Raif ÖZTÜRK
Ramazan coşkusu
İslam’ın yaşandığı beldelerde Ramazan aylarındaki coşkuyu, sevinci, yardımlaşma yarışını, suç işlemekten azami derecede kaçınmayı ve birbirilerimize olan nezaketi cümle âlem biliyor. Bu coşku gerçek anlamda, tam 33 gün boyunca devam eder…
• Bu mübarek ayda, tüm camilerdeki mahyalara ışıl ışıl lambalarla, çeşitli ayet ve hadisler yazılır. 33 Gün akşam ile imsak arası, sürekli kandiller yanar.
• Kâbe zemzem ile yıkanır, tüm avizeleri temizlenir, lambaları ve örtüsü yenilenir.
• Evlerde ve camilerde olağan üstü faaliyetlerle temizlikler yapılır, mukabeleler okunur.
Yoksullar için hazırlanmış kumanyalar sırtlanır, arabalara yüklenir ve fakirlerin evlerine götürülür. Usulünce takdim ve teslim edilir…
• Bir ay boyunca da herkes birbirini iftara davet eder ve davetlere gidilir.
• Tüm belediyeler, çeşitli kurum ve kuruluşlar İFTAR ÇADIRLARI kurarak, tüm insanlığa, esnaf-öğrenci, komşu-yolcu, kadın-erkek, genç-ihtiyar, asker-sivil, laz-kürt, fakir-zengin, renk ve ırk farkı hiç gözetmeden bedelsiz iftar yemekleri verilir. Buralardaki iftar masraflarını karşılamak için, işadamı, ses sanatçısı, esnaf ve tüm hayırseverler adeta birbirileriyle yarış ederler.
• Hafızlar, mevlithanlar, imamlar, müezzinler ve vaizler, bir ay boyunca bizlere, çeşitli eserler, ilâhiler ve Kur-an’dan ilgili ayetler sunarlar.
• Ramazan pideleri, güllaçlar, zerdeler, aşureler ve nice damak tadı arz-ı endam eder.
• Meyhaneler bir ay kapanır. Mukaddes mekânlar ve akrabalar ziyaret edilir…
*******
Sadece bir kısmını hatırlayabildiğimiz ve 15 asırdan beri süregelen bu kutlamaların ve bu güzel faaliyetlerin sebebi nedir acaba? Hiç düşündük mü?...
Bu soruma birçoğunuz belki de; örf, adet, gelenek veya bir başka sebep söyleyebilirsiniz.
Bu aydaki faaliyetler için; “..az ibadetlerimizle, pek çok sevap ve mükâfat kazanma mevsimine ait azami gayretlerdir” de diyebilirsiniz.
• Tamam, doğru da, bu az ibadetlere pek çok (yani bir sevap yerine 100 kat, bin kat hatta 30 000 kat) sevap verilmesinin sebebi nedir? Benim esas sorum bu!…
Bendeniz bu sorunun cevabını öğrendiğim zaman çok duygulanmıştım. Günlerce aklımdan çıkmamıştı. Birlikte tekrar mütalaaya ve iyice anlamaya çalışalım.
Bunun birçok sebebi var fakat en önemlisi şu:
• Hani hayatımıza yön veren olayları yâd etmek maksadıyla kutlamalar yaparız.
Özellikle padişahlar veya krallar, saltanatlarının her sene-i devrinde ‘cülus-u hümayun’ namında, haftalarca süren kutlamalar yaparlar. Kesenin, hatta hazinenin ağzını açarlar. Teb’asına ve emri altındakilere bol bol ikramlarda bulunurlar.
Bunların sebebi de, o tarihlerin belli başlı dönüm noktaları olmasıdır.
Oysa tüm insanlık âleminin öyle bir dönüm noktası var ki; bu tarihten önce insanlar kızlarını ‘sadece kız oldukları için’, diri diri toprağa gömüyorlardı.
• Kadınların hiçbir değeri yoktu. İçinde şeytan var diyerek yakılıyordu.
• Bu tarihten önce insanlar, zenginler ve zorbalar tarafından KÖLE olarak, para ile satın alınıyor, satılıyor ve ölesiye çalıştırılıyordu.
Bu tarihten önce, hak-hukuk diye bir şey yoktu. Güçlü olan her zaman haklı çıkıyordu.
En önemlisi de:
Bu tarihten önce insanlar, bu dünya misafir hanesine niçin geldiklerini hiç bilmiyorlardı. Yaratıcılarını hiç tanımıyorlardı…
• Aklıselim olanlar, bu dünyanın boşuna yaratılmamış olduğunu ve mutlaka bir yaratıcı olduğunu anlıyor, fakat yüce yaratıcıyı bir türlü keşfedemiyorlardı.
Bir kısmı gece parlayan ay’a, bir kısmı gücünü hissettiren ateşe, bir kısmı Güneşe, bir kısmı saltanat süren krallarına, bir kısmı da sembolik olarak putlara tapıyorlardı.
• Çünkü en son altı asır önce inen mukaddes ve ilâhi kitap olan İncil, asırlar önceki papazlar tarafından tahrif edilmiş, saltanatlarına göre değiştirilmişti.
Yani kısacası, bir fetret, cehalet ve esaret dönemi yaşanıyordu…
İşte, insanlığın üzerindeki cehalet karanlığının en yoğun olduğu bir zamanda, seçilerek gönderilmiş olan Hz. Muhammed’e sav, Kâinatın akışını değiştirecek olan KUR’ÂN-I KERİM güneşi, Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştı…
Her geçen gün cehalet karanlığı, yerini ışıl ışıl aydınlığa, huzura ve mutluluğa bırakmaya başladı. Asırlar boyu o Kur’âna uyulduğu sürede, zekât verecek fakir bile bulunamaz hale gelindi. Asrımızdan 200 yıl öncesine kadar fakir bulamayan Müslümanlar, her semtin en işlek yerlerine sadaka taşları yaptırarak, zekât ve sadakalarını o oyuk taşlara bıraktılardı.
Hasbelkader işi bozulan esnaf, âfete maruz kalan çiftçi ve herhangi bir sebeple paraya ihtiyaç duyan kişi, o sadaka taşlarından, sadece ihtiyacı kadar olanı alıyor, geri kalanını ise diğer muhtaç kardeşleri için bırakıyordu. (Sadece İstanbul’da 160 adet sadaka taşı vardı.)
Kur’ân insanları öyle bir hale getirdi ki, sadaka taşlarındaki açıkta duran çil çil altınlar ve paralar, sadece muhtaçlar tarafından, o günkü ihtiyacı kadarı alınıyordu. Başka hiç bir kimse, o açıktaki paralara ve altınlara el uzatmıyordu…
• Çünkü o günün zengini de fakiri de, Kur’ân-ın getirdiği ahlâk ile ahlâklanmıştı…
İşte her sene ramazan ayında biz Müslümanlar, âlemlere ışık ve nur saçan, tüm insanlığa huzur ve mutluluk dağıtan Yüce kitabımız KUR’ÂN-IN, RAMAZAN AYINDA İNDİRİLİŞİNİN YILDÖNÜMÜNÜ büyük bir coşku ile kutluyoruz…
• İnsanların niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye götürüleceğini bildiren, kabir, haşir, berzah, sırat, mahkeme-i Kübra, Cennet ve Âhiret âlemleri için yapılması gereken hazırlıkları tarif eden KUR’ÂN-IN, RAMAZAN AYINDA İNDİRİLİŞİNİN YILDÖNÜMÜNÜ büyük bir coşku ile kutluyoruz…
• En önemlisi de; insanlara ve cinlere yüce Yaratıcısını, tüm Esma ve sıfatlarıyla öğreten KUR’ÂN-IN, RAMAZAN AYINDA İNDİRİLİŞİNİN YILDÖNÜMÜNÜ Ramazan ayında kutluyoruz… Çünkü Kur’ân, Ramazan ayında nâzil olmuştur…
Bilvesile; “KUR’ÂN AYI” OLAN, RAMAZAN-I ŞERİFİNİZİ, EN İÇTEN DİLEKLERLE TEBRİK ve TES’ÎD EDİYORUM…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.