Afife ARTIK
Risale-i Nur için ne yapabilirim?
Şüphesiz ki bu sualin muhatabı Risale-i Nur’dur. Sahih cevabı veren de Risale-i Nur’un kendisidir. Nasıl yapılacağının yöntemi de Risale-i Nur’un içindedir. Cevabın peşinde ve doğrultusunda istikametle gitmenin önünde engel olarak bu gibi sualler vardır:
Risale-i Nur ile ne yapabilirim?
O’ndaki ilim ile ne yapabilirim?
O’ndaki saygınlık ile ne yapabilirim?
O’ndaki nur ile ne yapabilirim?
O’ndaki cezb ve cazibe ile ne yapabilirim?
Doğru sorunun doğru cevabına giden yolda her biri bir Kati-üt-tarik hükmündeki bu sual silsilesinden kat-ı nazar ederek doğru sualin cevabını arayalım:
Risale-i Nur için ne yapabilirim?
Elbette bu sual Risale-i Nur’u ve müellifini bilenlerce şu suallere tekabül etmektedir:
Allah için ne yapabilirim?
Kur’an için ne yapabilirim?
Resulullah (asm) ın davasına hizmet için ne yapabilirim?
Kainatın hakaikine hizmet için ne yapabilirim?
İnsanlık ailesi için ne yapabilirim?
Eğer bu sualleri takip eder olmuş isek ne mutlu bize ki kendimiz ve insanlık için hayırlı bir iş yapmaya niyetimiz var demektir. Fakat elbette bu yeterli değildir. Niyetimizin sahih olması kadar izlediğimiz yolun da sahih olması ve hem niyetimize hem yönteme sadık kalmak için de işimizi en iyi yapma gayreti ve azmi gerekmektedir.
Şimdi Risale-i Nur için ne yapabilirim sualinin cevabını Risale-i Nur’dan dinleyelim:
“Aziz, Sıddık kardeşlerim!
Onuncu Şua namında yazdığınız Fihristenin İkinci Kısmı, bana şöyle kuvvetli bir ümid verdi ki: Risale-i Nur, benim gibi aciz ve ihtiyar ve zaif bir bîçareye bedel genç kuvvetli çok Saidleri içinizde bulmuş ve bulacak. Onun için, bundan sonra Risale-i Nur’un tekmil ve îzahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum. Bir emaresi şudur ki: Bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettim ise de çalıştırılamadım.
Evet, Risalet-in-Nur, size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkan-ı imaniyenin herbirisine, mesela Kur’anın kelamullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya Haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem’ edilse ve hâkezâ mükemmel bir îzah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir.
Zennederim ki, hakâik-i âliye-i îmaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihâta etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış, onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te’lif ile ve Dokuzuncu Şuanın dokuz makamını tekmil ile ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashih ile devam edecek. ”[i]
Mektubdan anlıyoruz ki Risale-i Nur için bunlar yapılması istenilmiş ve taktir edilmiş.
Risale-i Nur, Asr-ı Saadetten bu yana gönderilen nübüvvetin varislerinden nakiller suretinde Kur’an hakikatlerini izah ve isbat etmediği ve doğrudan doğruya Kur’andan istihrac-ı esrar yolunda gittiği gibi, bu Zât-ı Kiramın yöntemlerini (medrese ve tekke usulleri) de kullanmamış ve Asr-ı Saadetten mülhem yeni bir metot ortaya koymuştur. Bir tek mübarek şahsın reisliği ve idaresi yerinde keyfiyetli şahısların tesanüdü ile teşekkül eden şahs-ı manevinin riyaset ve kumandasını getirmiştir.
Şahs-ı manevi içinde “Nur Fabrikası, Gül Fabrikası, erkanlar, sahipler, muhafızlar, naşirler, mübelliğler” gibi kilit taşları hükmünde daireler zikredilmiştir. Bu daireler ise saff-ı evvellerin ilk temsilleri ile beraber mevcudiyetlerini devam ettirmektedirler ve ettireceklerdir. Risale-i Nur’un kıyamete dek sürecek olan hizmetinin sistemi de böylece Risale-i Nur ile tesbit edilmiştir. Bu dairelerin, fedailerini istihdam etmesi ise hem bir dua, hem bir nasib, hem çıkageldi ruhunun tahakkukuna bakıyor diyebiliriz.
Risale-i Nur gavsiyet ve kutbiyet ile beraber Ferdiyet makamının da sahibi olmakla, bu hizmet tarzının başka tarzlar ile –tabiri caiz ise- izdivacı ve imtizacı mümkün görünmemektedir. Ondaki ilmin ve nurun intişarı için eski medrese veya tekke usulü ile çalışılması Risale-i Nur’un ruhuna muvafık olmayan bazı sistemler ve yöntemleri gündeme getirmiş ve o usuller Risale-i Nur’un safi mesleğinin muhafazasına, hakikatlerin neşrine hizmet etmekte nakıs kalmışlardır. Çünkü ekserisinde şahıs ve\veya zümre üstünlüğü bazı handikaplar\vartalar getirmiştir.
Hal böyle iken, Risale-i Nur’un prensipleri ve usulü dairesi içinde bu vazifelerin ifası ciddi bir ihtiyaç olarak kendini gösteriyor. Risale-i Nur’a hizmetin sistematik bir şekilde, her talibin tâbi olabileceği ve kendi alanında Risale-i Nur’un öngördüğü çalışma tarzına ve mesai ortaklığına (teşrik-i mesai), vazifelerin sistematik olarak tanzimi (tanzim-i mesai) ile dahil olacağı bir ciddi ve sürdürülebilir faaliyetin husulüne dua ediyoruz ve bu duaya Risale-i Nur’a çalışanların da fiili aminleri hükmündeki çalışmaları ile iştiraki mümkündür.
Kendisi bir tecdid hareketi olan Risale-i Nurun hizmeti de halin ve ihtiyaçların iktizasına göre yenilenmesi kaçınılmazdır. Bu manada kendini yenileyen, zamanın ihtiyacına kulak veren ve bugünün insanını Risale-i Nur ile ve Risale-i Nur’un orijinal metinlerine dokunulmadan\halel vermeden tanıştırıp buluşturmayı hedefleyen yeni çalışmalara ihtiyaç var. Bu çalışmaların ne olduğu ve usulü de Risale-i Nur tarafından tesbit edilmiş. Risale-i Nura çalışanlara ise [ii]سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا demek kalmıştır. Hulûsi Bey ve Sabri Efendi gibi zâtların Üstadlarına سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا derkenki sâfiyet ve samimiyetlerine ne derece yaklaşılabilirse ortaya çıkacak çalışmalar da o derece fonksiyonel ve etkili olacaktır.
Said Nursî, Risale-i Nur’un insanların ihtiyaçlarına cevap verip onları mes’ud edebilir istidatta olduğunu, Saadet Asrının esaslarını tesise muktedir bulunduğunu bu ifadelerle de beyan etmiştir: “Çünkü adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anh’ın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevi veledi hükmündedir…”[iii]
Bu mülahazalar eşliğinde bunu diyebiliyoruz ki; Risale-i Nur için ne yapabilirim sualinin cevabı Risale-i Nur tarafından verilmiş ve ne yöntem ile olacağı da beyan edilmiştir. Bu vazifeler taktir edilmiş olduğu gibi vazifenin talipleri ve müstaidleri de nasibini elbette arayacaktır. Risale-i Nur bu günümüzü, kalbimizi ve ruhumuzu mamur ettiği gibi geleceği de mamur etmeye muktedirdir. Risale-i Nur’un geleceğe olan hitabını dillendirmek ve öngördüğü tecdide hizmetkâr olmak hem Kur’an şakirtlerinin hem bütün insanlığın zarurî ihtiyacıdır. Muvaffakiyyet ise Allah’dandır.
[i] Kastamonu Lahikası (erisale) 35.mektub, Envar N. s56
Aynı mektub Barla Lahikası 285. mektub, s. 371-372
[ii] İşittik ve itaat ettik
[iii] Risale-i Nur Külliyatından Emirdağ Lahikası – 1 s.72 (bu mektub Said Nursî tarafından Hüsrev Efendi’nin bir mektubunun bazı kısmını tâdil ederek, kendi hakkında atfedilen makamları Risale-i Nur’a tevcih ettiği bir mektubdur ve alıntı yaptığımız cümlenin evvelindeki cümle budur: “Hazret-i Hasan Radiyallahu Anh’ın altı aylık hilafeti ile beraber Risale-i Nur’un ‘Cevşen-ül Kebir’den ve ‘Celcelutiye’den aldığı bir feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radiyallahu Anh’ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.