Patent sayısı ve özgürlükler

Geçtiğimiz günlerde bir ekonomi programında enteresan bir konu dikkatimi çekti. Aslında ekonomiden ve hesap işlerinden falan anlamam. Programda, büyüme hızı, enflasyon verileri gibi konuların değerlendirmesi yapılırken dünya ülkeleri arasında patent sayıları istatistikleri tablosu yayınlandı.

 

Adı geçen patent istatistikleri tablosu CnnTürk televizyonunda Emin Çapa tarafından sunuldu. Emin Çapa klasik ekonomi uzmanlarından farklı olarak teknik terimlerden ziyade vatandaşın anladığı dilden konuyu basite indirgeyerek anlatıyor. Kendilerini e-posta ile hem tebrik ettim hem de bahse konu patent istatistikleri tablosunu rica ettim istedim. Olumlu cevap verdi. “Programın ikinci bölümünün yayınından sonra göndereceğim” dedi ama bilgiler henüz gelmedi. Neyse fazla detaya girip usandırmayalım. Sadede gelelim.

 

Efendim yılda patent alan ülkeler sıraya konulmuş; Hatırlayabildiğim kadarıyla,

Amerika yüzde 26 ile ilk sırada yer alıyor. Ardından Japonya, Almanya, Çin, Güney Kore gibi ülkeler geliyor. Bunlar yüzde 10 üzerinde patent alan ülkeler arasında.

Ne gariptir ki, bu tabloda Türkiye’nin payı yüzde 0,29. Bunun tercümesi yüzde 1’in üçte birinden bile düşük. Çok aşağılarda yer alıyor.

 

Bugün sanayicimiz daha yeni yeni AR-GE den, inovasyon kavramından söz ediyor. Küresel zeminde rekabet edebilme bilgi çağının gereklerine bağlı.

Hep yeni icad ve keşifler yüksek katma değer üretmeye vesile oluyor. Bilişim alanında yapılan yeni yazılımlar sermayesiz sadece bilgiye dayanmaktadır.

 

Arama motoru “Google”, “Facebook”, “Twiter” gibi yazılımla milyarlar dolar sermaye gücü dünyanın sosyal yapısını da savuran, sallayan tesire sahipler.

Kim ne derse desin ekonomik, siyasi güç, askeri güç hepsi artık bilgiye dayalı yenilikler yani patent sayısı ile direk ilgilidir.

 

Yenilikler insanın fıtratına yaratıcı tarafından konulmuş sınırsız istidat, kabiliyet, zihin, latife gibi hasselerin işletilmesiyle mümkün olmaktadır.

Yenilikçi düşünce hürriyet ikliminde neşvünema bulur, inkişaf eder.

 

İslâmın özünde, ruhunda özgür düşünce alanı alabildiğince geniştir. Yalnız her türlü istibdadın yanında bir de ilmi istibdadın da dayanağı insanın enaniyetine dayanan firavunluktur. Bu sıfat inançsız firavunlara has değildir. Hangi ad ve kap içinde olursa olsun referansı inanca dayanmayan sınırlamalar, istibdat, tahakküm cümlesinin ruhunda bir şekilde firavunluk yatar.

 

Şu günlerde 12 Eylül darbecileri yargılanıyor. O yılların cenderesinden zulmünden geçenlerin anlattıkları sanki kurgu film gibi geliyor bugünün gençlerine.

Bilim yuvası üniversiteler bırakın özgür düşünceyi çağ dışı dikta rejimin gerçek firavuna rahmet okutacak derecede ilim yuvası değil zulüm yuvası halinde dönüştürülmüştür. Utanmadan kelli-felli proflar “ordu göreve” diyecek kadar alçalabilmişlerdir.

Düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, bilimsel özgürlüğü olmayan bir ülkede nasıl yeni icad, keşif, buluş olur ki?

 

Biraz da ehli iman, muhafazakâr, Müslüman sıfatını taşıyan, hatta cemaat mensubu olarak bilinen gruplar içinde dahi yenilik, değişim ve gelişmelere şiddetle karşı çıkan despot ruhlu figürler maalesef vardır. Öz eleştiri yapmamız lazımdır.

 

Bunda on yıl önce bir makalemde yenilikçi düşünce yerine bazı yazar çizerler “yaratıcı” kelimesini şuursuzca kullanıyorlar. Bunun yerine uygun bir terminoloji bulamaz mıyız? sorusu soran bir yazımdan dolayı bir kısım dostlar ortalığı velveleye vermişlerdi. Bu yazı üzerinden durumdan vazife çıkarmaya çalışanlar olmuştu. O zaman sert tepki verenlerin daha sonraları Ergenekonculara selam ve muhabbetlerini açıkça ifade eden yazılarıyla niyetlerini ruh hallerini ortaya koymuş oldular…

 

Bediüzzaman Eskişehir Mahkemesindeki müdafaasında müsadere edilen kitapların (risalelerin) yüzden fazla keşif olduğunu, bu keşif mahsülü eserlerin temellük edilemeyeceğini, yeni bir keşfi sahibi yabancı ülke vatandaşı da olsa dokunulamayacağı üzerinde ısrarla tahşidat yapar.

 

Risale-i Nur’lar baştan sona hepsi yeni keşif, icad, buluş mahiyetindedir. Üstad hazretleri, misallerini teknolojinin zamanına göre en son ürünlerinden vermiştir. “Nur Âleminin Bir Anahtarı” risalesin o günün bilim dünyasının dahi çok ilerisinde bir vukufiyetin göstergesidir.

 

Türkiye küresel ölçekte ve platformda eğer ilk 10 arasına girecekse yeni, özgün, orijinal icad ve keşiflerle bu hedefi gerçekleştirebilir.

Sadece teknolojide değil, fikir, sanat, edebiyat, diyanet, saltanat, yönetim bilimleri, sosyal hayat gibi her alanda kendine özgü patent tescili alanına giren yenilikler yapması lazım.

Bunun olmazsa olmaz şartı, her türlü meşru sınırlar içindeki hürriyetlerin teminat altına alınmasıdır.

 

Önce zihinlerde sonra sırasıyla aileden, mahalleden en geniş daireye kadar her alanda hürriyet ortamını temin etmek…

Demek oluyor ki, bir ülkede alınan yıllık patent sayısı özgürlük göstergesi denilebilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.