetler Birliği’nin zulmü altında inlemektedir. Müslüman halkın bu dinsiz ve ahlâksız rejime direnci, olabildiğince gözden uzak, olabildiğince münzeviyãne inançlarını ve ahlâkını muhafaza etme gayretinden ibarettir. Karşı bir hareket için en ufak bir imkân bırakılmamış, şiddetli bir istibdad nefes aldırmamaktadır.
Müslüman halkın çocukları, komünist rejim tarafından devlet okullarına alınmakta ve oralarda dinsiz ve ahlâksız nesiller yetiştirilmektedir. Zirã, komünist saltanatın geleceği onlara havale edilecektir; dünyãya onlar şekil verecektir...
Ceddinin, “İslâm” gibi olsun, temennisiyle evlatlarına verdiği bu ön isim, soy isminin “Kerim”liğiyle de birleşince İslâm gibi kâmil ve kerem sahibi bir insan olacaktı, İslâm Kerimov... Ama heyhat ki, bu ãile ümid ve temennisini komünist rejimin müesseseleri tahrib etmekle kalmaz, şerre de tahvil eder. Kerimov, komünist Sovyetler’in itimadını kazanıp başbakan yardımcılığına yükselecek kadar da iyi(!) bir komünist olarak yetişir. Nihãyet, İslâm ve keremle yegâne irtibatı isminden ibaret kalır...
Komünist blokon dağılması ve Türkî Cumhuriyetlerin birer birer istiklâliyetlerini kazanmaları komünist Kerimov’u da Bağımsız Özbek Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığına taşır: 24 Mart 1990...
Bugün 71 yaşında olan Kerimov, ömrünün son 19 yılını aynı makamda geçirmeye muvaffak olur. Emeli, Hazreti Azrail göğsüne çöküp günahkâr ve müstebid ruhunu kabzedinceye kadar aynı makamda kalmak. On yıl, bilemediniz onbeş yıl daha...
Ömrünün yüzde doksanına yakın kısmını geride bırakmış, cesedine takılmış beşerî zevklerin kahir ekseriyetini cisminin yaşlılığı sebebiyle kaybetmiş; bu, türünün son örneği sözde Cumhurbaşkanının ömrünün son yıllarını endişelerden uzak, sükûn içinde yaşaması Özbekler için hayırlı olurdu şüphesiz. Ne var ki, yaşlı tiranı iktidarını koruma telaşı sarmış; esen yelden, uçan kelebekten ödü patlıyor. Korkaklığının bedelini de halkının en iyilerine zulmetmekle ödetiyor... Her müstebid gibi, o da çok korkuyor; ölüm korkusu, yaşlı cismi için bir şey ifâde etmeyen yatak odalarında bile yakasını bırakmıyor; yatak odasının sãkinleri bile muhtemel düşmanlar listesinde...
Korktukça da zulmün şiddetini arttırıyor... Muhtemel tehlikelerin tamamı için zulümlerin en şiddetlisini mübah addedip icra mevkiine koydurtuyor... Ve yazık ki, yaşlı komünistin birinci sıra addettiği düşmanları Müslümanlar, has isimleriyle de Nur talebeleri...
Basından tãkib ettik... Geçtiğimiz hafta sekiz Nur Talebesi’ne 6 ile 9 yıl gibi ağır hapis cezaları verildi, Kerimov Mahkemeleri tarafından... Bu mazlum ve mãsûm insanların suçu Nurcu olmak... Nurcu olmak, yâni dünyãnın en mãsûm ve en temiz insanlarından olmak... Bu umumî suçlamanın altında sıralanan iddialar tam bir hezeyãnnãme manzumesi:
Savcı, bir taraftan mazlum Nur Talebeleri’ni bin yıllarla ifãde ettiği dinlerini yıkmak için dinî propaganda yapmakla ittiham ederken, öbür taraftan Pan Türkist propaganda yapmakla suçluyor. Ezdãdın içtimaı, mantığın varlığından beri kaziye-i muhkemedir, ama Özbek savcının vazifesi, Kerimov’un iradesi istikametinde, gerektiğinde en kat’i mantık kaidelerini bile yerle bir etmektir. Hergele bilmiyor ki, yegâne maksatları, dinlerini yaşamaktan ibaret olan Nurcular, imanlarının muktezasınca Türkçülük yapmaktan memnudurlar. Irkrçılık, İslâm’ın bin dörtyüz yıllık redleri arasında ilk sıralarda yer aldığı halde; Nurcuları, Pan Türkist propaganda yapmakla ittiham etmek, Özbek sevcısı ve hakimlerinin köle ruhlarına ayna tutmaktan başka birşey ifãde etmez...
Özbek Nur talebelerine gelince... Gazãları mübarek olsun!.. Şu fãnî dünyã gibi, bu fãnî dünyãdaki her hãl de fãnî ve geçicidir. Bütün tasarruflar Allah’tan gelir ve mutlak hayırlarla gelirler... Özbekistan’ın hapishaneleri Medrese-i Yusufiye olmaya hazırlanıyor, Özbek Nur talebeleri, ihlâslarının mükâfatını Üstãd’larının hayatının bir benzerini yaşamaya hazırlanmakla kazanıyorlar. Her hãlleriyle, o muazzez insana benzemek, büyük bahtiyarlık...
Özbek kardeşlerimize; Allah, sabır ve metanetle birlikte Medrese-i Yusufiye hizmetlerinde muvaffakıyet versin... Onlar için Özbekistan’ın en rahat ve en emin yeri hapishane olmalı ki, Rabb’im onları orada bir nevi himaye altına aldı. Bu hıfz ve inãyetin mukabilinde onlara düşen hapishane dakikalarını, Üstãd’ları gibi, faydalı kılmaktır.
Kerimov’a gelince... O, zulmünün yegâne karşılığı olan Cehennem’e kesb-i istihkãk etmekle meşgul; âhir ümründe zulme hız vermesinin başka izahı yok. Bir cemiyetin en iyileri ve en mãsûmlarına zulmetmedikçe müstebid, Cehenneme bihakkın müstehak olmaz. Besbelli ki, Kerimov da dersini süfyandan almış, onun şãkirdliğini deruhte ile onun gibi davranıyor... Üstãd, yerden göğe haklı:
“Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değil!”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.