İsmail BERK
Said Nursi’nin hükümetten İstekleri
Türkiye’de sis perdeleri kalktıkça, yakın tarihin ve son yüz yılın gizli hafızasının Bediüzzaman Hazretleri olduğu görülmektedir. Bediüzzaman ismi, yeni duyanlar ve bilmeyenler için hayret veren bir merak uyandırır zihinlerde.
Eseri Risale-i Nur ise, duyulup, eksik bilinen, anlatılıp yarım kalan, yazılıp yeterince araştırılmayan/araştırılamayan bir kavramlar hazinesidir.
İsterseniz Said Nursi etrafında, her dönem ayrı bir vasfıyla O’nu isimlendiren/çağrıştıran ve son zamanlarda artan ifadelere bir göz atalım:
Bediüzzaman,
Saİd Nursi,
Molla Said,
Said-i Kürdi,
Asrın müceddidi,
Seyda,
Üstad,
Garibüzzaman,
Ebu la şey,
Risale-i Nur,
Nur risaleleri,
Nurcular,
Nur Talebeleri şeklinde devam edip gider.
Saydığımız bu isimler ve sıfatlar, değişik zaman dilimlerinde, zatına, eserlerine ve takipçilerine/talebelerine izafe edilen, tarif için verilen adlardır.
Bu sebeple bilinirliği, algılanması, farklılıkla idrak edilmesi, okunup tesir alanını genişletmesi, her defasında yeni manalara kapı açması açısından, ilmi ve imani muhtevası bakımından Risale-i Nur tazeliğini, inkişafını ve diyalogunu bütün insanlığa yaymaya devam ediyor.
***
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın parti kongresinde “Bitlisli Said Nursi’siz Türkiye’nin maneviyatı eksik kalır” şeklindeki konuşması, farklı çevrelerin takdirini/tepkisini/teklifini/telifini/tahrikini sağlamıştır.
Yine Bediüzzaman’ın vicdanlarda ve kalplerde müesses gücünü bir anda orta çıkarmıştır. Kongrede en büyük alkışı almıştır. Medyanın gündemine en çok bu haber oturdu.
Başbakan, literatüre yeni bir isim ve tarif kattı: Bitlisli Said Nursi.
Doğrusu, ”Neden ‘Bitlisli’ diye takdim edildi?” sorusunu hala kendime soruyorum. Kanaatimce; sosyolojik inşa değeri yüksek olduğundan ve rehber şahsiyeti açısından, bölge insanına kılavuzluk etme ve birliğin sembolü olma yönüyle anlamlı ve yeni bir bakış açısı sergiliyor. Düşünülmüş bir kelime olduğunu zannediyorum.
İdris-i Bitlisi’den Bitlisli Said Nursi’ye bir köprü inşa edecek özellikte. 400 yıllık bir referansı çağrıştıran Bitlis ismi, Kürtleri Yavuz Selim döneminde Osmanlı ile entegre eden büyük tarihi şahsiyetin işaret taşını vermektedir.
Ahmed-i Hani aynı disiplin ve terbiyenin mahsulü bir zat.
Üstad ise, daha yeni sıfatlarla anılmaya devam edecek gibi görünüyor.
İdris-i Bitlisi dediğimizde, Said-i Bitlisi demekte mümkün. Aynı iklimin 400 yıl arayla inşa ettikleri, devam ettirdikleri iman ve birlik üzerine kurulu düşünce sistemi.
Başbakanı bu vesileyle tebrik ediyoruz. Cesaretli bir çıkış. Dua almıştır.
Beklenen, bunun arkasının gelmesidir. Konu Said Nursi ise, beyan anından itibaren, konu konuşmacıyı aşan bir zemine ve mecraya girer. Nitekim yansımalar, yankılar ve mülahazalar bunu gösteriyor.
Said Nursi’nin şüphesiz istekleri var. Bu millet için. İslam alemi ve insanlık için.
Bunların bir kısmı hükümeti/hükümetleri alakadar ediyor. Bu meyanda döneminin başbakan ve cumhurbaşkanına yazılmış mektuplar var.
Belirlediği öncelikleri var.
Bu konulara eğilmek, bunları gündeme almak, gereği için zemin hazırlamak, gecikmiş, ama gerçekleşmesi aciliyet kazanmış konulardır.
Bir başka makalemizde açacağımız bu isteklerden bir kısmını satır başlıkları ile vermeye çalışalım:
1-En büyük hayali, peşinden koşmaktan ömür boyu yorulmadığı projesi Medresezetüzzehra’dır. Ülke ve İslam birliğinin 20.asır ve sonrasında İslam tefekkürünü ve idrakini sağlayacak bir müessese olarak görür. Fen ve din ilimlerinin beraberce okutulacağı bu üniversiteyi inşa etmek için cumhuriyet öncesi ve sonrası teşebbüs ve ısrarını sürdürür. Hala stratejik değeri olan bir projedir.
Bu zeminde ve süreçte, bu projenin mana ve ruh olarak hayata geçirilmesi için hükümetin atması gereken adımlar vardır.
2-Ayasofya’nın ibadete açılmasıdır. Vasiyet derecesinde üzerinde durduğu bir hedefidir.
3-Risale-i Nur’un resmen basılması ve yaygınlaştırılmasıdır. Diyanet eliyle halka ulaştırılmasıdır. Bugün okullarda okutulmaması ciddi bir eksikliktir. Sayın Başbakan, “Eksik Türkiye” profilinin bu noktasını ikmal etmelidir.
4-Risale-i Nur fikriyatının anayasal zeminde kabul görmesi, bakış açısının yansıması, bilgi/marifet ve birlik/ittihat görüşlerinin halka sunulmasıdır.
5-Dinin hiçbir surette siyasete alet edilmemesidir. Bunun zararlarını hep beraber gördük. Dinin mukaddesliği, herkese ait olması, tahsis kabul etmeyen özelliği üzerinde durur ve ikaz eder.
6-İslam Birliği yolunun açılması, gerekli teşebbüs, ittifak ve ortaklıkların teşkilini çok önemser. İttihad-i İslam fikrinin tahakkukunu, her mümin için farz görür.
7-İfsat/zındıka komitelerine, küresel bozguncu örgütlenmelere ve yapılara karşı İsevilerin Hıristiyan ruhanileri ile işbirliğini önerir. Bu önerisi ışığında, AB fikriyatının müspet kanadı oluşur.
8-Birinin hatasından en yakınının, hatta kardeşinin bile sorumlu tutulamayacağını esas alan Kur’an’ın hükmünü sık sık nazara verir. Dikkate alınmasını ister. Merhum Adnan Menderes’e yazdığı bir mektupta bunun üzerinde çok durur.
Çünkü, bu durum, insanların farklı sıfat, görüş ve aidiyetlerinden dolayı sorgusuz, sualsiz ve yargısız infazlara maruz kaldığı cumhuriyet döneminin en büyük hatalarından biridir. Zulüm kapılarını açan, tarafgirlik, imtiyaz, suçu şahsi olmaktan çıkarıp kitlesel göstermeye götüren ve herkesin çevresini zan altında bırakma haksızlığının yol açtığı ciddi bir yaradır. Bu tutumun, bu asırda çok ileri gittiğini belirtir. Siyasetçilerin, idarecilerin ve karar vericilerin, adalet ve hukuk noktasında hassas olmalarına dikkat çeker.
Şimdilik, birinci derecede hükümeti alakadar eden, sorumlu bütün tarafları ilgilendiren öncelikli bu maddelerle yetinelim.
Bu istekleri millet ve vatan lehine, mukaddesatımız namına, kim ki hayata geçirmeye, teşebbüse ve tahakkuka yöneldi ve yönelecekse, tarihin şeref defterinde ecdadına layık bir metne imzası düşecektir.
Dün de, bu günde alkışlıyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.