Risale-i Nur'dan günümüz hadiselerine bir bakış

Risale-i Nur'dan günümüz hadiselerine bir bakış

Evet, ben kendi hesabıma aldığım dersime binâen ey İslâm cemâati! Müjde veriyorum ki

Aziz Sıddık Kardeşlerimiz

Hal-i alemdeki hadiseler münasebetiyle Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatında ifade buyurdukları derslerinden bazı bölümler takdim ediyoruz. İstifadeye medar olması duasıyla, selamlar. Kardeşleriniz.

***

Aziz, sıddık, kahraman kardeşlerimiz!

Evvelâ: Binler selâm ve sevgilerimizi sunar, hizmet-i îmâniye ve Kur'âniyede muvaffakıyetler diler, duâlarınızı bekleriz.

Sâniyen: Cereyan etmekte olan hâdisâtın muhtemel menfî te'sirlerinden kalb ve rûhlarımızı âzâde bulundurmak ve bir şey meydâna geldikten sonra dâima kader cihetini düşünerek, hikmetli ve güzel taraflarını görmek ve zâhirî rûha dokunan kaba, şer, musîbet cihetlerine fazla nazarı dolaştırmamak, Risale-i Nurdan aldığımız derslere binâen lâzımdır…. (Hizmet Rehberi)

...Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-i rûhunu muhâfaza eden ve kurtaran yalnız hakîki ehl-i îmân ve ehl-i tevekkül ve rızâdır. Bunların içinde de en ziyâde kendini kurtaranlar, Risale-i Nurun dâiresine sadâkatle girenlerdir. Çünkü bunlar, Risale-i Nurdan aldıkları îmân-ı tahkîkî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde Rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemâl-i hikmetini; cemâl-i adâletini müşâhede ettiklerinden; kemâl-i teslîmiyet ve rızâ ile, rubûbiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musîbetlere karşı teslîmiyetle, gülerek karşılıyorlar, rızâ gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azâb çeksinler. İşte buna binâen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saâdet ve lezzetini isteyenler, –hadsiz tecrübeleriyle– Risale-i Nurun îmânî ve Kur'ânî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar…. (Kastamonu Lâhikası)

Leyle-i Kadir’de kalbe gelen pek geniş ve uzun bir hakikate, pek kısaca bir işâret edeceğiz. Şöyle ki:

Nev'-i beşer; bu son Harb-i Umumî’nin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile ve bir tek düşmanın yüzünden yüzer masûmu perîşan etmesiyle ve mağlûbların dehşetli me'yûsiyetleriyle ve gâliblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdân azâblarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek isti'dâdâtın ve mâhiyet-i insaniyesinin umumî bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur'ânın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyaset-i rû-yi zeminin pek çirkin, pek gaddârâne hakîki sûreti görünmesiyle elbette ve elbette hiç şübhe yok ki:

Şimâl’de, Garb’da, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev'-i beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından; fıtrat-ı beşerin hakîki sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette hiç şübhe yok ki: Binüçyüz altmış senede, her asırda üçyüzelli milyon şâkirdi bulunan ve her hükmüne ve da'vâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saâdet-i ebediyeyi müjde veren ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân’ın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işâreten onbinler defa da'vâ edip haber veren ve sarsılmaz kat'î delillerle, şübhe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi kat'iyyetle müjde ve saâdet-i ebediyeyi ders vermesi; elbette nev'-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya manevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur'ânı kabûl etmeğe çalışan meşhûr hatîbleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem'iyeti gibi; rû-yi zeminin geniş kıt'aları ve büyük hükûmetleri Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün rûh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü; bu hakikat noktasında, kat'iyyen Kur'ânın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mu'cize-i ekberin yerini tutamaz…. (Gençlik Rehberi)

…İşte bu dehşetli musîbet-i beşeriyeye karşı Kur'ân-ı Hakîmin dörtyüz milyon talebesinin intibâhıyla ve içinde semâvî, kudsî kanun-u esâsîleriyle bin üçyüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dörtyüz milyonun kendi kudsî esâsî kanunlarıyla beşerin bu üç dehşetli yarasını tedâvi etmesini; ve eğer yakında kıyâmet kopmazsa, beşerin hem saâdet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saâdet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını; ve ölümü, i'dâm-ı ebedîden çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini ve ondan çıkan medeniyetin mehâsini, seyyiâtına tam galebe edeceğini ve şimdiye kadar olduğu gibi; dinin bir kısmını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet vermek değil, belki medeniyeti ona, o semâvî kanunlara bir hizmetkâr, bir yardımcı edeceğini Kur'ân-ı Mu'cizi'l-Beyân’ın işârât ve rumûzundan anlaşıldığı gibi, Rahmet-i İlâhiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor, arıyor!... (Emirdağ Lahikası 2)

…Eskiden beri İ'lâ-yı Kelimetullâhı ve bekà-yı istiklâliyeti ve İslâm için farz-ı kifâye-i cihadı derûhde ile; kendini, yekvücûd olan Âlem-i İslâma fedâya vazifedâr ve Hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; Âlem-i İslâm’ın saâdet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zîra şu musîbet, mâye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını hàrikulâde tâcil etti. (Hakikat Çekirdekleri)

…Onun için Cenâb-ı Hakk’a şükür Kur'ân-ı Hakîm’in işârât-ı gaybiyesi ile kahraman Türk ve Arab milletleri içinde lisân-ı Türkî ve Arabî ile bu asrı kurtaracak bir mu'cize-i Kur'âniye’nin Risale-i Nur nâmıyla bir dersi intişara başlamış. Ve onaltı sene evvel altıyüz bin adamın îmânını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sâbit olmuş. Demek Risale-i Nur; beşeri anarşistlikten kurtarmağa bir derece vesile olduğu gibi, İslâmın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arabı birleştirmeğe, bu Kur'ânın kanun-u esâsîlerini neşretmeğe vesile olduğunu düşmanlar da tasdik ediyorlar…. (Emirdağ Lahikası 2)

...Evet, o ecnebîlerin, canavarlar gibi yaptıkları muâmele ve zulümler, İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklâl ve İttihâd-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihâyet, müstakil İslâm Devletleri’nin teşkilini intac etmiştir. İnşâallâhu Teâlâ, Cemâhîr-i müttefika-i İslâmiye de meydâna gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümrân olacaktır. Rahmet-i İlâhî’den kuvvetle ümîd ve niyâz ediyoruz…. (Sözler)

İttihâd-ı İslâm nedir?

İttihâd-ı İslâm, şarktan garba, cenûbdan şimâle mümted bir meclis-i nurânîdir ki, el'ân üçyüz milyondan fazla efrâd bulunur ki; gafletlerinden nâşi' gayr-ı meş'ûr bir sûrete girmiş olan bir râbıta-i metîn ile birbiriyle merbûtturlar. Mîsâk-ı Ezeliye ile peymân ve yemînimiz olan îmân ile o cem'iyete dâhil olmuşuz. Ehl-i tevhidiz, ittihâda memuruz. Şu cem'iyetin şûbeleri bütün mesâcid ve medâris ve tekâya ve zevâyâdır. Ve şu cem'iyetin reisi Resûl-ü Ekrem’dir. (A.S.M.) Kanun-u esâsîsi Kur'ân-ı Azîmü'ş-Şân’dır. Bütün efrâd mâbeynindeki râbıta-i nurâniyeyi şuûrî bir sûrette ihtizâza getirmekle, bütün o şûbelere ifâza-i nur etmek zamanı gelmiştir. İşte kâbe-i saâdetimiz olan ittihâd-ı münevver-i İslâm’ın Hacerü'l-Esved’i, Kâbe-i Mükerreme’dir… Ve dürret-i beyzâsı, Ravza-i Mutahhara’dır. Mekke-i Mükerreme’si, Cezîretü'l-Arab’dır. Medine-i Medeniyet-i Münevvere’si, Devlet-i Osmaniye’dir…. (Rumûz)

…Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter! Artık Kur'ânın sabahında uyanınız. Yoksa Kur'ân-ı Kerîmin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrâsında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perîşan edecektir. Kur'ânın mecrâsından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa toprak gibi sefâhet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur'ân-ı Kerîmin saâdet ve selâmet mecrâsında ittihâd ederek, sefâhet ve rezâlet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, Hakikat-i İslâmiye sularını akıtınız. O Hakikat-i İslâmiye suları ile bu topraklarda îmân ziyâsı altında hakîki medeniyetin fen ve san'at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saâdetler içinde gül ve gülistana dönecektir. İnşâallâh!... (Tarihçe-i Hayat)

…Evet, ben kendi hesabıma aldığım dersime binâen ey İslâm cemâati! Müjde veriyorum ki: Şimdiki Âlem-i İslâmın saâdet-i dünyeviyesi, bâhusus Osmanlıların saâdeti ve bilhassa İslâmın terakkîsi ve onların uyanması ve intibâhı ile olan Arabın saâdetinin fecr-i sâdıkının emâreleri inkişafa başlıyor. Ve saâdet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ben dünyaya işittirecek bir derecede kanâat-ı kat'iyyemle derim: İstikbâl yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak ve hâkim, hakàik-ı Kur'âniye ve îmâniye olacak. Öyle ise şimdiki kader-i İlâhî ve kısmetimize râzı olmalıyız ki: Bize parlak istikbâl, ecnebîlere müşevveş bir mâzi düşmüş…. Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakàik-ı îmâniyenin kemâlâtını ef'âlimizle izhâr etsek, sâir dinlerin tâbileri elbette cemâatlerle İslâmiyete girecekler. Belki, küre-i arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyete dehàlet edecekler… (Emirdağ Lahikası 2)

…Mâdem meylü'l-istikmâl (tekâmül meyli) kâinâtta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten dercedilmiş. Elbette beşerin zulüm ve hatâsıyla başına çabuk bir kıyâmet kopmazsa, istikbâlde hak ve hakikat, Âlem-i İslâm’da nev'-i beşerin eski hatîâtına keffâret olacak bir saâdet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşâallâh… Evet bakınız, zaman hatt-ı müstakîm üzerine hareket etmiyor ki, mebde' ve müntehâsı birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir dâire içinde dönüyor. Bazen terakkî içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bazen tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev'-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallâh. Hakikat-i İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umumî dâiresinde hakîki medeniyeti görmeyi, rahmet-i İlâhiye’den bekleyebilirsiniz…. (Hutbe-i Şâmiye)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.