İpek İzci'nin haberi:

Meslekte 28. yılını geride bırakan duayen gazeteci Rıdvan Akar, bir süredir ‘Hayatın Tanığı’ adlı belgesel programıyla ekranlarda. Dönemin tarihi olaylarına olduğu kadar bugüne de değinen programı Akar’dan dinledik...

Hayata tanık olmak diyoruz ama olan bitene kör gibiyiz hepimiz

Türkiye , hafızasını önemli ölçüde yitirmiş, belli kara delikleri sorgulamayan bir toplum... Ama bir paradoks da malumunuz: Sokaktaki insanlara ne izledikleri sorulduğunda hep belgesel, kültür programları…

Bu kelimenin anlamı iyice eridi ama yine de sorayım: Yüzleşmekten mi korkuyoruz sizce?

Korktuğumuz gibi yüzleşmememiz istenen belli şeyler var. 6-7 Eylül olaylarının belgeselini yaptık, beğenildi. Ama şöyle eleştiriler aldı: “Şu an şehitler var, siz bizi tarihte Türkiye’yi utandıracak bir olayla gündeme getiriyorsunuz. Bunu kasıtlı mı yapıyorsunuz? Neden bu olayı gündeme getirmek için bu zamanlamayı seçtiniz?” Oysa belgeseli yayımladığımız zaman tam da 6-7 Eylül günüydü.

O dediğiniz gerekçeyle gazetecilere dava açıldı, yaptıkları haberlerle Türkiye’yi kötü gösteriyorlar diye

Aynen öyle. Tarih kitaplarında Trakya olaylarını, 6-7 Eylül’ü, Varlık Vergisi’ni, 64’te Rumların sınır dışı edilmesini, ne bileyim Said-i Nursi’nin başına gelenleri tarihsel bir olay olarak göremezsiniz. Göremediğiniz takdirde bunu birileri anlattığında da “Vay anasını böyle şeyler oldu mu?” duygusu yaşanıyor ya da “Acaba bu konuyu gündeme getirmelerinin perde arkasında ne var?” duygusu hâkim oluyor. Resmi ideoloji onlara böylesi olayların ya hiç yaşanmadığını söylemiş ya da tam tersi biçimde ortaya koymuş. Belgeselcinin işi tarihe tanıklık etmek. Bunu adil, tarafsız ve gerçeklere bağlı olarak yaptığımızda, belgeselcinin manipülatif hareket etmediği doğrultusunda bir gerçeğe bağlı kaldığı ve bunu herkese karşı aynı biçimde kullandığı ortaya çıkacaktır...

Radikal