Şahin DOĞAN
Said Nursi ile F. Gülen arasındaki 10 fark
BİR: Said Nursi, kendisini idam ile yargılayan mahkeme (Divan-ı Harb-i Örfide) üyelerine “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa günde biri kesilse hakikat-ı Kuraniyyeye feda olan bu baş küfre ve zındıkaya boyun eğmeyecektir” dedi ve Allah’ın inayetiyle beraat etti. Aynı şekilde Rusya da esarette iken Rus komutanının karşısında -İslam’ın izzetini muhafaza için- ayağa kalkmadı ve yine Allah’ın inayetiyle kıl payı idamdan döndü. F.Gülen, 12 Eylül askeri darbesinden bir ay sonra Sızıntı Dergisinde “Son Karakol” başlıklı yazısında binlerce insanı akla hayale gelmedik işkencelerle öldüren darbecilere “ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz” diyerek alkışladı hepsini.
İKİ: Said Nursi, tek parti döneminin insanlık dışı onca baskılarına rağmen başta Mısır olmak üzere bütün iltica tekliflerine karşı “ben dünyanın neresinde olsam buraya gelecektim” sözüyle hepsini reddedip vatanını terk etmedi ve kaçmadı. F.Gülen ortada hiçbir inandırıcı gerekçe yokken kendi isteğiyle vatanını terk etti ve kaçtı. Yetmedi, dost olduğu bu yabancı güçlerle birlik olup bu aziz memleketin başına, yaklaşık üç yüz insanın ölümüne sebep olan, korkunç bir askeri darbenin patlamasına sebep oldu. Oysa Said Nursi, en iflah olmaz düşmanlarına karşı bile yabancılarla iş tutmadı, böyle bir şeye tenezzül etmedi, iş tutmak isteyenlerle selamı sabahı kesti.
ÜÇ: Said Nursi, yine tek parti döneminin insanı çileden çıkaran o baskıcı yönetimine karşı “nur talebeleri asayişin manevi bekçileridir” diyerek bütün talebelerini olası bir tedhiş hareketine karşı şiddetle ikaz etti ve bunun neticesinde hiçbir talebesinden böylesi bir menfi hareket sadır olmadı. F.Gülen, “mülkiye, maliye, adliye gibi devlet kademelerine sızın, bir tehlike anında ise öyle geri çekilin ki hiç kimsenin ruhu duymasın” dedi ve bunun neticesinde bir ahtapot gibi devlet kurumlarını istila etti. Foyası meydana çıkınca 15 Temmuz da yaşadığımız o dehşetli görüntülerde olduğu gibi en rezil şiddet eylemlerine başvurmaktan çekinmedi.
DÖRT: Said Nursi: “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Bütün dünya toplansa beni medh-ü sena etse bana inandırmazlar ki ben iyiyim ve sahib-i kemalim” diyerek tevazu kanatlarını yerlere kadar serip bütün manevi makamları elinin tersiyle iterken; F. Gülen, -en yakın yol arkadaşlarının birinci ağızdan tanıklığıyla- Mehdilik gibi manevi makamları bile yeterli görmeyip gözünü peygamberliğin alt kademesi olarak gördüğü “kainat imamlığı”na dikti. Ve böyle bir imam olduğunu her fırsatta ima ve ilan etti.
BEŞ: Said Nursi “Beni kasaba kasaba dolaştıranlara, bana hapishanelerde yer hazırlayanlara, zehirleyenlere, türlü türlü işkence yapanların hepsine hakkımı helal ettim, bunlara karşı hiçbir talebemin kalbinde intikam hissi bulunmasını istemiyorum” diyerek tam bir şefkat ve merhamet kahramanı olduğunu ispat ederken; F. Gülen, -sadece siyasi bir anlaşmazlık yüzünden- on milyonlarca Müslüman için ellerini yukarı kaldırarak “Allah evlerine ateş salsın, soylarını kurutsun, yurdunu yuvasını dağıtsın” diyerek gözü dönmüş bir şekilde beddua etti. Ve böylece milyonlarca Müslüman’a beddua eden tek kişi olarak tarihe geçti.
ALTI: Said Nursi “Bir gemide dokuz cani bir masum bulunsa o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz” diyerek bütün haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliklere karşı cansiperane bir edayla karşı dururken; F. Gülen, dünyevi bir makam ve mevkiye kendi adamlarını getirmek için her türlü montaj, şantaj, komplo ve kumpası yaparak adaleti ayaklar altına aldı.
YEDİ: Said Nursi, hizmet felsefesini Kur’an ve sahih sünnetin ruhundan damıtılmış “meşru bir amaca gayr-ı meşru bir araçla ulaşılmaz” ölümsüz ilkesi üzerine inşa ederken; F. Gülen, mimari olduğu Haşhaşi örgütünü “amaca ulaşmak için her araç meşrudur” zalimane ilkesi üzerine bina etti. Yine Said Nursi “kardeşlerim, saklanmaya gerek yok, münafıklar sizi zaten tanıyor” diyerek gizli saklı bir gündeminin olmadığını dünya aleme ilan ederken; F. Gülen şeytanın bile aklına gelmeyen yöntemlerle takiyye yapmayı sadece bir meslek değil, bir karakter haline getirdi.
SEKİZ: Said Nursi “Mübalağa zemm-i zimnidir” diyerek bırakın yalanı, mübalağayı bile gizli bir yalan olarak tavsif edip ondan şiddetle içtinap ederken; F. Gülen, kendince kurguladığı o vahşi amacına ulaşmak adına her cins yalanı, mübalağayı, iftirayı mubah görüp meşrulaştırdı. Hatta bu uğurda helali helal gösterdi. (Bank Asya’nın çökmemesi için, müntesiplerinden, diğer bankalardan faizli kredi çekilmesine fetva verdiği hatırlansın.)
DOKUZ: Said Nursi, gerek mahkemelerde, gerek Anglikan kilisesi başpapazı ve gerekse esarette Rus komutanına karşı sergilediği asil tavırlarla bu ülkede ve dünyada Cemil Meriç merhumun ifadesiyle celadetin (cesaret, korkusuzluk) timsali olurken; F.Gülen darbecilere, yabancı güçlere ve özellikle Papaya karşı sergilediği özür dileyici, omurgasız ve ödlek tavırlarla cebanetin (korkaklık, pısırıklık) timsali oldu.
ON: Said Nursi, “en büyük hile hilesizliktir” diyerek o berrak ve engin anlayışını bütün hayatıyla gözler önüne sererken; F.Gülen hayatının her karesiyle hile ve aldatmayı meslek haline getirdi. Ve bu hastalığını kendisini takip eden binlerce insana da bulaştırdı.
İşbu on esaslı farktan ötürü FETÖ’yu Said Nursi ile ilişkilendirmek en hafif tabirle ahmaklıktır, aptallıktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.