Nurettin HUYUT
“Risale-i Nur’u anlamıyoruz”
Oysa Üstad, Risale-i Nurların anlaşılması hususunda şunları söylüyor: “Risâle-i Nur'un hocası Risâle-i Nur'dur. Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder.” (Sözler sh. 723)
Risale-i Nur’u “okuyoruz anlamıyoruz” diyenler sanırım bu cümleyi de anlamamışlardır. Bu da Risale-i Nur’dan ya… İstidat meselesi. Anlamaya kabiliyeti yoksa insanın en açık ifadeleri de anlamaz.
Görünüşte (her konuda ahkâm kestiği için) her şeyi bilir zannedilir. Ama hakikatte hiç de öyle değil. Gerçekte birçok şeyi anlamıyordur. Risale-i Nurları anlamadığı gibi.
Ama bahsi gelince(erkekliğe toz kondurmaz) “anlamıyorum, onu anlamaya bilgim yetmiyor, bilgim yetersiz” demez. ”Risalelerinden bir şey anlamak mümkün değil.” (Fatih Altaylı) der. Yani sanki herkesler de kendisi gibi anlamıyormuş şeklinde ifade eder. Hata anlamayanlarda değil de anlatanda (Haşa!..)
Arkasından “anlam bütünlüğü çıkmıyor” diye de ahkâm keser.
Bir seyirci de çıkar ona şu güzelim cevabı verir. “Ortaokula giden kardeşim bile anlıyor”
Murat Bardakçı’da kervana katılıyor: “Ama yazdıkları anlaşılmıyor. Yüzde 90'nını okudum… Ama anlamıyoruz yazdıklarını.”
Tabii ki, anlamazsın!.. Öyle kolaydı. Aleyhte her türlü konuş, ondan sonra da anlamaya çalış. Yok öyle yoğurdun bolluğu. Anlayamazsın, anlatmazlar, anlamaya çalışsan da anlayamazsın.
Bir ayet-i kerime var tam da bunları tarif ediyor. “Hâlbuki o ayetlerin tefsirini Allah’tan ve Allah’ın kendilerine ilimde derinlik ve istikamet ihsan ettiği kimselerden başkası bilemez.” (âl-i İmrân Sûresi, 3:7.)
Allah “ilimde derinlik ve istikamet” ihsan etmemişse ne yapabiliriz ki!..
Bediüzzaman Hazretleri bu ayeti şöyle tefsir ediyor. “Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur’âniyeyi yanlış tevilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur’âniyenin hakikî tevillerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder.” (BSN.Sikke-i Tasdik-i Gaybi sh. 78)
Önce bin türlü tevillerle Kur’an ve iman hakikatlerini yok saymaya ve tahrif etmeye çalış arkasından da kalk “anlamıyorum” de…
O nedenle bir çocuğun anlayabildiği bir hakikati böyle kendini dev aynasında gören insanlar anlayamazlar.
Anlamadıkları gibi bir de kalkıp meydan okurlar.
Bardakçı: “İlla iddia ediyorsanız… Ben de iddialıyım… Buyrun. Ama eski Türkçesi veya Arapçasını getirin” demekten de kendini alamıyor. Enaniyet çifteli ya… Mağlup edeceğini sanır. Kendisi muhakkak doğru biliyordur. Yanlış bilmesi mümkün değildir.
Biz de bu meydan okumaya karşı şunu diyoruz. “İddialıyım… Buyrun” sözünü yemeyecekseniz size iyi bilen birini değil az bilen birini gönderelim, hatta Risale Haber yazarlarından herhangi birini siz davet edin, Risale-i Nurları nasıl anladığını görün. Tek şartla cerbeze yapmamak şartıyla, yani sırf öğrenmek ve akı kara göstermeye çalışmamak şartıyla. Çünkü sizin gibilere “laf ebesi” denir. Laf üretmekte üstünüze yoktur. Size cevap verecek kişinin de aynen sizin gibi “laf ebesi” olması lazım ki, cevap verebilsin.
Üstad “aklın” üç mertebesini anlatırken ”vasat mertebesi” için şunları söylüyor.”kuvve-i akliyenin Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder.” (BSN.İşarat-ül İcaz sh. 29)
İfrat mertebesi içinde: “hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur.” Diyor.
Tam da oturuyor. Bu gibiler hakkı batıl gösterecek aldatıcı bir zekâya sahipler. Bunlarla konuşmak da mümkün olmaz. Çünkü kendisi önce yaydığı yalana sonradan inanmış bir insandır.
Hani derler ya. “Öyle bir yalan attı ki, sonradan döndü kendisi de inandı” diye. Bunlar böyle insanlardır.
Yoksa Risale-i Nurun anlaşılmayacak nesi var ki, her şey öz Türkçe ile yazılmış bir eserdir. Gidin Azerilere okuyun “bu Risaleler bizim dilimizde yazılmış” dediklerini göreceksiniz. Kelimelerin manasını söylemenize ve izah etmenize de gerek yoktur. Onlar gayet net anlamaktadırlar.
Zahiren bakıldığında şunlar söylenebilir “Üstad Said Nursi Güneydoğudaki medreselerde yetişmiş dolayısıyla oradaki dil, ağırlıklı olarak Arapça ve Farsçadır, yani onların etkisinde kalmıştır” denebilir. Oysa hiç de öyle olmadığı Azerbaycan’da anlaşılıyor. Azeriler gayet iyi anlıyorlar. “Bizim dilimizde yazılmış adeta” diyorlar.
Bunların anlamamasından memnun değiliz elbet. Hatta dua ederken arzu ederiz ki, Fatih Altaylı da, İlber Ortaylı da, Murat Bardakçı da ilimde Rasih olsunlar onlara da hikmet verilsin ve hidayete ersinler. Samimi duamız ve niyetimiz de budur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.