Mehmet Ali KAYA
Şahs-ı manevi
Şahs-ı manevi tüzel kişilik anlamına gelen bir deyimdir. Soyut bir kavramdır. Ancak somut ve maddi temele dayanan bir yapısı vardır. Müteaddit eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı manevîsi olacaktır. Eğer o cemiyet imtizaç edip ittihat şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı manevîsi, bir nevi ruh-u manevîsi olacaktır.
İnsan milyarlarca maddi hücrelerden ve yüzlerce organdan oluşan bir şahs-ı müttehittir. Bunun için o maddi kalıbın bir ruhu ve o ruhtan oluşan manevi bir mahiyeti olan insanlığı vardır. İnsanlık kavramı da insanlardan oluşan bir şahs-ı manevidir. Bu durumda devlet bir şahs-ı manevidir yani tüzel kişiliktir. Devletin kurumları da öyle.. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Aynı şekilde Aile kavramı da anne, baba ve çocuklardan oluşan bir şahs-ı manevidir. Bir evde yaşamaktan kaynaklanan birliktelik onları aile ve yuva kavramı içinde manevi bir şahsiyetin mümessilleri haline getirmiştir.
Millet kavramı da bir ülkede yaşayan, aynı inanç ve duyguları paylaşan insanların oluşturduğu bir manevi şahsiyettir. Milletin seçtiği insanların oluşturduğu Millet Meclisi de bir kurum olmakla beraber milletin şahsiyet-i maneviyesini temsil etme gibi bir rolü de vardır. Milletin meclisinin de o milletin inanç, örf ve kültürünü temsil etmekten kaynaklanan bir şahsiyet-i maneviyesi vardır. Meclis bu temsil makamından uzaklaştığı ölçüde halkından uzaklaşır, yaklaştığı ölçüde milleti temsil eder.
Peygamberimiz (sav) getirdiği dinin mümessili olmakla İslam dininin şahs-ı manevisinin oluşmasını sağlamıştır. Bediüzzaman Peygamberimizin (asm) şahsiyet-i maneviyesini şöyle tasvir etmektedir: Evet, o bürhanın şahs-ı manevisine bak: Sath-ı arz bir mescit, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o bürhan-ı bahir olan Peygamberimiz (sav) bütün ehl-i imana imam, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzakiri..
Böylece İslamiyet bir şahs-ı manevi teşkil ederken peygamberimizi (sav) de onun temsilcisi olmaktadır.
Peygamberimiz (sav) kendisine nübüvvetin verilmesi ile İslamiyet şahs-ı manevisinin teşekkülü için Kuranın nüzülü ile tamamlanan 23 sene en çetin şartlarda mücadele etti. Kuranın nüzulü ile vazifesi bittiğinden izn-i ilahi ile dar-ı bekaya göçtü. Peygamberimizden sonra şanlı sahabeleri İslamiyet şahs-ı manevisinin tevessüü için çalıştılar. O yüce şahs-ı manevi-i İslamiyet üç kıtaya hâkim oldu. Onunla pek çok milletler hidayete erdiler.
Aslında peygamberimizin şahs-ı manevisi demek sünneti demektir. Bunun içindir ki peygamberimiz (sav) Ben size iki şey bırakıyorum. Bunlara sarılırsanız kurtulursunuz. Birincisi Kuran-ı Kerim, ikincisi ise ehl-i beytimin temsil ettiği sünnetimdir buyurdular. Böylece peygamberin sünneti ile hareket eden bütün ümmeti şahs-ı manevi-i İslamiyetin birer azası hükmüne geçmektedirler. Bu durumda sünnete değer vermeyenlerin şahs-ı manevide hissesi olmamaktadır.
Aynı şekilde ahir zamanda gelecek olan Mehdi de İman Hakikatlerini izahı ve ispatı sadedinde eserlerini telif ederek İman ve Kuran hizmetini talebelerinden ibaret olan şahs-ı manevisine bırakarak mehdiyet vazifesini ifa etmiş olacaktır. Onun vefatından sonra Risale-i Nur talebeliğine kesb-i istihkak edenlerin oluşturduğu bir şahs-ı manevi tarafından tüm dünyada iman ve Kuran hizmeti yapılacak ve İslamiyetin manevi hâkimiyetine hizmet edeceklerdir.
Cemaat, cemiyet ve komitenin her yerde hükmettiği, her nevi işlerin ekipler ve takımlar ile yapılmaya çalışıldığı günümüzde, bir şahsın her şeyi yapacağı ve ona bağlanmak ile kurtuluşa ulaşılacağı gibi yanlış düşüncelere kapılanların Şahs-ı manevi aldatmacası gibi beylik deyim ve ifadelerle gerçekleri saptırmaya çalışmasının gerçeği asla değiştiremeyeceği bir gerçektir.
Mehdi ve Deccal gibi şahısların teşkil ettiği şahs-ı manevilerinin ve temsil ettikleri cemaatlerin yaptıkları âsâr-ı azimeyi o şahsın zatlarından tasavvur ederek öyle tefsir etmek gerçekleri gizlemek, saptırmak ve anlamamaktır.
Bütün bu mukaddimelerden yola çıktığımız zaman şunu diyebiliriz: Önemli olan bir şahıs beklentisi içine girerek istismara ve hayal kırklığına düşmekten ise şahs-ı maneviyi tanıyarak onun bir azası olmaya çalışmak en doğrusudur. Çünkü Bediüzzamanın tespiti ve irşadı ile Zaman cemaat zamanıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.