Caner KUTLU
Risale ve yeni dil
Yeni zamanın hükmü söz üzerinden etkilemek üzerinedir.
Buna karşılık, ifadede anlamları ard arda eşleştirmek, bir bütün gerçeği yakalama uğraşı yine de meşakkatli ve zaman alıcı görülüyor. Bir kelimenin, sözün ya da yaklaşımın peşinden, aşırı süslemek şeklindeki söylem daha kolay bulunuyor.
Sözün şehveti denilen bu durum, çoğu zaman söyleyenin, dinleyen nazarındaki ‘gıpta damarları’nı tahrik etmesiyle, şöhret yapıyor, hayran bırakıyor.
Bunun üzerine oynamak iyi bir tercih görülüyor; peşindeki kitleyi arttırıyor.. Popülizm denilen kısaca bundan ibarettir.
Bu dilin önemli bir unsuru da söz ile söyleyenin aynı olduğu, söyleyenin sözün arkasında durduğudur; bu da, bir diğer ‘gıpta’ unsurudur.
Halbuki söz söyleyenin elindedir, yani söyleyen bir tablacıdır.. evet sözü, söyleyen vasıtasıyla elde ederiz, ki bu nedenle bir ücret öderiz; tablacının bir elmanın içinde olduğunu ya da elmanın tablacının eseri olduğu ve hatta elmanın tablacı tarafından şekillendirildiği, elmanın içindeki fabrikayı bizzat çalıştırdığı düşünülebilir mi?
Bediüzzaman'ın dediği gibi ‘lezzetli üzüm salkımlarının hasiyeti kuru çubuğunda aranmaz’, işte söyleyen bir kuru çubuk hükmündedir.
Sözü söyleyeni, birer arka plan kurmacasına dönüştüren ve ölüye hayat verip yaşayanı öldüren bir yaratıcı (!) Firavun'a çeviren modern söz ve yeni versiyonu postmodern söylem, kuşatıldığı bedenleri yeni ikonalar, yeni tanrıcıklar yapmaya hevesli bir insanlar topluluğu oluşturmaya devam ediyor.
Dindarların da böyle bir tehlikeye çok yakın durdukları görünüyor. Zaman bu nedenle kişi zamanı değil ve bu nedenle de, kişilerin sözün kaynağı olması dinin yaklaşımından uzaktır.
İslam anlayışında, sözün arkasında bir ikona gerek yoktur, çünkü hepsi Mekke'nin fethiyle yırtılmış ve yıkılmıştır. (Söz yalnız odur ‘Kur’an’ ve O’na derler).
Bediüzzaman'ın kendi yazdığı eserleri defalarca okuduğunu tekrarlaması ve kendini okuyucularıyla bir ders arkadaşı olarak görmesi ve eserlerini ilham-ı ilâhi ve sünûhat-ı kalbi olarak yazabildiğini (ki bu bile modern kafalarda kişiselleştirilebiliyor; ya kutsallaştırılıyor ya da olumsuz eleştiri konusu yapılabiliyor) ısrarla söylemesinin gerçeğin ta kendisi, bir İslâm terbiyesi gereği olduğunu unutmamak gerekiyor.
Sahiplenmek değil paylaşmak, anlatmak değil beraberce anlamak, kurmaca değil yaşamak gerekiyor.
Sesi değil, sürekli tekrardan gelen bir marifeti kazanmak gerekiyor.
Hz. Ali (ra)'nin dediği gibi söze bakmalı, söyleyene değil; tablacının yırtık libasına ya da şatafatlı duruşuna değil, elindekinin elmas mı kömür mü olduğunu analiz etmelidir.
Tabii bir de, Bediüzzaman'ın dediği ‘sözün, kimden geldiği, kime söylendiği ve hangi makamda söylendiği’ olan önemli ölçülerini de sözü mihenge vurmakta kullanmak gerekiyor.
Risalenin bu yaklaşımı yeni bir dil zorunluluğunu sürekli ifade eden yaklaşımlara önderlik edecek, sapmaları önleyecektir.
Risalelerin popüler (popülist değil!) dili, bu şekilde, ortaya çıkarılıp dünya ölçeğinde bir yeni dil kurulabilir. Bu dil, postmodern söylemin bir alternatifidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.