Sahabelerin kavgasına Bediüzzaman'dan cevap

Sahabelerin kavgasına Bediüzzaman'dan cevap

Şahin Hoca, Ehl-i Sünnet alimlerinin sahabeler arasındaki anlaşmazlıklara nasıl baktığına dair bir soruya Bediüzzaman'dan cevap verdi

Risale Haber-Haber Merkezi

Ahmet Şahin Hoca, Ehl-i Sünnet alimlerinin sahabeler arasındaki anlaşmazlıklara nasıl baktığına dair bir soruya Bediüzzaman'dan cevap verdi.

Şahin, Zaman'daki yazısında kendisine yöneltilen, "10 Muharrem Aşure Günü’nde Kerbela’da Resulüllah’ın (sas) nesl-i necibinden yetmiş iki Ehl-i Beyt mensubunun şehit edildiği vicdan sızlatan olayı neden ayrıntılarıyla anlatmıyor, Cemel ve Sıffin savaşlarını neden gündemde tutarak zalimlere beddua etmiyor, lanet yağdırmıyorsunuz?" şeklindeki soruya şöyle cevap verdi:

Bu gibi birlik beraberliğimizi ilgilendiren çok hassas konulara Ehl-i Sünnet alimlerinin bakışlarıyla baktığımızda görüyoruz ki: Müslümanlar arasında cereyan etmiş gönül yakıp vicdan sızlatıcı tarihi olayları 14 asır sonra tekrar gündeme getirip yeniden bir gerginlik ortamı oluşturmakta fayda yoktur, hatta zarar ise söz konusudur.

Nitekim yorumlarına büyük değer verdiğimiz Bediüzzaman Hazretleri gibi mutemed Ehl-i Sünnet alimlerimiz, bu konuda dikkate almamız gereken önemli ölçüleri şöyle sıralıyorlar:

1- Sahabeler zamanındaki yanlış tavır sahibi suçlu kimseleri bugün yeniden gıybet etmeye hiç gerek yoktur. Onlar ahirete, mahalli cezaya gitmişlerdir. Lüzumsuz, zararlı onların kusurlarını sayıp dökerek yeniden bir tahrik unsuru oluşturmak, emrolunan Âl-i Beyt sevgisinin gereği ve lazımı da değildir. Bu sebeple, Ehl-i Sünnet vel Cemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı faydalı bulmamış, hatta zararlı görerek yasaklamışlardır!..

2- Nitekim Cemel Vak’ası’nda Aşere-i Mübeşşere’den Zübeyir ve Talha ve Aişe-i Sıddika (ra) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet vel Cemaat, o savaşı, ictihad neticesi deyip “Hazreti Ali (ra) haklı, ötekiler haksız; fakat ictihad neticesi olduğundan affedilmiştir!..” diyerek konuyu kapatmışlardır...

3- Haccac-ı Zalim, Yezit ve Velit gibi heriflere! ilm-i kelamın büyük allamesi olan Sadeddin-i Taftazani, “Yezid’e lanet caizdir.” demiş; fakat “Lanet vaciptir!” dememiş, “Hayır vardır, sevaplıdır” dememiştir. Hem Kur’an’ı, hem Peygamber’i, hem bütün sahabelerin kudsi sohbetlerini inkâr eden bugün çok kimseler vardır. Onlardan söz etmeyip de geçmişin yaralarını yeniden kaşıyıp kanatmakta kimseye fayda yoktur.

4- Şer’an, bir adam lanetlikleri hiç hatıra getirmeyip lanet etmese, hiçbir zararı ve günahı yoktur. Çünkü gıybet ve lanet, medih ve muhabbet gibi (sevap getiren faziletlerden) değildir. Onlar salih amele dahil olamazlar.

5- Madem gıybet etmemek ve tekfir etmemekte şer’i bir emir, dini bir sorumluluk yok, fakat gıybet ve tekfirde hükm-ü şer’i var. Zem ve tekfir haksız olsa büyük zararı da var; haklı olsa, hiç hayır ve sevap yok!.. Öyle ise hayrı ve sevabı olmayanları terk etmekte hayır ve isabet vardır.

6- İşte bu gibi önemli gerekçelerden dolayı başta dört imam ve Ehl-i Beyt’in on iki imamı olarak Ehl-i Sünnet, Müslümanlar içinde o eski zaman fitnelerinden söz açıp münakaşa etmeyi caiz görmemişler, ‘faydasız, zararı var’ demişler. 

7- Hem o savaşlarda her nasılsa çok ehemmiyetli sahabeler iki tarafta da bulunmuşlar. O fitneleri bahsetmekte o hakiki sahabelere, Talha ve Zübeyir (ra) gibi Aşere-i Mübeşşere’ye dahi tarafgirane bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Halbuki, hata varsa tövbe ihtimali kuvvetlidir. Bunu düşünmeden o büyük sahabelere karşı itiraz duygusuna girmek bir şey kazandırmaz ama çok şey kaybettirebilir!..

8- Bu gibi önemli gerekçelerden dolayı geçmiş zamana gidip lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden o üzücü olayları yeniden kurcalamaktansa, şimdi bu zamanda bilfiil İslamiyet’e dehşetli darbeleri vuran, binler lanete, nefrete müstahak olanların verdikleri zararları önlemeye çalışmak, önde gelen görevimiz olmalıdır. Mevcutların devam eden zararlarını düşünmeyip, geçmiştekilerin geride kalan zararlarını tekrar gündeme taşımak gibi bir tavır, dikkatli insanların hizmet anlayışlarına da muvafık düşmemelidir. Nitekim Ömer bin Abdülaziz gibi birinci hicret asrının ilk müceddidi, bu konudaki uyarısında şöyle demiştir:

- Allah bizim elimizi o kanlı hadiselerden temiz tuttu, biz de dilimizi temiz tutar, ileri geri konuşmaktan kaçınırız...

İşte bu gibi önemli gerekçelerden dolayı birlik beraberlik duygularını kuvvetlendiren konuları konuşup yazmalıyız diye düşünmekteyiz. Yoksa Ehl-i Beyt sevgisi bizim inancımızın icabı, ümmet-i Muhammed oluşumuzun ihmal edilemez gereğidir. Kıldığımız tüm namazlarımızın içindeki salavatlarımızda bile Ehl-i Beyt’e dualarımızı tekrar eder, asla ihmal etmeyiz. Çünkü duada sevap ve bereket vardır. Ancak müstahak olanlara da olsa beddua ve lanette sevap yoktur. Bu gerçek unutulmamalıdır.