Prof. Dr. Şadi EREN
Din-İlim Çatışması
Din-ilim çatışması ifadesi, özellikle Avrupa’daki Rönesans ve reform hareketlerinden sonra sıkça kullanılan bir kavram olmuştur. Ancak "Din-ilim çatışması" denildiğinde, her şeyden önce “Hangi din” diye sorulması gerekir. Zira genel manada dine karşı yapılan tenkit ve hücumlar Batı menşeli olduğu gibi, tenkide muhatap olan din de Hıristiyanlıktır.
Ortaçağ Hıristiyan dünyasının karakteristik bir vasfı, iman-akıl çatışmasıdır.[1] Bir tarafta kilisenin "Doğru" şeklinde takdim ettiği şeyler vardır. Diğer tarafta ise, bu "Doğru"larla çatışan ilmi gerçekler…
18. yüzyıl Batı dünyasındaki hâkim olan felsefi görüşe Aydınlanma Felsefesi adı verilir. Skolastik felsefe bataklığından kurtulmaya çalışan düşünürlerin fikirlerini, Hıristiyanlık açısından haklı ve makul görebiliriz. Zira:
-Dogmalarının karakteri,
-Ruhban sınıfının yanlış tutumu,
-Engizisyon mahkemelerinin insafsız kararları sebebiyle Hıristiyan toplumlardaki ilim adamlarında dine karşı bir küskünlük, hatta zaman zaman düşmanlık ortaya çıkar. “Akıl mı, yoksa din mi?" alternatifleri karşısında, bu düşünürler aklı tercih ederler. Önce Rönesans ile fikirlerde bir aydınlanma başlar. Rönesans, skolastikten aydınlanmaya bir geçiş dönemi görünümündedir.
Hıristiyanlık dünyası, bilim çevrelerinden gelen şiddetli tenkitler karşısında, felsefelerini gözden geçirme lüzumu hissederler ve bu tür çatışmadan kurtulmak için çareler üretmeye başlarlar. Mesela, 1750’de şöyle bir çıkış yolu bulurlar:
Gerçekler iki kısımdır:
1. İman ve kalbin bildirdiği gerçekler.
2. Bilimin ve aklın bildirdiği gerçekler.
Bu tasnife göre, artık bir bilgin hem dindar hem bilgin olabilecek ve “Din mi, yoksa bilim mi?” alternatiflerinden birini seçmek zorunda kalmayacaktı. Deniliyordu ki, “Bir bilgin laboratuvarına girerken paltosunu çıkarır gibi dini inançlarını kapının dışında bırakır ve öyle girer. Çıkarken yine onları alır ve giyer.”[2]
Aydınlanma felsefesinin kurucusu kabul edilen John Locke (ö. 1704) "An Essay Concerning Human Understanding: İnsan Düşüncesi Üzerine Bir Deneme” isimli eserinde bilgi problemini ele alır. Locke’e göre, “Duyulara bağlı aklı ile insan, vahyin bildirdiklerine kendi başına ulaşamaz. Vahiy, aklın üstündedir, ama akla uygundur.”[3]
Alman Wolff (ö. 1754), benzeri bir yaklaşımla şöyle der: “İnsanın aklı ile hiçbir zaman ulaşılamayacak olan vahiy doğruları vardır. Bunlar akıl üstüdürler, ama akla aykırı değillerdir.”[4]
Leibniz (ö. 1716) imanla aklın birbirine zıt düşmeyeceğini isbata çalışan bir eser yazar. Meseleye şöyle yaklaşmaktadır:
“Aklı aşan şeylerle akla zıt şeyler farklıdır... Akla zıt olan bir şey, mutlak manada kesin ve zorunlu hakikatlere zıttır. Aklı aşan bir şey ise, sadece her vakit tecrübe yolu ile tanıyıp anladığımız şeylere zıttır. Zihnimiz bir hakikati kavrayamıyorsa, bu hakikat aklımızı aşıyor demektir. Leibniz’e göre, teslis, mu’cize gibi şeyler bu türdendir.[5] “Sırlar insan aklını aşabilirler, fakat ona zıt olamazlar.”[6]
İslâmiyet’te din-ilim çatışması
Hıristiyanlıkta din-ilim çatışması ele alınırken görüldüğü üzere, ilim adamlarının buldukları gerçekler, gerçek Hıristiyanlığa değil, papazların elinde değiştirilen muharref Hıristiyanlığa ters düşmekteydi. Bundan dolayı, kilise ile bilim adamları arasında kutuplaşma oldu ve yüzyıllar boyu Engizisyon Mahkemesi hür düşünceye savaş ilan etti. Gerçekleri, kaba kuvvetle ve idamla örtmeye çalıştı.
Hâlbuki İslâm dininin temel kitabı olan Kur’ân, günümüze kadar bir harfi bile değişmeden geldiğinden, gerçek manada bir İslâm-ilim çatışması olmamak lazım gelir. Değil hür düşünceye savaş açmak, yüzlerce âyetinde ilmi teşvik eden, aklı kullanmayı ve tefekkürü emreden İslâmiyet’i, bu meselede Hıristiyanlığa kıyas etmek, fıkıh tabiriyle “kıyas-ı maal fârıktır.”[7]
"İslâm düşünce tarihinde önemli sayılabilecek bir din-bilim çatışması olduğu söylenemez.”[8]
Aynı konuda, İzzetbegoviç şunları söyler:
“Hakiki din, ilimle beraber yürüyebilir. Üstelik ilim, insanların ufuklarını genişletmek veya dinin etrafında tabii olarak örülen hurafeleri bertaraf etmek suretiyle, dine destek olabilir. Birbirinden ayrıldığı takdirde, din insanları geri kafalılığa, ilim ise ateizme sürükler..."[9]
Fazlurrahman ise şu tesbitte bulunur:
“İslâm’da akıl-vahiy çatışması yoktur. Ancak, akıl ile gelenek arasında bir çatışma olduğu İslâm tarihi için de doğrudur.”[10]
Ayrıca, bilimin ulaştığı neticeleri "değişmez gerçekler" şeklinde görmek de yanlıştır. Dolayısıyla "Dini ilimle çatıştıran zihniyet, sadece dindeki peşin hükümlerden bahsetmekte haksızdır. Aynı şey, ilimlerdeki peşin hükümlerden gelebilir."[11]
Bir de meselenin şu yönü vardır: Tefsir kitaplarında bir kısım ilmî yanlışlar yer almıştır. Fakat Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Tefsirde mezkûr olan her bir emir, tefsirden olmak lazım gelmez.”[12] Mesela, büyük müfessir Fahreddin Razi, “Allah arzı size bir döşek kıldı”[13] âyetinin zahiri manasından hareketle, dünyayı hareketsiz bir cisim olarak kabul eder.[14] Onun bu yorumu, kendi zamanında hâkim olan Batlamyus nazariyesinin tefsire yansımış bir şeklidir. Yoksa âyette “Dünya hareketsizdir” diye bir hüküm yoktur. Aynı Razi’nin hemen iki sayfa sonra dünyanın küreviyetinden (yuvarlaklığından) bahsetmesi ise,[15] Müslümanların ilim ve teknolojide Avrupa’ya öncülük etmelerinin güzel bir misalidir. 1209’da vefat eden bu büyük müfessir dünyanın yuvarlaklığını ifade ederken, Avrupa aynı noktaya üç asır sonra ulaşabilmiştir.
İslâmî bilgileri,
1-Kur’ânî bilgiler
2-Kur’ân’dan çıkartılan bilgiler şeklinde ikiye ayırabiliriz.
Bunlardan birincisi İlahî menşelidir, insanın müdahalesi yoktur. İkincisi ise, beşerîdir, istinbat yoluyla elde edilir. Bu tür bilgilerde hatalar bulunması mümkündür.[16]
"Kur’ânî bilgi iman konusudur… Ama Kur’ân’dan çıkartılan her bilgi, bir yönüyle beşere ait olduğu için veya o bilginin beşerîlik yönü bulunduğu için iman konusu olamaz. Çünkü bu bilgi, izafî doğruyu temsil eder, ama mutlak doğruyu kesinlikle ifade etmez."[17]
“Din-İlim Çatışması” konusunu, şu cümlelerle noktalamak istiyoruz:
Din adamlarıyla ilim adamlarının çatışması zaman zaman görülen bir olay olmakla beraber, gerçek manada semavi bir dinin, doğru bir ilimle çatışması düşünülemez. Özellikle, son semavi din olan İslâm’ın mukaddes kitabı Kur’ân, gönderildiği şekliyle devam ettiğinden, Kur’ân’ın gerçeklerinin bilimin gerçeklerine ters düşmesi söz konusu olamaz. Zira Kur’ân ve kâinat ikizdirler. Biri Allah’ın kelâm sıfatının, diğeri de irade sıfatının tecellisidir. İlimler, kâinatın sırlarını ortaya koymaya çalışırlar. Bu ilimler, kâinatı yaratan zatın kelâmına nasıl aykırı olabilir? Şayet aykırı bazı şeyler görülüyorsa ya Kur’ân iyi anlaşılmamıştır ya da ilim adına ortaya konulan sonuçların yeniden gözden geçirilmesi gerekir.
[1] Paul Janet ve Gabriel Seailles, Metalib-Mezahib (Histoire de la Philosophie), Ter. Hamdi Yazır, Eser Neş. İst. 1978, s. 39
[2] A. Adnan Adıvar, Bilim ve Din, Remzi Kit. İst. 1980, s. 253
[3] Gökberk, Felsefe Tarihi, s. 362
[4] Gökberk, Felsefe Tarihi, s. 362
[5] Leibniz, İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Konuşma (Discours sur la Confirmite de lo Foi avec la Raison), Ter. Hüseyin Batu, MEB. Yay. İst. 1986, s. 35-36
[6] Leibniz, a.g.e, s. 81.
[7] Kıyas-ı maa’l-fârık, birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan yanlış mukayesedir. Mesela, alt yapısı müsait olmayan birinin "Bu kitabı ben anlamıyorum, öyleyse başkası da anlayamaz" demesi bu türden bir kıyastır.
[8] Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Ün. Yay. İzmir, 1987, s 225-26
[9] Aliya İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslâm (İslâm Izmetu Istoka zapada ireca Alternativa), Ter. Salih Şaban, Nehir Yay. İst. 1987, s. 372
[10] Fazlurrahman, İslâm, Ter. Mehmet Aydın ve Mehmet Dağ, Selçuk Yay. Ank. 3. bsk. s. 298
[11] Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din, Marmara Ün. İlahiyat Fak. Yay. İst. 1988, s. 19
[12] Nursî, Asar-ı Bediiyye, s. 220
[13] Bakara, 22
[14] Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, II, 102
[15] Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, II, 104
[16] Celal Kırca, Kur’ân’a Yönelişler, Fecr Yay. Ankara, s. 6-7 ve 11-12
[17] Kırca, a.g.e, s. 30
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.