Emrullah BEYTAR
Said-i Nursi ve Kürt Sorunu (1)
“1907 Senesi idi ki, Kürdistan’ın yalçın, sarp ve demir görünüşlü dağlarının ardından bir güneş gibi doğmuş olan Said-i Kürdi adında, yaradılışının nadir eserlerinden sayılan, ateş parçası bir zekanın, İstanbul ufuklarında görüldüğü haberi etrafa yayıldı”. İçtihat yayın evi sahibi Ahmet Ramiz, Genç Said’in İstanbul’a gelişini bu şekilde tasvir etmişti. Ateş parçası bir zekayı taşıyan ve ittihad-i İslam fikrinden dolayı Sultan Selime biat ettiğini söylemiş olan genç Said dağılma dönemini yaşayan Osmanlı devletinin başkentine varolan sorunu birinci ağızdan padişaha iletmek için gitmişti.
Mutlakiyet-Meşrutiyet-Cumhuriyet dönemlerinde yaşamış insanlardan biri olan Said-i Nursi engin bir tecrübe birikimine sahip olduğu gün geçtikçe daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Said-i Nursi’nin kitaplarını okuyan biz takipçilerinin bu engin birikime sahip kişiyi doğru anlamadığımız gibi doğru da tanıtmadığımız düşüncesindeyim. Bugüne kadar Nursi’yi tekkesini bekleyen bir derviş şeklinde anladık ve anlattık.
Abdestsiz süt vermemiş bir anne ile hayvanlarını tarladan eve getirirken ağızlarını bezle bağlayacak kadar hak konusunda titiz bir babadan dünyaya gelmiş ve Hz. Meryam gibi hayatını vahye adamış tertemiz bir ömrün mirasını anlamaya ve tanıtmaya çalışırken şüphesiz çok titiz olmak zorundayız. Bundan dolayı bugün güncel konulardan biri olan Kürt sorunu/demokratik açılım sürecinde muhafazakar basının zaman zaman atıf yaptığını ve bu atıfları da fikir panayırına dönüşmüş Risale Haber sayesinde öğrenmekteyiz.
“Kürt sorunun tarihi süreci ve bu süreçte Üstadın rolü” konusunda atıf yapan yazarların bu süreçte Üstadı övdüklerini ama Üstadın bu soruna bakışını ve sorunun çözümüne yönelik etraflı reçetelerini kendi köşelerine taşıyamadıklarına tanıklık yapmaktayız. “Nursi’nin bu sürece katkısı nasıl olmuştur” sorusuna cevap vermeden, bir asır önce sorunun çözümü için çırpınmış bir kişiliğin nasıl bir kişilik olduğunu ortaya koymamız gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü Nursi, salt söylemiyle değil bizzat eylemiyle de modern zamanın insanlarına kurtuluş dersi vermiştir.
Ateş parçası bir zekayı taşıyan Nursi çok yönlü bir şahsiyettir. Van’ın Erek Dağı’ndaki mağarayı öğrencileriyle birlikte genişletmek için kazma sallayan bir işçi, siyasi söylemleri olan bir cehabeze, bir savaşçı, ibadete adanmış bir irfan ehli, etkileyici bir hatip, bilge bir düşünür, sabır, sevgi ve sorumluluk sahibi bir insan, tecrit, hakaret, zindan, zehirlenmeler ve hücre zincirlerine karşı asla boyun eğmeyen bir direniş ve selabet insanıdır.
Felsefesi, filozoflarınkinden daha derin ve sonuca ulaştırıcıdır ancak bu felsefe, onu hiçbir zaman tutsak ve yoksul milletinin çilesini unutturmamıştır. Derin felsefi tahlilleri arasından kafasını kaldırıp öğrencileriyle birlikte emperyalizme karşı savaş vermiştir. İslami ilimlerle meşguliyeti, onu modern dünyanın kavramlarından bihaber kılmamış, geleneğin ve geçmişin içinde hapsetmemiştir.
Modern uygarlık, bilim ve düşünceyi tanımış, yaşadığı çağın insanı olmuştur. İslam anlayışı ve imanı onu mezhepçiliğe ve taassuba kaydırmamış, açık dünya görüşlülüğü ise yüreğindeki iman nurunu alıp götürmemiştir. Siyaset onu günübirlikçi yapmadığı gibi tasavvuf da onu olayların çıplak gerçekliğinden, toplumun talihsiz kaderinden ve siyasetinden uzaklaştırmamıştır.
Kürt sorunun tarihi sürecini bir sonraki yazımızda irdelemeye çalışacağız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.