Ramazan bahsi-2

“Ramazan-ı Mübareğin savmı Cenab- Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı…” Nimetlerin şükrüne bakıyor, insanlar nimetlerle ihata edilmiştir ama onlarla olan ilişkilerinin bir düzeni, bir teorisi, bir problematiği olmalı. Yani nimetleri insanlar için yaratan insanlarla nimetler ve nimetleri gönderen ve hazırlayan arasında bir algı mekanizması koymuş. O tarzı ortaya çıkaran, tavazzuh ettiren Ramazandır. Nimetlere karşı bir davranış takvimidir Ramazan.

Bu uygulamanın en önemli yanı nimetin sahibini bulmak ve ona göre davranmaktır. Bu davranışta iki ana kelime var, tablacı ve nimetin sahibi yani inam eden. Tablacılar “zahiri esbab ve ashabdır.” Bu tablacı imajı birçok yerde anlatılır. Onuncu Sözün ikinci hakikatında ulvi bir keremle ziyafet ve ikramların nihayetsiz bir kerem eli ile bize sunulması bu tablacılardan ağaçların elleri ve dalları ile bize takdim edilen nimetleri güzel bir tasvir ile anlatır.

“Bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs misal libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hikmetkar ederek onların latif etleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek,

Hem zehirli bir sineğin eliyle  şifalı en tatlı balı bize yedirmek,

Hem rahmetin büyük bir hazinesini küçücük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.”

İkinci nüktede tablacıyı bir padişah örneği ile açıklar. ”Bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. Tablacıya bir bahşiş verildiği halde, çok kıymettar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip onun inam edeni tanımamak nihayet derecede bir belahet olduğu gibi…“

Sıra nimeti verende, münimde: “Cenab-ı Hak hadsiz enva-ı nimetini zemin yüzünde neşretmiş, ona mukabil o nimetin fiyatı olarak şükür istiyor.”

Tablacılar yani nimetleri bize sunanlarla ilgimizi irdeliyor: “O nimetlerin zahiri esbabı ve ashabı tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz. Hatta müstahak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz.“

Tablacılar kelimesi çok geniş. Sadece ağaçlar ve bitkiler değil, insana varan nimetleri getiren birçok insan da tablacı hükmündedir. Mesela devlet de bir tablacıdır, Allah’ın nimetini bize sunan odur. Mafevk adam da bir tablacıdır, sizin üstünüzde varlıklı olan biri de tablacıdır. Annemiz de babamız da bir tablacıdır. Bütün bunlara Bediüzzaman Said Nursi tablacılar diyor. Bize bir nimeti verene saygı duyuyoruz, ayağı kalkıyoruz, yalvarıyoruz, hatta perestiş ediyoruz.

İşte bu aracılara, tablacılara karşı tablayı organize edip bize sunan, mesela ağacı bir tohumdan dallarının elleri ile bize meyveleri sununcaya kadar süreçte tablacı hazırlama dönemidir. Bütün bir bahar tablacıları ikramlarını insanlara sunmak için hazırlamaktır. Yaz ise tablalar ve nimetlerin bize sunulduğu dönemdir. Sonbahar ve yaz ise tablacıların yorulup terhis edildiği dönemdir. Yeniden bahar yeni nimetleri gerektirir yeni tablacıları gerektirir. Bütün mevsimler tablacılara göre ayarlanır. Ne kadar geniş?

İşte bu koca kainatı bize nimetlerin sunulması için bir Rahmani iaşe anbarı yapana karşı bir tavır gerekir. O tavırlardan biri ve önemlisi Ramazanda tablalar ile bize sunulan nimetlere karşı tavrımızdır. Koca kainatı, bir şeftaliyi bize sunması için organize eden o nimete karşı saygıyı organize eder, o da oruçtur, bir başka boyutu da namazdır.

Bediüzzaman nerede, nasıl yaşamış, eşyalara, nimetlere nasıl bakmış bütün bunlar onu gösteriyor. Tablacı kelimesi bir bakış tezahürüdür, nasıl bize nimet sunanların hepsine tablacılar demiş, nasıl harika bir imaj, ifade dekoru. Biz neredeyiz sen neredesin? Acaip bir adam. Buluta sünger diyor, yağmura sağmak diyor, koyuna süt fabrikası diyor. Onun gibi bakmak, onun gibi düşünmek, işte Risale-i Nur.

Bir acaip dünyada dolaşmış
Ne kimseyle dalaşmış ne kavga etmiş
Bir göz var o insanda
Herşeyin mahiyetini ulvileştiren
Basitlikten adilikten kurtaran
Dünya birsaadet sarayı
Her şeyde görür maverayı.

Resim sanatında nesneleri farklı şekillerde resmeden bir ekol soyut ekolü. Bediüzzaman’ın nesnelere ve varlıklara verdiği yeni isimlere göre onların resimlerini yapan bir ressam olsa ne kadar harika tablolar olur. Mesela ağaca bir tablacı gibi bakmak ve onu resimlemek, bulutu sünger gibi göstermek.

Tablacılardan tablayı tanzim edip bize tablacılık görevi ile bize sunana sıra geldi.

“O tablacılara bir fiyat veriyoruz. Onlara minnettar oluyoruz, hatta müstahak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki Münim-i Hakiki o esbabtan hadsiz derecede o nimet vasıtasiyle şükre layıktır. İşte ona teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya ondan bilmek o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.”

Bu nüktenin önemli bir yorumu da “şükrün anahtarı“ olmaktır. Tablacıdan tablanın asıl sahibine onu tanzim edene geçmek bir boyut, ikincisi ise nimeti şükrün anahtarı görmektir.

“İşte Ramazan-ı Şerif deki oruç hakiki, halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu hakiki açlıklarını hissetmedikleri zaman…”

Burada vurucu bir cümle de “hakiki açlıklarını hissetmemek.” Allah kulunun ona verdiği nimeti gerçek bir açlıkla onun kıymetini bilerek yemesini istiyor. İşte oruç bu mesafeyi getiriyor ve bu kadar harika ve özenle yaratılan nimetlere karşı ilgiyi canlı tutan bir ibadet şekli tasarlamış oruç.

“…çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derce-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir müminin nazarında çok kıymettar bir nimet-i ilahiye olduğuna kuvve-i zaikası (tad alma duyusu) şehadet eder. Padişahtan ta en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-i maneviye mazhar olur. Hem gündüzdeki memnuiyeti cihetiyle “o nimetler benim mülküm değil, ben bunların tenavülünde (yenilmesinde) hür değilim, demek başkasının malıdır ve inamıdır. Onun emrini bekliyorum” diye nimeti nimet bilir, bir şükr-i manevi eder. İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakiki vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.”

Burada bir terminoloji var. “Şükr-i manevi”, geleneksel olarak insanlar nimeti yedikten sonra şükrederler. Bu şükür yani şükr-i manevi ise nimetlerin yenmeden önce değerini bilmektir. Tefekkür de bir şükr-i manevidir. Bediüzzaman Barla’da meyve ağaçlarını görür “bunların seyrini yüz sinemaya, tiyatroya değişmem“ der bu da bir şükr-ü manevidir.

Burada derece-i nimet, nimeti nimet bilmek gibi bakışı çarpıcı hale getiren kelime grupları var. Nimetin derecesini anlamak, nimet zaten nimettir ama nimet olarak bilmek. Bunların arkasında, önünde psikolojik ve abdi derinlikler vardır. İşte nimetlerin tenavülünden, yenilmesinden önce onların nimet oluşları üzerinde düşünmek bir manevi şükrün anahtarıdır, bütün hayatı kucaklar, bu anahtarlığa daha takmadın mı sen?

Knut Hamsun diye bir romancı var. Onun Açlık romanı bu hakikate bir derece de olsa ışık tutar. İnsan ve kuru bir ekmek parçası...

Bir gün Cenab-ı Resulullah Efendimiz, yolda Hz. Aişe ile yürürken bir parça ekmek görür ve onu kaldırır bir kenara koyar. Hz. Aişe’ye (ra) der ki ”kim bu nimete nankörlük etmişse elinden alınmıştır.”

Bediüzzaman bir gün dağda gelen misafirine verecek ve yedirecek bir parça ekmeği bile yoktur, düşünürken ağaçlar arasında bir ekmek görür. “Süleyman Allah bize ekmek gönderdi” der perdeyi yırtmaz. “Bak kaç zamandır kuşlar ona zarar vermemiş.” Süleyman, “Üstadım bu bize helal midir” der. O da “Süleyman senin bu saflığın yirmi yıl hizmete bedeldir” der. Bir gün de yıllar sonra Mübarek Süleyman, “köye geldiğinde herkes ondan kaçıyordu, doğru dürüst ayakkabısı yoktu, garibandı, ben ona, o garibana hizmet ettim. Kim ne derse, ne yaparsa yapsın ben ona yardım edeceğim” der.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum